Umran Dergisi Mart 2025/367. Sayı Çıktı!

İSTİKAMET ÜZERE OLMAK

Hakikat Krizi, Anlam Kaymaları ve İrşad Dili

İnsanların giderek birbirinden soyutlanan, duyarsızlaşan, hatta bencilleşip vicdansız bir karakter kazanan yönlerini görmeye şöyle ufak bir gözlem yeterlidir. Gün geçmiyor ki dinin emirlerinin ya da geleneksel değerlerin geçerliliğini kaybetmesinin ötesine geçen durumlar çoğalmasın. Bugün yıkıcı baskısı içten gelen insanlar hiç olmadığı kadar kalabalık ortamlarda yaşamasına rağmen yalnızdırlar. Modern zamanlarla birlikte kulluğun ima ettiği tüm anlamlar muğlaklaşmıştır. Hakikat ile yalan arasındaki ayrımın altı oyulmuştur.

Şunu kabul edelim: Kesintisiz iletişimle tanımlanan fakat günden güne yoksullaşan bu yüzyılda yeni bir nihilizm yaygınlık kazanıyor. Hakikatin kendisine duyduğu inancı kaybeden günümüz insanı kendini yalnız ve sahipsiz hissediyor. İnsanlar, sahte haber, dezenformasyon ve komplo teorisi çağında gerçekliği ve olgusal hakikatleri yitiriyor. Tıkınırcasına izlenen dizilerle beslenenlerin dikkatle dinleme yeteneği kayboluyor, tribünlere oynayanların alanı genişliyor, dünya sevgisi artıyor. Palavracılığın sınırları aşması hasebiyle günümüz insanı hakikat karşısında kayıtsızlaşmıştır. Anlamadıkları şeyler hakkında konuşanların dillerinden palavranın sadır olması ise kaçınılmazdır. Hâl böyle olunca hakikat kolaylıkla dijital rüzgârın savurduğu enformasyon tozuna dönüşür; hakikat kısa bir epizot derekesine indirilmiştir.

Narsistlerin bugün her yerde olması şaşırtıcı değildir; artık onlar sokakta, otobüste veya dağ başında, kendini cep telefonu ekranından seyrediyor. İlla seyretmesine de gerek yok. Baktığı her şey, alışveriş merkezindeki her ürün, okuduğu her tweet hatta bir başkasının yüzü bile ona kendi muhteşemliğini yansıtıyor bugün. Fakat bunun zehirli bir tarafı da var; gizlenmiş bir iktidar mantığı, zorun sapkın bir içselleşmesi. Aynının sonsuz yeniden üretiminde kişi, kendisine biçim verecek soruyu kaybetmiş durumdadır. Hâkim görüşlerden birine göre, dijital yaprakların hışırtısıyla yaygınlaşan hakikat krizi aslında bir toplum krizidir. Dostluklardan, arkadaşlıklardan, ilişkilerden, ilgisizlikten, kalabalıklar içinde yalnızlıktan yakınılmasının sebebi toplumun içsel olarak çözülmesidir.

Günümüzde tüm insani değerler ekonomik hâle getirilmektedir. Anlatısını kaybetmiş enformasyon toplumunda meta, hakikatin yerini almış vaziyettedir. Özellikle hiper-gerçek bir uzayda dönüp dolaşan gençler aile sıcaklığı eksikliğinden, yakınlık olmayışından, dertlerinin dinlenmemesinden mustarip. Oysa yaşamak anlatmaktır. Haddizatında öncelikle söylenenlerin içeriğine değil, kişiye odaklanan dinlemek pasif bir eylem değildir. Başkasına anlatması için ilham verir ve anlatının kale alındığını, kendisine hitap edildiğini, duyulduğunu hatta sevildiğini hissettiği yankılanan bir alan açar.

İslâm’ı ve genelde dinleri reddetmiş enformasyon tufanında sürüklenen din-zede bilincin Müslümanlara telkin ettiği İslâm tasavvurunun, elbette modern seküler dünya ile uyumlu olması hiç de şaşırtıcı değildir. Hâlbuki dünyayı değiştiren ve açan hakiki bilginin, enformasyondan çok farklı bir boyutu vardır. Enformasyon çok kısa bir güncellik aralığına sahipken hakikatin alametifarikası sürekliliktir. Zira bilgi ancak ve ancak insanlığın hayrına vesile oluyorsa meşru ve makbuldür. İlahi vahiy bilgisi ve nübüvvet pratiği mutlak iyidir. İnsanlığın felahı bu mutlak iyiden esinlenen bilgi ile mümkündür. Müslüman olduktan sonra İslâm’ı bütün yönleriyle benliğinde göstermenin zorunluluğu çok daha baskın ve varoluşsal biçimde ifade edilmeli. İslâm, Allah’tan bağımsız bir insanı ve din ile dünya ayrımını tanımamaktadır. Bu sebeple de modern sekülarizm ile telifine imkân yoktur. Çünkü Allah, başlangıçta yaratıp kenara çekilmiş bir ‘ilk neden’den ibaret değildir; bilakis, her an her var olan onunla vardır.

Hakikat krizinin, anlam kaymalarının ve belirsizliklerin çözümü gözümüzün önünde durduğu hâlde çoğu kimse onu göremiyor, görmek istemiyor. Hatırlatmak gerekir ki bugün istikamet üzere olmak için daha çok çaba harcama zamanıdır. İstikamet yok ise, hiçbir şey yoktur. Zira istikamet dosdoğru yolda doğru yürümek demektir. Hem yolun dosdoğru hem de yürüyenin dosdoğru olması şarttır. İfrat ve tefritten uzak, aşırılığa kaçmadan, itidal üzere bulunup orta yolu takip etmek demektir. İstikamet; kalbe tevhit, davranışlara ise salih amel şeklinde yansır. İstikamet üzere olmak, her türlü aşırılıktan uzak, dengeli, kararlı ve hak yol üzere istikrarlı bir hayat yaşamanın adıdır.

Anlatmak ve dinlemek birbirini besler; inananlar aynı zamanda dikkatli dinleyicilerden oluşan bir cemaattir. İtinalı dinlemenin tabiatında özel bir tür dikkat vardır. Dikkatle dinleyen insanlar kendilerini hakikate açarlar; duyduklarını tefekkür ederler. Parolası like olmayan âlimin içtihadı ise bilgi, görgü, tecrübe ve kavrayışının sonucudur. Her içtihadın sonunda “En iyisini Allah bilir!” sözü kesinlik iddiasında bulunmayı kerih gören yaklaşımın neticesidir. Tribünlere oynamayan bu yaklaşım, asırlarca tefekkürü ilmî/entelektüel dinamizmin muharrik güçlerinden biri olmuştur.

***

Şüphesiz İslâm’ın en temel hususiyetlerinden biri, belki de birincisi, mutlak bir tevhit anlayışıdır. Bir Müslüman için Allah, mutlak birliği ve sonsuz kudreti içinde, zaten var kıldığı tüm âlemi her an görüp gözetmekte ve idare etmektedir. Bu evrende O’na rağmen hiçbir şey gerçekleşmez ve her ne olursa olsun ancak O’nun ile gerçekleşebilir. Allah, yalnızca olağanüstü olayları yaratan değil, fakat özellikle güneşin ve ayın doğup batması, rüzgârın esmesi ve yağmurun yağması gibi her türlü tabii hadiseyi, kendi takdiriyle ilerleyen bir düzen içinde var etmektedir. Böyle bir kâinat içinde yaşadığına inanan bir Müslüman açısından ‘insanoğlu’, Allah’ın hitabına dahi -hiçbir boşluk olmaksızın- muhataptır. Kur’ân’ı dikkat ve insafla okuyan herkes, İslâm’ın, insanı her şeyiyle -yaşamı ve ölümüyle- talep ettiğini rahatlıkla görebilir.

Peki, o hâlde hakikat krizi, anlam kaymaları, irşad dili ve ramazan orucu arasında nasıl bir ilişki var? Bilindiği üzere ramazan orucu tüm ibadetleri çağırır. Dünyaya başka bir ritim ve ifade katan ramazan bütün boyutlarıyla dini yaşam alanımıza çıkarır. Gelgelelim İslâm milleti bir ramazan ayına daha çetin sınavlarla, acılarla, sıkıntılarla, hüzünlerle ve kederlerle giriyor. Özellikle Filistin’de devam eden soykırım yanında, işgal rejiminin sözcülüğünü yapanların Gazzelileri sürgün ederek yersiz yurtsuz bırakmayı hedefleyen kirli tasarılarının karşılık bulması hepimizi derinden üzüyor. Müslümanlar, bütün insani denge ve ilkelerin parçalandığı Filistin/Gazze’deki emperyalist işgale bir an evvel son vermek zorundadır. Bu sebeple saatler dirilişe ayarlanmalıdır. Müminler ramazan ayında kendilerini tepeden tırnağa hesaba çekmeli istikamet üzere olmak için neler yapılması gerekiyorsa ertelemeden onları yapmalıdır.

Günümüzde kaliteli ve verimli hayat, ne yazık ki sadece fazla performans ve fazla tüketim anlamına geliyor. İnsanların durmadan ürettiği ve aynı hızla tükettiği mekanik bir hayat tarzının propagandası yapılıyor. Dur durak bilmeyen kimi faaliyetlerimize bir son vermemizi sağlayan ramazan orucunu tamamlamak her bakımdan yenilenmek anlamına gelir ki bu da Müslüman’ın bütün seneyi ilahi iradeye uygun yaşamasıdır. Denilebilir ki oruç, imanın, İslâm topraklarında gözlemleyebileceğimiz en önemli kolektif tezahürüdür. Burada tezahürün çok önemli bir yan anlamının bulunduğu göz ardı edilmemelidir: Ramazan zahiridir, göz önündedir ve kamusal hayatta gözlemleyebileceğiniz değişikliklere yol açar. Bu vesileyle ramazan ayının ümmetin topyekûn dirilişine, mazlumların kurtuluşuna vesile olması duası ile.

 Yeni sayımızda buluşmak temennisiyle.

                                                                                         Umran


  • Sayı: 367
  • Sayı: 366
  • Sayı: 365
  • Sayı: 364
  • Sayı: 363
  • Sayı: 362
  • Sayı: 361
  • Sayı: 360
  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356