EDİTÖR Temmuz 2007, Sayı:155, Sayfa:1
“Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır” der ya Sezai Karakoç üstadımız. Türkiye’de ilk kez çok partili seçimlerin yapıldığı 1946’lardan bu yana, milletimizin sistem ve sistem partileri karşısındaki durumunu/duruşunu tasvir için bundan daha güzel bir ifade zor bulunur. Gerçekten de 1950’den bu yana her seçimde, sistemin temsilcilerine karşı hep kendisine yakın bulduğu insanları iktidara taşıyan insanımız, seçtikleri alaşağı edilse de, her on yılda bir yapılan darbelerle sürekli yenilgi psikolojisi içine sürüklense de, önüne her sandık konduğunda bu yenilgileri zafere dönüştürmesini bilmiştir. Tek Parti zulmünden illallah diyen halkın 1946 seçimlerinde kendi yaşam biçimine saygı duyan insanları iktidar yapmasını “cebren ve hile ile” önleyen sistem, 1950 ve sonrasındaki hiçbir seçimden memnun olmamıştır. Her seçimde halkın “Haso’ları, Memo’ları” seçmemesi için elinden gelen her şeyi yapan sistem ve bürokratik oligarşi, çoğunluğun, her seferinde ve inatla kendi gösterdikleri istikametin tam tersine, halkın değerlerine yakın insanları seçmesini ne hazmedebilmiş ne de bu durumdan ders çıkarabilmiştir. Türkiye’deki mevcut gerilimin temel kaynağı, halkından kopmuş ‘yan-müstemlekeci’ azınlığın, “halka rağmen halk için” anlayışı ile kendi halkına, yabancı bir hayat tarzını dayatması ve halkın da buna bir biçimde ve ısrarla direnmeye devam etmesidir. Halkını “düşman” ve halkının değer yargılarını bir “tehdit unsuru” olarak algılayan zihniyet var olduğu ve yönetici azınlık halkın inancı, tarihi ve yaşam biçimi ile barışmadığı sürece de bu gerilim sone ermeyecektir. Cumhurbaşkanlığı seçimini, bu yaman fay hattını kapatmak için tarihi bir fırsat olarak değerlendirmek yerine o hattı daha da derinleştirecek bir krize dönüştürenler, bu uğurda kanunları, kuralları, teamülleri altüst edenler, şimdi de halkın iradesini yönlendirmek için türlü türlü manipülasyonlar, Atlantik ötesinde planlanan derin provokasyonlar peşindeler. Doğrusu, sistemin ağababalarının, ne pahasına olursa olsun halkın değerlerini savunanları seçtirmemek için akıl almaz tertipler peşinde olmaları, kendileriyle beraber ülkenin de altını oymakta ve milletimizi tamiri mümkün olmayacak badirelere sürükleme istidadı taşımaktadır. Ancak, kriz süreçleri, genellikle paradoksal olarak bazı imkanları ve fırsatları da beraberinde taşırlar. Umarız ki elitlerimiz, halkıyla ve halkının değerleriyle mücadele etmek yerine, halkının iradesine saygı gösterme ve halkının değerlerini bir zenginlik ve enerji kaynağı olarak değerlendirme basiretini gösterir ve 22 Temmuz seçimini bunun için bir vesile kılarlar.Ümran, bu sebeple “Sistem Seçim Sınavında” başlığını kapağa taşıdı. Gündem bölümünde yer alan Cevat Özkaya ve Abdurrahman Dilipak’m güncel yorum yazıları ile kapak dosyamızdaki Prof.Dr. Burhaneddin Can, Doç.Dr. Mustafa Aydın, Hikmet Demir, Mehmet Tepe ve M.Emin Babacan’ın analitik değerlendirmeleri, bu zor sınavı ele alıyor.Ümran ın bu sayısında ayrıca, Darfur Sorunu üzerine Dr. Ceylani Gökcan’la yaptığımız kapsamlı röportajı, ABD’li oryantalist Bemard Lewis’in evangelist tarih bakışını yansıtan ibretlik konferans metnini ve Prof.Dr. Erdoğan Gürmen’in ABD Müslümanları üzerine yaptığı belgesel derlemeyi bulacaksınız. Dergimizin tiryaki sayfalan ise, yine dopdolu. Yeni Umranlarda buluşmak duasıyla.