EDİTÖR 2014 Ağustos, Sayı:240, Sayfa:1
Dünya ve Türkiye gündemi oldukça sıcak gelişmelere sahne oluyor. Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimine doğru gidilirken, Mısır, Suriye, Irak ve Libya gibi ülkelerde devam eden sorunlar her gün daha da derinleşiyor. Bunun yanında geçen aydan beri İsrail’in Filistinlilere dönük saldırıları pek çok Filistinlinin ölümüne sebep oldu.Hiç şüphesiz bu son saldırılar büyük ölçüde el-Fetih ve Hamas’ın uzlaşı hükümeti üzerinde anlaşmaya varmalarını açıklamalarıyla ilgiliydi. Gelinen noktada Filistinlilerin bütünleşik bir Filistin otoritesi teşkil ettirmeye yönelik ilke kararı almalarına rağmen İsrail’in barış görüşmelerinin devam ettirilemeyeceğini açıklaması bölgede sağlam ve istikrarlı bir barışın oluşturulması önündeki engelin İsrail olduğunu net bir biçimde ortaya koymuş oldu. Türkiye başta olmak üzere İslâm dünyasında son dönemde öne çıkan kavramlar arasında demokrasi ilk sıralarda yer alıyor. Öyle ki bugün İslâmcılık, demokrasinin bir nevi şemsiyesi altında kendi varlığını koruma kaygısı içinde. İslâmcılar için demokrasi geçmişteki demokrasi algılarının hepsinin ötesinde yeni bir durumu ifade ediyor. Keza, İslâmcılar büyük ölçüde geçmişteki gibi demokrasi kavramının düşünsel içerimlerine dönük sorgulamalardan uzaklar. 1970’lerden bu yana İslâmcıların mevcut rejiminin araçlarından biri olan seçimler, oy kullanma ve demokratik süreçlere katılım konularında üç temel yaklaşım sergiledikleri görülür. İmanî reddiyeciler, yöntemsel reddiyeciler ve yöntemsel benimseyiciler. Bu üç yaklaşım İslâmcı camiada demokrasi kavramına yaklaşım biçiminin aslında süreç içinde yaşanan bir düşünsel evrilmeye dayandığını göstermektedir. Sistemle ilişkiler, bürokratik oligarşi karşısında demokrasi İslâmcıların sığınağı, korunaklı alanı hatta varoluşsal güvenlik alanı olarak öne çıkmış bulunmaktadır. Kuşkusuz son on iki yıllık AK Parti iktidarı İslâmcılar arasında bu düşünceyi güçlendiren en önemli faktörlerden biridir. İslâmcı geçmişi olanların bürokraside veya siyasi parti organlarında artan şekilde yer almaya başlamaları Müslümanların devletle veya ideoloji ve pratikler bütünü olarak sistemle kurdukları ilişkiyi büyük ölçüde değiştirmiştir. Demokrasinin İslâmcılar için varoluşsal güvenlik haline gelmesinin İslâmi algı, İslâmi düşüncenin geleceği için ne anlam ifade ettiği muhtemelen önümüzdeki yıllarda daha çok tartışılacaktır. Nasıl bir dünyada yaşadığımızı ve nasıl bir dünyaya doğru evirildiğimizi, yaşadığımız çağa şahitlik etmek istiyorsak yaşanan bu süreci olumlu/olumsuz yanlarıyla iyi etüt etmek zorundayız. Kabul etmeliyiz ki, bugün İslâm coğrafyasında yaşanan tüm kanlı hadiseler, iç ve dış dinamiklerin arakesitinde vuku bulmaktadır. Tüm sorumluluğu ve suçu, dış güçlere yükleyip kendimizi temize çıkarma, gerçekçi bir yaklaşım olmadığı gibi iman etmiş olmanın yüklediği görev ve sorumlulukla da uyuşmamaktadır: “Siz, insanlara iyiliği emrediyorken, kendinizi mi unutuyorsunuz? Oysa siz kitabı okumaktasınız. Yine de akıllanmayacak mısınız?” (2 Bakara 44) ayeti kapsamında İslâm coğrafyasındaki iç dinamiklerin bu büyük kargaşa ortamında çok büyük payı olduğunu göz önüne almamız gerekmektedir. İslâm dünyasında yaşanan sorunlara çözüm olma iddiasıyla ortaya çıkan İslâmcılık her türeviyle öteden beri bu tür meselelere dikkat çekmiştir. Özellikle bireysel ve toplumsal değişimin gerçekleşebilmesi için insanların ve toplumların benliklerini değiştirmelerine vurgu yapan Ra’d suresinin 11. ayeti sıklıkla hatırlatılmıştır: “Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez ve Allah insanlara bir felaket tattıracağı zaman hiçbir şey bunun önünde duramaz: çünkü onların, kendilerini O’na karşı koruyabilecek kimseleri yoktur.” Yeni sayımızda buluşmak temennisiyle.
Hiç şüphesiz bu son saldırılar büyük ölçüde el-Fetih ve
Hamas’ın uzlaşı hükümeti üzerinde anlaşmaya varmalarını açıklamalarıyla ilgiliydi. Gelinen noktada
Filistinlilerin bütünleşik bir Filistin otoritesi teşkil ettirmeye yönelik ilke kararı almalarına rağmen
İsrail’in barış görüşmelerinin devam ettirilemeyeceğini açıklaması bölgede sağlam ve istikrarlı bir
barışın oluşturulması önündeki engelin İsrail olduğunu net bir biçimde ortaya koymuş oldu.
Türkiye başta olmak üzere İslâm dünyasında son dönemde öne çıkan kavramlar arasında
demokrasi ilk sıralarda yer alıyor. Öyle ki bugün İslâmcılık, demokrasinin bir nevi şemsiyesi altında
kendi varlığını koruma kaygısı içinde. İslâmcılar için demokrasi geçmişteki demokrasi algılarının hepsinin
ötesinde yeni bir durumu ifade ediyor. Keza, İslâmcılar büyük ölçüde geçmişteki gibi demokrasi
kavramının düşünsel içerimlerine dönük sorgulamalardan uzaklar. 1970’lerden bu yana İslâmcıların
mevcut rejiminin araçlarından biri olan seçimler, oy kullanma ve demokratik süreçlere katılım
konularında üç temel yaklaşım sergiledikleri görülür. İmanî reddiyeciler, yöntemsel reddiyeciler ve
yöntemsel benimseyiciler. Bu üç yaklaşım İslâmcı camiada demokrasi kavramına yaklaşım biçiminin
aslında süreç içinde yaşanan bir düşünsel evrilmeye dayandığını göstermektedir. Sistemle ilişkiler,
bürokratik oligarşi karşısında demokrasi İslâmcıların sığınağı, korunaklı alanı hatta varoluşsal güvenlik
alanı olarak öne çıkmış bulunmaktadır. Kuşkusuz son on iki yıllık AK Parti iktidarı İslâmcılar arasında
bu düşünceyi güçlendiren en önemli faktörlerden biridir. İslâmcı geçmişi olanların bürokraside veya
siyasi parti organlarında artan şekilde yer almaya başlamaları Müslümanların devletle veya ideoloji ve
pratikler bütünü olarak sistemle kurdukları ilişkiyi büyük ölçüde değiştirmiştir. Demokrasinin İslâmcılar
için varoluşsal güvenlik haline gelmesinin İslâmi algı, İslâmi düşüncenin geleceği için ne anlam ifade
ettiği muhtemelen önümüzdeki yıllarda daha çok tartışılacaktır. Nasıl bir dünyada yaşadığımızı ve
nasıl bir dünyaya doğru evirildiğimizi, yaşadığımız çağa şahitlik etmek istiyorsak yaşanan bu süreci
olumlu/olumsuz yanlarıyla iyi etüt etmek zorundayız.
Kabul etmeliyiz ki, bugün İslâm coğrafyasında yaşanan tüm kanlı hadiseler, iç ve dış dinamiklerin
arakesitinde vuku bulmaktadır. Tüm sorumluluğu ve suçu, dış güçlere yükleyip kendimizi temize
çıkarma, gerçekçi bir yaklaşım olmadığı gibi iman etmiş olmanın yüklediği görev ve sorumlulukla da
uyuşmamaktadır: “Siz, insanlara iyiliği emrediyorken, kendinizi mi unutuyorsunuz? Oysa siz
kitabı okumaktasınız. Yine de akıllanmayacak mısınız?” (2 Bakara 44) ayeti kapsamında İslâm
coğrafyasındaki iç dinamiklerin bu büyük kargaşa ortamında çok büyük payı olduğunu göz önüne
almamız gerekmektedir. Hiç şüphesiz bu son saldırılar büyük ölçüde el-Fetih veHamas’ın uzlaşı hükümeti üzerinde anlaşmaya varmalarını açıklamalarıyla ilgiliydi. Gelinen noktadaFilistinlilerin bütünleşik bir Filistin otoritesi teşkil ettirmeye yönelik ilke kararı almalarına rağmenİsrail’in barış görüşmelerinin devam ettirilemeyeceğini açıklaması bölgede sağlam ve istikrarlı birbarışın oluşturulması önündeki engelin İsrail olduğunu net bir biçimde ortaya koymuş oldu.Türkiye başta olmak üzere İslâm dünyasında son dönemde öne çıkan kavramlar arasındademokrasi ilk sıralarda yer alıyor. Öyle ki bugün İslâmcılık, demokrasinin bir nevi şemsiyesi altındakendi varlığını koruma kaygısı içinde. İslâmcılar için demokrasi geçmişteki demokrasi algılarının hepsininötesinde yeni bir durumu ifade ediyor. Keza, İslâmcılar büyük ölçüde geçmişteki gibi demokrasikavramının düşünsel içerimlerine dönük sorgulamalardan uzaklar. 1970’lerden bu yana İslâmcılarınmevcut rejiminin araçlarından biri olan seçimler, oy kullanma ve demokratik süreçlere katılımkonularında üç temel yaklaşım sergiledikleri görülür. İmanî reddiyeciler, yöntemsel reddiyeciler veyöntemsel benimseyiciler. Bu üç yaklaşım İslâmcı camiada demokrasi kavramına yaklaşım biçimininaslında süreç içinde yaşanan bir düşünsel evrilmeye dayandığını göstermektedir. Sistemle ilişkiler,bürokratik oligarşi karşısında demokrasi İslâmcıların sığınağı, korunaklı alanı hatta varoluşsal güvenlikalanı olarak öne çıkmış bulunmaktadır. Kuşkusuz son on iki yıllık AK Parti iktidarı İslâmcılar arasındabu düşünceyi güçlendiren en önemli faktörlerden biridir. İslâmcı geçmişi olanların bürokraside veyasiyasi parti organlarında artan şekilde yer almaya başlamaları Müslümanların devletle veya ideoloji vepratikler bütünü olarak sistemle kurdukları ilişkiyi büyük ölçüde değiştirmiştir. Demokrasinin İslâmcılariçin varoluşsal güvenlik haline gelmesinin İslâmi algı, İslâmi düşüncenin geleceği için ne anlam ifadeettiği muhtemelen önümüzdeki yıllarda daha çok tartışılacaktır. Nasıl bir dünyada yaşadığımızı venasıl bir dünyaya doğru evirildiğimizi, yaşadığımız çağa şahitlik etmek istiyorsak yaşanan bu süreciolumlu/olumsuz yanlarıyla iyi etüt etmek zorundayız.Kabul etmeliyiz ki, bugün İslâm coğrafyasında yaşanan tüm kanlı hadiseler, iç ve dış dinamiklerinarakesitinde vuku bulmaktadır. Tüm sorumluluğu ve suçu, dış güçlere yükleyip kendimizi temizeçıkarma, gerçekçi bir yaklaşım olmadığı gibi iman etmiş olmanın yüklediği görev ve sorumlulukla dauyuşmamaktadır: “Siz, insanlara iyiliği emrediyorken, kendinizi mi unutuyorsunuz? Oysa sizkitabı okumaktasınız. Yine de akıllanmayacak mısınız?” (2 Bakara 44) ayeti kapsamında İslâmcoğrafyasındaki iç dinamiklerin bu büyük kargaşa ortamında çok büyük payı olduğunu göz önünealmamız gerekmektedir.