Gelecek İçin Yeni Bir Dil -Yeni Sistem, İttifaklar ve 2023'e Hazırlık-

 

        Editör                                      Nisan 2019, Sayı: 296, Sayfa: 1

İttifaklar yarışı şeklinde geçen 31 Mart yerel seçimleri yapıldı. Bazı belirsizliklerle birlikte sayısal sonuçlar karşımızda duruyor. Tablolar üzerine televizyon ekranlarında ve gazetelerde çeşitli analizler yapılıyor. İşin gerçeği, görünürde bu seçimin büyükşehirlerdeki başkan değişimleri haricinde öncekilerden kayda değer bir farkı yok. Ayrıca sonuçlar, Türkiye’yi yönetmek için yüzde 50 artı 1’in şart olduğu iki bloklu yapının, yeni sistem şartlarının kabul gördüğünü de belli ölçüde
ortaya koyuyor.

Bir bakıma 16 Nisan Referandumu ile girilen, 24 Haziran seçimleri ile devam eden sürecin bir etabıydı 31 Mart yerel seçimler. Kendilerine ‘Cumhur’ ve ‘Millet’ isimlerini uygun gören iki ayrı ittifak bileşenleri hariç artık kalıcı hâle geldi denilebilir. Yerel seçimler sadece belediye başkanlarını belirlemedi, yeni sistemi test etti, ittifakların sıhhatini ölçtü, insanların hangi asgari müştereklerde birleşebileceğini belirledi. Bu anlamda iki temelli zihniyet dünyasının geçişken olabileceğini
de alenen ortaya koydu.

Küresel politik/ekonomik aktörlerin ülkemizdeki yerel seçimler üzerine bazı senaryolar kurduklarında şüphe yoktur. Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu jeopolitik riskleri ifade eden beka söyleminin özellikle Anadolu’da karşılık bulması bunun göstergesidir. Bununla beraber, ‘olmakta olan’ üzerinde düşünmeyi ertelemek doğru olmaz. 31 Mart seçiminin birinci partisi, gerek kazandığı belediye sayısı gerekse oy oranı itibariyle tartışmasız AK Parti’dir. Ama buna rağmen, Ankara’yı
(İstanbul henüz sonuçlanmadı) kaybetmiş bir AK Parti’nin ciddi bir yara aldığını söyleyebiliriz. Şüphesiz siyasetçiler gerekli değerlendirmeleri yapacak ve alınan sonuçtan geleceğe yönelik dersler çıkaracaktır. Emin ve ehil aday seçimindeki birtakım isabetsizlikten başlamak üzere, gençlik kesiminin muhalif duruşu, teşkilatın taleplerinin ne kadar dikkate alındığı, bazı belediye başkanlarının görevden alınma şekli, beka kaygılı sert söylemlerin alınan sonuçlara etki eden faktörler olduğunun tespit ve tahlilini yapacaklardır.

Seçim sonuçları büyükşehirlerin genel olarak milli-yerli beka dilini benimsemediğini ortaya koydu; orta sınıfların konfor, ekonomik istikrar yanında neoliberal siyasallığı da benimsediğini, kültür, hayat tarzı, özgürlükler, hak-hukuk-adalet, erdem-ahlak, kalite-liyakat gibi meselelerin ne kadar hayati olduğunu gösterdi. AK Parti, sivil siyaseti önemseyen, sivil siyasetin alanını genişleten bir sivil hareketti. Siyaset alanını genişleten bir sivil dilin ülkenin geneline rahatlık getirdiğini
de geçmiş dönemde yaşadık. Bu seçim döneminde, güvenlik vurgusu çok olan bir siyaset dilinin AK Parti’nin imajına hatta yapısına zarar verdiğini görüyoruz. Güvenliğin önemli ve devletin güvenliği sağlamakla görevli olduğu yadsınamaz. Ancak güvenlik bürokrasisinin bir siyaset enstrümanı olarak kullanıldığını düşündürecek davranışların sivil siyasete, dolayısıyla iktidar partisi olan AK Parti’ye zarar verdiği açık.

CHP stratejisini önemli ölçüde sağ seçmene açılma üzerine aday profillerini oluşturdu. Bu stratejinin riski ise şuydu; 24 Haziran seçimlerinde olduğu gibi seküler-ulusalcı tabanı İYİ Parti’ye kaptırmak. İYİ Parti’yle büyük şehirlerde ittifak yaparak bu riski ortadan kaldırdı. İkinci risk de şuydu; daha sol-sosyal demokrat kesimleri HDP’ye kaptırmak. HDP’yi ittifaka örtülü olarak dâhil ederek bu riskin de önüne geçmiş oldu. Seçim sonuçlarının Millet İttifakı adına salt toz pembe bir manzara sunmadığını da tespit etmek gerekir. Büyükşehirlerin kazanılması başlı başına önemli ancak genele bakıldığında Millet İttifakı için bu seçimin daha iyi sonuçlar almaya imkân verecek şartları mevcuttu. Ekonomideki sıkıntılara, enflasyonun
yukarılara doğru tırmanmasına, işsizlik rakamlarındaki artışa, iktidar mensuplarının yer yer kullandığı rahatsız edici dile ve medyadaki çürümeye rağmen Millet İttifakı bırakın yüzde elliye yaklaşmayı yüzde kırkı bile yakalayamadı. Muhalefet seçmene cazip bir alternatif sunabilse, mevcut şartlarda bambaşka bir sonuçla karşılaşabilirdik. Fakat muhalefet böyle bir alternatif sunmaktan çok uzak… Millet İttifakı’nı bir araya getiren “Erdoğan alerjisi” ve pragmatizm genel sonuçlar söz konusu olduğu zaman krize girecektir. Daha da önemlisi Millet İttifakı, AK Parti’ye muhalefet etmek ile, bölgede jeopolitik
kıskaca alınmış ülkeye sahip çıkmak arasındaki farkı kavramaktan çok uzaktır. Bunu kavrayamadıkları sürece elde ettikleri kazanımların ancak sınırlı ve konjonktürel olacağını unutmamak lazım.

Güneydoğu’da terörün geriletilmesiyle siyasetin sesinin daha yükseldiğini görüyoruz. HDP, Kandil’in etkisini nispeten az hissettiği bir seçim dönemi yaşadı gibi gözüküyor. MHP ile kurulan ittifak ve AK Parti’nin bazı söylemlerine rağmen bölgede alınan sonucun, bölge halkının önemli bir kısmının ülke bütünlüğünü önemsediğini gösteriyor. Seçim sonuçları, Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan Kürtlerin, muhafazakârlıkları ve dindarlıkları korunduğu müddetçe, HDP’ye yakınlıklarında ciddidüşüşler yaşanacağını gösterdi. Bu düşüş sürecine, örgütün etkisinin kırılması eklenince de Kürt halkının devlet ile yan
yana gelme ihtimali daha da güçlenmektedir. PKK’nın şehir yapılanmalarının çökertildiği zaman aralığında, devlet ile millet
samimi bir biçimde bir araya gelebilmektedir. Elbette ki, bu sürecin hemen olmasını kimse bekleyemez lakin pratiğin bu şekilde devam etmesi HDP’nin oy oranını güçlü biçimde azaltacaktır. Ama bunun da iktidarın diliyle bağlantılı olduğunu göz ardı etmemek lazım.

Sonuçlar, siyasetin imkânları üzerinde düşünmek için önemli bir dönemece girildiğini gösteriyor. Siyasetin aksı yeni bir hatta geçmiştir denilebilir: Sandıktan çıkan sonucun ülkenin istikrarını sarsmayacak bir ayarda, ancak mevcut iktidarın kendine çekidüzen vermesini gerektirecek bir dozda olduğunu görüyoruz. Kısaca millet siyasete ince elenip sık dokunmuş bir ayar verdi; iktidara “kendine çekidüzen ver”, muhalefete de “iktidara ehil olup olmadığını göster” dedi.

Seçim sandığı sadece AK Parti’ye mesaj vermedi, yoksulluğun yeni hâllerini anlayan, adalet, erdem, liyakat ve sahici bir muhalefet talebine de işaret etti. Bunlar bir dönem AK Parti’nin de öne çıkardığı hususlardı. Kavgadan uzak bir dil kullanmak şüphesiz pozitif bir mesajdır ve bu dil her daim somut icraata dönüştürülmelidir. Bu bakımdan herkesin şapkasını önüne alıp düşünme, söylediklerine, yapıp ettiklerine dikkat etme, bunların nereye varacağını ve kimleri etkileyeceğini görme vakti gelmiştir. Müslüman için feraset sahibi olmak bir gerektir; hele söz konusu olan toplum üzerinde söz sahibi
olan siyasetçiler, aydınlar ve kanaat önderleri ise feraset sahibi olmak iki kere gerektir.

Yeni sayımızda buluşmak temennisiyle...

                                                                                                               Umran


  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353
  • Sayı: 352
  • Sayı: 351
  • Sayı: 350
  • Sayı: 349
  • Sayı: 348