Küreselleşmeden Müdaheleciliğe 9/11, Haçlı Seferleri Ve Yeni ‘Yeni Dünya Düzeni'

 

New York ve Pentagon’a düzenlenen 11 Eylül saldırıları, o zamanlar hayal bile edilemeyecek bir seviyede
küresel şiddete yol açtılar. Saldırıların kendileri, şimdi birkaç savaş geride kalmış olaylar. Yirminci yüzyıl
için, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, Berlin Duvarı’nın yapılışı/yıkılışı gibi olaylar ne ifade ediyorsa, yirmi
birinci yüzyılın ilk senesinde gerçekleşen 11 Eylül saldırısının da aynı anlama geldiğini/geleceğini söylemek
mümkün. Olayın bütün dünya üzerinde yarattığı etkiler ister istemez daha onuncu yılında böylesi cümleler
kurmaya yöneltiyor. Bu durumda, henüz yeni başlamış bir çağı biçimlendirecek önemli unsurlardan olacak 11
Eylül’ün ‘okumasını’ nasıl yaptığımızın ehemmiyeti artıyor.
11 Eylül olayının hemen ertesinden başlayarak dalga dalga genişleyen 11 Eylül külliyatı meseleleri değişik
boyutlarıyla ele aldı. Umran’ın bu sayısı on yıl sonra 11 Eylül’ün geride bıraktığı ‘olumsuz’ mirasa tarihi ve kültürel
derinliği ihmal etmeden odaklandı. 11 Eylül’ün kültürel ve göstergebilimsel röntgenini, sosyal bilimlerin
‘burnunu sokabildiği’ açılardan, adeta tomografik denebilecek bir şaşmazlıkla çekmeye çalışıyor bu sayı. İleride,
yüzyılın ilk büyük patlamasının Müslüman dünyanın hassasiyetleri dikkate alınarak nasıl yorumlandığını veya
ana akımın dışındaki yorumun ne olduğunun görülmesi için de başvurulacak bir derleme niteliği taşıyacak
muhtasar bir sayı olarak tasarlandı. Dünya çapında etkili bir fenomenin bir derginin kapsamı ve sınırlamaları
içerisinde bütün etkileri ve dolayımlarıyla aktarılmasının mümkün olmadığını söylemeye gerek yok. Muhammed
Esed, Dilaver Demirağ, Ömer Faruk Karagüzel ve Süleyman Ceran imzalı yazılar 11 Eylül meselesini ve onun
sonrasında yaşananları anlamak bakımından oldukça önemli. Esed’in metni, Haçlı seferi retoriğini ve Batı bilincinin
Müslümanlara karşı olan kibirli halini yansıtan erken tarihli bir metin olmasından dolayı yayımlanıyor.
İçinde bulunduğumuz zamanın sorunlarını tarihle anlamlı bir bağlama oturtarak anlayabilmek ve sınırlı da
olsa meseleye ışık tutabilmek amacıyla yayımlanıyor bu ‘giriş’ yazısı. 11 Eylül’ün sinema endüstrisine bakan
Süleyman Ceran’ın yazısı bize, tıpkı daha önce, binlerce bombanın kullanıldığı Pearl Harbor veya Hiroşima ya
da Vietnam ertesinde, aynı şaşmazlıkla harcanan ve beyinlere boşaltılan binlerce film bobini gibi, 11 Eylül’ün de
rahatlıkla bir kültürel propaganda ve dezenformasyon malzemesi olabileceğini açıkça gösteriyor.
Kimilerine göre ikiz kulelere yapılan saldırı Thatcher-Reagan ikilisiyle sembolleşen ve miladı neoliberal
iktisat devrinin ‘üst söylemi’ olan küreselleşmeye karşı gösterilmiş tepkilerin şiddete dönüşmüş biçimiyle doruk
noktası. Bazılarına göre ise bu olay şiddeti her halükarda araç haline getiren kimi ‘çılgın’ yorumların da doruk
noktası. 11 Eylül’ün kanalını açtığı bir diğer olgu da yeni bir ‘soğuk savaş’ algısını dolayısıyla yeni bir ‘yeni dünya
düzeni’ni mümkün kılmış olması. Bu olayın akabinde ABD için bir zamanlar Sovyetler’in rolünü oynayan güç
‘radikal İslâm’ kimliği altında kendini ifade eden merkez veya merkezler. 11 Eylül’ün belki bundan da önemli
kalıntısı, yapısal anlamda dünyadaki temel siyaset eğrisini sağa kaydırmış olması.
11 Eylül’ün belki tüm etkilerinin yanında dünyayı analiz ederken kullanılan ‘dil’e dair yapmış olduğu etkilerle
de hatırlanır olacak. Halen de hatırlanıyor zaten. Çünkü olayın öncesinde ‘marjinal’ birkaç kesim dışında devletlerin
de aslında ‘terör’ uygulayabileceğini yüksek sesle dile getiren yoktu. Ne zamandır ki, kurulması, kurumlaşması
yarım yüzyıl sürmüş ortak hukuki kazanımlar aleni biçimde ayaklar altına alındı, yavaş yavaş insanların
ilgisi de illegal yapılanmalardan legal yapılanmalara kaydı. ABD başta olmak üzere ondan cesaret alan devletler
söz birliği ederek büyük mücadelelerle elde edilmiş hakları bir bir tırpanlamaya başladı. Böylece küresel ölçekli
bir “devletin terör bahanesiyle kazanılmış cepheleri yıkması” gerçeğiyle karşı karşıya kalındı. En radikal biçimde
yurttaş haklarını savunmak yönündeki çabalar cılız kalınca dünyanın efendilerinin çizdiği resmin umut verici
olduğunu söylemek güç. Çünkü “Herkes derin bir tedirginlik içinde. Hal böyle olunca devletin görünmez şiddeti
arttıkça artıyor, yoğunlaştıkça yoğunlaşıyor. ‘Büyük birader’ teröre dönüşerek devlet terörünü oluşturuyor.”
ABD’nin küresel boyuttaki müdahaleci siyaseti arttığı oranda ona karşı zaten varolan Amerikan karşıtlığı da
tarihte belki hiç olmadığı bir raddeye ulaştı. Çılgın neocon iktidarın hâkim siyasetinin ABD yurttaşlarının geniş
kısmında onay buluyor olması, 11 Eylül sonrası korku ve şiddet ekseninde yürütülen kapsamlı endoktrinasyonla
birleşince muhalif bir dil üretmek de epey güçleşti. Küresel ölçekli devletle hukuksuzluğu, hayati kimi
dış politika kararlarındaki yurttaşı yok sayıcı tutum da neredeyse bütün devletler tarafından sergilendi. Aldığı/
alacağı kararları toplumsal düzlemde teyit etme kaygısı gütmeyen, hikmetinden sual olunmaz bir devlet aklının
egemenliği pekişti.
Yeni sayımızda buluşmak dileğiyle.
Umran

     Editör                                                                Eylül 2011, Sayı: 205, Sayfa: 1

     New York ve Pentagon’a düzenlenen 11 Eylül saldırıları, o zamanlar hayal bile edilemeyecek bir seviyede küresel şiddete yol açtılar. Saldırıların kendileri, şimdi birkaç savaş geride kalmış olaylar. Yirminci yüzyıl için, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, Berlin Duvarı’nın yapılışı/yıkılışı gibi olaylar ne ifade ediyorsa, yirmi birinci yüzyılın ilk senesinde gerçekleşen 11 Eylül saldırısının da aynı anlama geldiğini/geleceğini söylemek mümkün. Olayın bütün dünya üzerinde yarattığı etkiler ister istemez daha onuncu yılında böylesi cümleler kurmaya yöneltiyor. Bu durumda, henüz yeni başlamış bir çağı biçimlendirecek önemli unsurlardan olacak 11Eylül’ün ‘okumasını’ nasıl yaptığımızın ehemmiyeti artıyor.

     11 Eylül olayının hemen ertesinden başlayarak dalga dalga genişleyen 11 Eylül külliyatı meseleleri değişik boyutlarıyla ele aldı. Umran’ın bu sayısı on yıl sonra 11 Eylül’ün geride bıraktığı ‘olumsuz’ mirasa tarihi ve kültürel derinliği ihmal etmeden odaklandı. 11 Eylül’ün kültürel ve gösterge bilimsel röntgenini, sosyal bilimlerin ‘burnunu sokabildiği’ açılardan, adeta tomografik denebilecek bir şaşmazlıkla çekmeye çalışıyor bu sayı. İleride, yüzyılın ilk büyük patlamasının Müslüman dünyanın hassasiyetleri dikkate alınarak nasıl yorumlandığını veya ana akımın dışındaki yorumun ne olduğunun görülmesi için de başvurulacak bir derleme niteliği taşıyacak muhtasar bir sayı olarak tasarlandı. Dünya çapında etkili bir fenomenin bir derginin kapsamı ve sınırlamaları içerisinde bütün etkileri ve dolayımlarıyla aktarılmasının mümkün olmadığını söylemeye gerek yok. Muhammed Esed, Dilaver Demirağ, Ömer Faruk Karagüzel ve Süleyman Ceran imzalı yazılar 11 Eylül meselesini ve onun sonrasında yaşananları anlamak bakımından oldukça önemli. Esed’in metni, Haçlı seferi retoriğini ve Batı bilincinin Müslümanlara karşı olan kibirli halini yansıtan erken tarihli bir metin olmasından dolayı yayımlanıyor. İçinde bulunduğumuz zamanın sorunlarını tarihle anlamlı bir bağlama oturtarak anlayabilmek ve sınırlı da olsa meseleye ışık tutabilmek amacıyla yayımlanıyor bu ‘giriş’ yazısı. 11 Eylül’ün sinema endüstrisine bakan Süleyman Ceran’ın yazısı bize, tıpkı daha önce, binlerce bombanın kullanıldığı Pearl Harbor veya Hiroşima yada Vietnam ertesinde, aynı şaşmazlıkla harcanan ve beyinlere boşaltılan binlerce film bobini gibi, 11 Eylül’ün de rahatlıkla bir kültürel propaganda ve dezenformasyon malzemesi olabileceğini açıkça gösteriyor.

     Kimilerine göre ikiz kulelere yapılan saldırı Thatcher-Reagan ikilisiyle sembolleşen ve miladı neo liberal iktisat devrinin ‘üst söylemi’ olan küreselleşmeye karşı gösterilmiş tepkilerin şiddete dönüşmüş biçimiyle doruk noktası. Bazılarına göre ise bu olay şiddeti her halükarda araç haline getiren kimi ‘çılgın’ yorumların da doruk noktası. 11 Eylül’ün kanalını açtığı bir diğer olgu da yeni bir ‘soğuk savaş’ algısını dolayısıyla yeni bir ‘yeni dünya düzeni’ni mümkün kılmış olması. Bu olayın akabinde ABD için bir zamanlar Sovyetler’in rolünü oynayan güç ‘radikal İslâm’ kimliği altında kendini ifade eden merkez veya merkezler. 11 Eylül’ün belki bundan da önemli kalıntısı, yapısal anlamda dünyadaki temel siyaset eğrisini sağa kaydırmış olması.

     11 Eylül’ün belki tüm etkilerinin yanında dünyayı analiz ederken kullanılan ‘dil’ e dair yapmış olduğu etkilerlede hatırlanır olacak. Halen de hatırlanıyor zaten. Çünkü olayın öncesinde ‘marjinal’ birkaç kesim dışında devletlerinde aslında ‘terör’ uygulayabileceğini yüksek sesle dile getiren yoktu. Ne zamandır ki, kurulması, kurumlaşması yarım yüzyıl sürmüş ortak hukuki kazanımlar aleni biçimde ayaklar altına alındı, yavaş yavaş insanların ilgisi de illegal yapılanmalardan legal yapılanmalara kaydı. ABD başta olmak üzere ondan cesaret alan devletler söz birliği ederek büyük mücadelelerle elde edilmiş hakları bir bir tırpanlamaya başladı. Böylece küresel ölçekli bir “devletin terör bahanesiyle kazanılmış cepheleri yıkması” gerçeğiyle karşı karşıya kalındı. En radikal biçimde yurttaş haklarını savunmak yönündeki çabalar cılız kalınca dünyanın efendilerinin çizdiği resmin umut verici olduğunu söylemek güç. Çünkü “Herkes derin bir tedirginlik içinde. Hal böyle olunca devletin görünmez şiddeti arttıkça artıyor, yoğunlaştıkça yoğunlaşıyor. ‘Büyük birader’ teröre dönüşerek devlet terörünü oluşturuyor. ”ABD’nin küresel boyuttaki müdahaleci siyaseti arttığı oranda ona karşı zaten varolan Amerikan karşıtlığı da tarihte belki hiç olmadığı bir raddeye ulaştı. Çılgın neocon iktidarın hâkim siyasetinin ABD yurttaşlarının geniş kısmında onay buluyor olması, 11 Eylül sonrası korku ve şiddet ekseninde yürütülen kapsamlı endoktrinasyonla birleşince muhalif bir dil üretmek de epey güçleşti. Küresel ölçekli devletle hukuksuzluğu, hayati kimi dış politika kararlarındaki yurttaşı yok sayıcı tutum da neredeyse bütün devletler tarafından sergilendi. Aldığı/alacağı kararları toplumsal düzlemde teyit etme kaygısı gütmeyen, hikmetinden sual olunmaz bir devlet aklının egemenliği pekişti.

     Yeni sayımızda buluşmak dileğiyle.

                                                                                                              Umran

 


  • Sayı: 364
  • Sayı: 363
  • Sayı: 362
  • Sayı: 361
  • Sayı: 360
  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353