EDİTÖR Haziran 2007, Sayı:154, Sayfa:1
Latince “burra” (masaları kaplamada kullanılan koyu renkli, kaim kumaş) ve Yunanca“kratos” (egemenlik, yönetim, güç) kelimelerinin yanyana getirilmesiyle türetilen “bürokrasi” konusunda değişik yorumlar getirilmiştir. Bürokrasinin içinde bulunduğu olumsuzluklar “bürokratik patoloji” olarak değerlendirilir. 1922 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Comelius Costariadis’in bürokrasiyi başlı başına bir sınıf olarak değerlendirmesinin haklılığım ortaya koyan gelişmeler yaşanıyor 27 Nisan’dan bu yana. Osmanlı’dan, be-tahsis ittihat Terakki’den bu yana askeri bürokrasinin gölgesinde kurumlanan sivillik, siyasetin özerk bir konuma gelmesini engelledi, engelliyor. 27 Mayıs Darbesi ile kendisine hukukî dayanaklar üreten 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat darbeleriyle de konumunu iyice pekiştiren bürokratik yapı, yalnızca siyasal kirlenmeye yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda sistemi bütünüyle tıkanma ve iflasa sürüklenme noktasına getiriyor. Siyaset dışı unsurların yani sorumsuz/seçilmemiş/ atanmış devlet iktidarının siyasete müdahalesi, siyasetin doğası dışında kullanılmasına ve kirlenmesine yol açıyor. Mevcut yazılı kurallara göre sorumlu/seçilmiş siyasetin ve siyaset erbabının emrinde olması gereken sivil asker bürokrasi sınıfının kendilerini daha bir merkezde konumlandırma ve bu durumu yazılı olmayan kurallarla süreklileştirme hırsları siyasetin/siyasetçinin hareket alanını alabildiğine daraltıyor ve ülke sık sık krize sürükleniyor. Bu durum, siyasetin imkanları içinde ve siyasi maharetle rahatça çözülebilecek sorunları da -mış gibi iktidar olunduğu için- çözülemez hale getiriyor, sistem büsbütün işlemez hale geliyor ve nihayet iflasa sürükleniyor. Çelişkiye bakın ki; ülkeyi çıkmaza ve krize sürükleyen sorumsuz atanmışlar, her seferinde, eli-kolu bağlı durumdaki sorumlu seçilmişleri suçluyor, krizin tüm faturasını onlara yüklüyor, medya ve sözde aydın kesimden de kendisine destekçi buluyor. İşte Türkiye, bu kısır döngüyü aşmak yada aşmak zorundadır. Siyasetin, ekonominin, dış politikanın, iç politikanın, kısaca ülkenin önünü tıkayan sorumsuz bürokratik iktidarı siyasetin emrine alarak sorumlu seçilmiş iktidarın elini güçlendirmek... Umalım ki, “E-Muhtıra”ya ve ona paralel yürütülen “Kadife Darbe” girişimine karşı ilk kez seçilmiş iktidarın ve ehli insaf aydınların dik duruşu ve 22 Temmuz seçimi bu dönüşüme zemin hazırlasın. Umran, Prof.Dr. Burhaneddin Can’ın “Kadife Darbe” sürecini ele alan derinlikli incelemesine ilaveten Doç.Dr. Mustafa Aydın, Dilaver Demirağ, M.Emin Babacan ve Mehmet Tepe’nin 27 Nisan Muhtırası’nı ve aynı merkezden yönetilen “kırmızı-beyaz” mitingleri değerlendiren bir dosya sunarak, son iki aydır yaşanan süreci doğru okumamıza imkan sağlıyor. Umran’ın Gündem bölümünde; tarihçi Prof.Dr. Ahmed Ağırakça’nın Kudüs işgalinin 40.yılı dolayısıyla kaleme aldığı duyarlıklı yazıyı, Analiz bölümünde Prof.Dr.Ahmed Yüksel Özemre’nin Yargıtay Başkanı Sumru Çörtoğlu’na yazdığı “itricâî” açık mektubu ve Geçmişten Geleceğe Ko(nu)şanlar bölümünde Abdullah Yıldız’ın kaleminden Mehmet Şevket Eygi’nin hayatı ve mücadelesini bulacaksınız. Yeni Umran’larda buluşmak duasıyla.