Umran Dergisi Haziran 2024/358. Sayı Çıktı!

 

TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ 

Paradigma Krizi, Eleştiriler ve Batı Sonrasını Düşünmek

Filistin topraklarını işgal eden İsrail’in Gazze’deki soykırımı karşısında İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan düzen ve kurumlar fiilen hiçbir şey yapmıyor. Buna karşın 1967 sınırları temelinde Filistin’in bağımsızlığını tanıyan ülke sayısının günden güne artması Batı ve Batı dışı dünya ilişkilerinde güç ve etki dengesinin değiştiğinin işaretlerinden biri olarak kabul edilebilir. Gelgelelim Batı dışındaki güçler ne küresel ne de bölgesel açıdan hegemon ve lider olamadıkları için İsrail, Gazze’de soykırıma devam ediyor.

Batı’nın, Avrupa aydınlanması sırasında icat edilen ideolojik bir meta ve medeniyet mantrası olduğunu ve küreselleşmiş kapitalist modernitenin yükselişi için bir merkez üssü olarak hizmet ettiğini artık çok daha iyi kavramış durumdayız. Ne var ki Türkiye’de yeni eğitim müfredatıyla alakalı yapılması gereken esas tartışmalar da bu ideolojik anlatıya kurban edildi. Zira Batıcıların yanlış açıklama ve hatalı öngörülerden ibaret söylentileri din, değer, ahlak, Atatürk bilhassa maarif kelimesi üzerinden daha da yaygınlık kazandı. Oysa Batıcı anlatıyı ortadan kaldırmanın ve onların tehlikeli yanılsamalarını açığa çıkarıp üstesinden gelmenin ve dünyayı serapların ötesinde hayal etmenin zamanı çoktan geldi. Çünkü günümüz toplumunun sorunları, Batı kaynaklı modernleşmenin ürettiği sorunlardan ibarettir. Bu sorunlar, çağdaşlık adına daha fazla Batılılaşarak çözülemez, Batı’ya alternatif bilgi paradigmalarıyla çözülebilir. Dolayısıyla Türkiye Yüzyılı tahkiyesine eşlik etmesi umulan modele maarif denmesinin yerinde olduğunu söylemek gerekiyor.

İnsan anlamla kaimdir ve hayatı, kâinatı, insanı ve çevreyi belli bir anlam bağlamı içerisinde okuyabilmektedir. Müfredat çalışmalarına ideal nesil yetiştirme mücadelesi çerçevesinde bakılmalıdır. Türk eğitim sisteminin günün sonunda bireylere kazandırmaya çalıştığı anlam ve değer nahif ve kırılgan bir zeminde yürümektedir. Olumlu tarafları bir yana küresel “epistemik cemaatin” belirlediği kavramsal/kurumsal çerçeveden konuşan ve on yıllık bir çalışma olduğu açıklanan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli metnine bakıldığında bir renksizlik hemen göze çarpıyor. Zira başta değer, insan, ideal insan ve ahlak, madde-mana ve beden-ruh bütünlüğü olmak üzere pek çok kelime ve kavram net ifade edilmemiştir. Türkiye’nin kültür ve medeniyet mirasının korunması, aktarılması ve güncellenmesi gerekliliği sathi şekilde ele alınmıştır. Bazı becerilerin abartılı vurgusu da çok bariz olduğu kadar yeni sorunlar doğurmaya aday. Bu durum modelin kültür ve medeniyet fikri bakımından da sorunlarının bulunduğunu göstermektedir. Hâlbuki muğlak ve soyut ifadelerin netlik kazanması gerekirdi. Elbette eğitim öğretim işi sadece müfredat değiştirmek olmadığı gibi seçmeli dersler koymak da değildir. Maarif bileşik kaplar teorisine göre işlediği için hiçbir ders ikinci derecede değildir. İnsanların doğuştan getirdikleri yeteneklerinin yeşerip meyve vermesi için bütün branşlarda eğitim öğretim verilir. Eğitimin yegâne görevini, öğrenciye değer yüklemekte gören anlayışların pabucunun dama atıldığını da ayrıca vurgulamak gerekir. Ancak insanı insan, milleti millet yapacak temel değerler asgari ölçüde verilmek zorundadır.

Şurası açık ki cari eğitim sistemi tüm düzeltme çabalarına karşın Cumhuriyet’in birinci asrının başında uygulamaya konmuş bir projeye dayanmaktadır. Bütün kurumlarda olduğu gibi ve belki daha fazlasıyla toplumun tarihsel misyonunun reddi üzerine kurulmuştur. Yeni müfredat programında “dinî okuryazarlığın” bulunmaması ve daha birçok meseleyle ilgili durumun bununla bağlantılı olduğu muhakkak…

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli eğitimin felsefesinde, eğitim sisteminin insana bakışında önemli bir değişiklik beklentisi oluşturmasına karşın pek böyle olmadığı görülmektedir. Daha açık söylemek gerekirse model, eğitimle alakalı meseleyi esastan çözmüyor, kıyafet değişimi gibi bir görüntü veriyor. Öte yandan kökler ve asılların ne olması gerektiği ile ilgili de belli bir fotoğraf sunmuyor. Tekrar hatırlatmak gerekir ki Türkiye varlığını İslâm’a borçludur. Bu borcunu unuttuğu ya da görmezden geldiği an bu ülkenin varlık göstermesi mümkün değildir. Cumhuriyet tarihi bu borcu unutturmaya dönük radikal adımlarla doludur. Eğitimde reform istediklerini söyleyen çevrelerin, eğitimde ideoloji dendiğinde siyasi partilerin düzenlemeleri ile sınırlı bir bakışla hareket ederek, seküler kutsallara ilişkin herhangi bir açıklama yapmamaları manidardır. 75. yıldönümü kutlanan ABD-Türkiye arasındaki Fulbright Programı’ndan, etki alanı artan UNICEF’ten bahsetmemeleri de… Muhtemelen Demirel’in “Meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz!” sözü doğrultusunda davranıyorlar. Programların yapısı, çıkarılan ve eklenen başlıklar etrafındaki tartışmalar bundan sonra da devam edecek. Fakat “sanki bir ağlama duvarına” dönüşen eğitim kurumları “vasıfsız insanlar” yetiştirmeyi sürdürecek, genç kuşaklar tekno-insanın hayallerinin peşinden koşturup duracak. Dolayısıyla kozmopolit bir dünya vatandaşı değil, kendimize özgü bir nesil yetiştirmeliyiz. Ufku açık, sanal dünyadan edindiği, bir günlük ömrü olan malumatlarla yatıp kalkmayan, düşünmesini bilen ufuklu bir nesle ihtiyacımız var.

Kurban Bayramı’nı İslâm beldelerindeki soykırımlar sebebiyle mahzun karşılayacağız. Merhum Sezai Karakoç’un deyimiyle buruk buruk da olsa bayramlarımızı bir hatıra gibi geleceğe hazırlık için kutlayacağız. Bayramın bizleri Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hz. Hacer’in hayatına götürmesini, Hz. Peygamber’in örnek hayatını, ehl-i beyti, ashâb-ı kirâmı hafızalarımızda canlandırmamıza vesile olmasını Allah’tan niyaz ederiz. Bayramın, sulhun, esenliğin, birlik içinde duanın, yakarışın, sıfatlardan arınarak eşitlenmenin, kendini bilmenin, tefekkürün, tezekkürün, yenilenmenin, sabrın, nefisleri terbiye etmenin, çaresizliği gidermenin, tarihe şahitliğin ve geçmişi idrak etmenin, yoksula, kimsesize, çaresize yakınlaşmanın adı olduğunu unutmamalıyız. Müslümanlar, merhametin, adaletin olduğu bir dünyayı tüm insanlığa göstererek ümitsizlik vadilerinde yuvarlanan insanlığa ümit olmalıdır. Bu vesileyle Âlem-i İslâm’ın Kurban Bayramı mübarek olsun.                              


Umran


  • Sayı: 364
  • Sayı: 363
  • Sayı: 362
  • Sayı: 361
  • Sayı: 360
  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353