EDİTÖR Eylül 1998, Sayı:49, Sayfa:1
Dolaşıp durma demnumda, yıkıl, git, yoksa "Mürteci”dir diye, ey gam, seni ihbâr ederim. Şair Eşref Meşrutiyet döneminde ortaya çıkan "irtica paranoyası” kısa zamanda biz ihbar furyasına dönüşmüş, ittihatçı olmayan, dışlanması ve bertaraf edilmesi gereken kim varsa "mürteci” damgasını yemişti. Yine Şair Eşref’in dediği gibi: Kim ki “cem’iyyet aleyhinde bulunsa mürteci." olmuştu. 28 Şubat süreciyle birlikte bu paranoya adeta tekrar hortladı. Elitist laikçi güç odakları, yani kayıtdışı iktidadar, kimleri kendi çıkarlarının önünde bir engel olarak gördülerse, onlara derhal “irticacı", “gerici” yaftasını yapıştırıverdiler. Yaklaşık iki yıldır, “irticaî sermaye", "irticaî okul", "irticaî örgüt", "irticaî" radyo, tv, basın, kuruluş; "mürteci" vali, kaymakam, müdür, memur kişi... listeleri yayımlanıyor çarşaf çarşaf. Jurnalci çevreler, bu listelere yenilerini eklemekle meşgul. Anadolu’dan kalkıp, büyük ticari veya sınaî bir kuruluş haline geldiniz ve kartelci sermayeye İstanbul dükalığına rakip mi oldunuz, “irticaî sermaye"siniz! Dişinizden tırnağınızdan artırıp, çocuğunuza dinî eğitim veren birokul veya kurs mu açtınız, “irticacı okul”sunuz. Halka, varoşlara, Anadolu'ya sahip çıkan bir parti misiniz, din istismarı yapan "gerici” bir partisiniz. Halka yakın, onunla yanyana namaz kılan; hanımı, çoluk çocuğuonlar gibi yaşayan bir vali, kaymakam mısınız, "mürteci”siniz. Halkın kurduğu okullardan mezun olup, başörtünüzle üniversitede okumak mı istiyorsunuz, "gerici”siniz. Kısaca irtica eşittir, halkın değerleri, inançları, kılığı kıyafeti; mürteci eşittir, halk, ayağı çarıklılar, varoşların insanları, yani Anadolu! Ekonomide ve siyasette Anadolu'ya uygulanan ambargo, uzun süredir başörtüsü zulmüyle inançlı halkın çocuklarının üniversitelerde karşılaştıldarı engel, şimdi İHL, meslek liseleri ve taşra okullarının önüne “alan sınırlaması" ve “ağırlıklı puan" uygulaması olarak çıkıyor ve kelimenin tam anlamıyla "eğitimde apartheid"e dönüşüyor. Umran'ın bu sayısında sistemin halkına karşı uyguladığı bu "seçkinci", "ayrımcı" tutuma yazarlarımız çeşitli yönleriyle değiniyorlar. Cevad ÖZKAYA siyasal alandaki bu "ambargo"yu değerlendirirken, Mustafa AYDIN dinî alandaki kısıtlama ve müdahaleleri ele alıyor. Mesut KARAŞAHAN, totaliter sistemlerin eğitim alanındaki bu tür ayrımcı yefaşizan uygulamalarını inceliyor. Bu bağlamda, Abdullah YLIDIZ, çöküşün eşiğinde bir ülke manzarası arzettiğimizi İbn Haldun'dan yola çıkarak tesbit ederken, Kerim KOÇAK Firavun düzeninden günümüze göndermeler yapıyor. Burhanettin CAN ise, "tesettür'ün fıtri temelleri” dizisinin bu bölümünde "tesettürün sembolleşmesini" ele alıyor. Umran, Haluk BURHAN, Ahmet TUNBAK, Sedat ŞENERMAN ve alışık olduğunuz diğer kalemler ve sayfalarla devam ediyor. Yeni Umranlarda buluşmak dileğiyle...