Editör Aralık 2023, Sayı: 352, Sayfa: 1
Aksa Tufanı, her türlü tehlikeyi ve sonucu göz önüne alarak Batı Şeria’yı ilhak projesini, İbrahim ve Yüzyıl antlaşmalarının yürürlüğe girmesini engelleme, tüm dünyayı, özellikle de İslâm dünyasını uyandırma hareketiydi. Belki de 7 Ekim operasyonu, İsrail’in dünya ölçeğinde işleyen birikim sürecindeki merkezi rolünün ortadan kalkmasına sebep oldu. İşgalcilerin pervasızlığı, Batı yönetimlerinin ve küresel organizasyonların katliamlar karşısında sessiz kalışı, sadece Batı’da değil, dünyanın her yerinde tepki ile karşılanmıştır. ABD’nin bugüne dek yaptığı ‘en iyi yatırım’ kabul edilen İsrail, Batı’nın gücünün en saf ifadesi olarak, militarizmi, emperyalizmi, yerleşimci sömürgeciliği, istihbarat faaliyetlerini, ırkçılığı tek bünyede birleştirmiş, ideolojik zafiyeti, yüksek kârlar getiren savaşma iradesini ve ileri teknolojiye dayalı gelişmeyi temel alarak oluşmuş yıkım, ölüm ve kaos canavarıdır.
İşte bu bakımdan yaşananlar dünyanın yeni bir vizyona ihtiyaç duyduğunu ortaya koyuyor ancak ufukta yeni bir vizyon görünmüyor. Gazze’deki soykırıma karşı direniş, daha iyi bir dünya için yeni bir vizyon ihtimalinin önünü açıyor. Denilebilir ki Aksa Tufanı, insanın hemen yapması gerekenleri uzun vadede yapması gerekenlerle birleştirdiği yeni değerler aracılığıyla medeniyetin farklı bir boyuttaki tecellisi, ümmetin yeni bir dirilişi ve insan için yeni bir doğum anlamına gelmektedir.
Öte yandan ‘İslâm ülkelerinin’ bir kısmının HAMAS’ı terör örgütü olarak görmeleri, kendilerini sorumluluktan kurtarma yoludur. Bu yüzden İslam dünyasının pek çok yerinde Filistin odaklı mitingleri gerçekleştirmek mümkün değil. Örneğin Suudi Arabistan’da futbol maçlarına gitmek serbest ama isteseniz de gerçek bir miting düzenlemek imkânsız. Ne hazindir ki birleştirici siyasi çatının yokluğu nedeniyle İslâm dünyası, stratejik hassasiyet ve bilge liderlikten yoksun kalarak başkaları için bir savaş alanına dönüşmüş durumdadır! Bu yüzden çatlamış fay kırığı kuşağı terimi bugün İslâm dünyasının durumunu en doğru şekilde nitelemektedir. Şüphesiz Türkiye bu konuda tarihsel misyonunun gereği bir çaba göstermektedir, fakat bunun henüz yeterli olmadığı ortadadır. Ancak bir başlangıç yapıldığını söyleyebiliriz.
İsrail’den yana tavır alan Avrupa, kendini inkârın ötesinde evrenselleştirdiği ilkelerin iflasını da izledi esasında. Habermas’ın ve diğer sözleşmeci, müzakereci tutumların İslâm düşmanlığı ile açığa düşmesi Türkiye’deki siyasal alan üzerine söz söyleyenler için de ciddi bir yarık oluşturdu. Hâliyle “öteki” söz konusu olunca katliamı hoş ve anlaşılır gören radikal demokratların teorilerinin kendileri dışındaki toplumlar için geçersizleşmesi gerçekleşti. Buna karşın tüm dünyada milyonlarca insan ayağa kalkarak zalimlerin zulmüne karşı Gazze ve Filistin’le dayanışma gösterilerine katıldı, katılıyorlar.
Bu gösteriler Salman Sayyid’in de vurguladığı üzere aynı zamanda neoliberal düzenin bir grubu insan yerine koymamasına karşı bir isyan ve bu yürüyüşler farklı fikirlerin bir araya geldiği bir aile. Gösterilere katılanlar Gazze’de tüm dünyayı etkileyen bir şey görüyorlar, mevcut dünya düzeninde insanlığa karşı bu tür suçları işlemek niçin bu kadar kolay? Neden dünya bu katliamların gerçekleşmesini engelleyecek ya da savaş suçlarının sorumlularını onlarca yıl sonra değil de bu suçlar işlendiğinde cezalandıracak mekanizmalardan yoksun? Şurası açık ki neoliberal düzen artık kimsenin inanmadığı, kimsenin gerçekten üzerine bile düşünemediği bir ucubeye dönüştü. Dolayısıyla boykotları da içeren başkaldırı harekâtını küresel intifada diye adlandırabiliriz. Küresel intifada, zalime karşı mazlumun yanında yer alma ve onu savunma harekâtıdır. Latin Amerika’dan ya da Müslüman olmayan Afrika’dan pek çok devlet işgalci rejimi kınadı, örneğin Güney Afrika İsrail’i sürekli eleştiriyor. Çünkü yıllarca mücadele ettikleri ayrımcılık rejimi “apartheid”ın Filistinliler üzerinde yeniden canlandırıldığını görüyor.
***
Filistin’deki işgal ve soykırım sürerken, bu hadiselerin meydana gelmesinde bariz bir rol oynayan beynelmilel güçlerin önemli isimlerinden Henry Kissinger 100 yaşında Connecticut eyaletindeki evinde öldü. Köken bakımından Alman, din bakımından Yahudi ve iliklerine kadar Amerikan dostu olan Kissinger, yalnızca bir ulusal güvenlik danışmanı, dışişleri bakanı ya da diplomasi alanında önde gelen bir akademisyen değildi. Amerikan nüfuzunu tüm dünyaya dayatmanın türlü yollarını uygulayan kurt bir siyasetçiydi. Kissinger’ın Ekim 1973 Savaşı’nın ardından söylediği “Amerika olmasaydı İsrail çökerdi” sözlerine dikkat çekmek onun yalnızca 1970’lerde İsrail ordusunun çökmesini engelleyen kişi olmadığını, aynı zamanda günümüzdeki hadiseleri anlamaya da katkı sunduğunu gözler önüne serer. Kissinger, Enver Sedat’ın iktidarı devraldıktan sonra Sovyet uzmanları Mısır’dan kovma yönünde aldığı önemli bir kararı dikkatinden kaçırmadı. Sonra da dilinden şu meşhur sözü döküldü: “Ortadoğu’da çözüm kartlarının yüzde 99’u ABD’nin elindedir.” ABD’nin nüfuzunu ve çıkarlarını korumaya çalışan Kissinger’ın Türkiye ile ilgili gelişmelerde oynadığı rol de göz ardı edilebilir değildir. Onun, Türkiye’ye haşhaş yasağının teşvik edilmesi, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı, ardından 1975 yılında ABD Kongresi tarafından Türkiye’ye uygulanan silah ambargosu, 1976’da Türkiye ile Yunanistan arasında Ege sorunları bağlamındaki hokkabazlıkları unutulur gibi değildir.
Kissinger, ölümünden kısa bir müddet önce HAMAS’ın ve onu destekleyenlerin gerçek hedefinin “yalnızca Arap dünyasını İsrail’e karşı harekete geçirmek ve barışçıl müzakere sürecini bozmak olabileceği” değerlendirmesinde bulundu. Bu arada onun Yahudi mirasına dair duygularını da hiçbir zaman inkâr etmediğini hatırlamak gerekir. Tarihçi Niall Ferguson, Kissinger’ın şu ifadesini aktarır: “Kimliğinize dair güçlü bir duygunuz ve Yahudi inancınıza dair bir görev bilinciniz yoksa Yahudilerin bin yıl boyunca çektiği sıkıntıları çeken bir halkın parçası olmak zordur.” Şüphesiz Kissinger’ın dış politikası, ilkeler, ahlaki ölçüler, uluslararası hukuka saygı bakımından dibe vurmuş rahatsız edici bir tablonun dökümüdür.
***
7 Ekim’den bu yana bir kere daha farkına vardık ki Filistinlilere yönelik ırkçılığı teşvik eden şey eğitim, kültür ve haber kurumlarıdır. İsrail’in kendisiyle ilgili oluşturduğu, ‘ahlaklı bir toplum’ olduğuna dair imajın dünyada bir eşi benzeri daha yoktur. Bu imaj, onların ‘seçilmiş halk’ olduğunu söylüyor. İsrail’in kendisine dair geliştirdiği tanım, bu inancı içeriyor. Dolayısıyla, İsraillilerin savaş suçu işlediklerini kabul etmesi çok zor. Çünkü temelde Siyonizm denilen projenin kendisinde bir sorun var. Bu sorunsa şu gerçekle ilgili: Bir halkı felakete sürüklemeden kendiniz için güvenli bir bölge yaratamazsınız!
Gazze direnişi vesilesiyle modern Firavunların güçlerinin aşılamaz olmadığını, hakkıyla iman edenlerin örgütlü birlikteliği sayesinde tüm mütehakkim zümrelerin yerle bir edilebileceğini yakînen müşahede ediyor insanlık. İsrail’in vahşileştiği zamanlarda gündemimize gelen Filistin ilgimiz, yerini uzun erimli-sistemli direniş kültürü inşa etmeye bırakmalı artık. Çünkü çözümler kendiliğinden ortaya çıkmaz; çalışma ve bilgi gerektirir, boykot ihtimallerini çeşitlendirmeyi, örneğin fikrî bakımdan önde olmayı şart koşar. Unutmamak gerekir ki mücadele sürecinin bir parçası da daha iyi bir dünyanın imkânları konusunda bilinçlenmek, kendimizi direniş mazimiz üzerinden eğitmek ve başka insanların örnekliğine bakarak bunu nasıl yapacağımızı öğrenmektir. Daha iyi bir gelecek inşa edecek araçlara sahip olabilmemiz için her tür sömürgecilikten kurtulmamız şarttır. Zira direniş olmadan, cihad olmadan varoluşun, hayatın hiçbir anlamı yoktur. Çünkü varoluş ve yaşam ancak direnişin kendisinden kazanılabilir. Direniş tüm insani yetenekleri harekete geçirir ve bir araya getirir: işitme, görme, akıl ve tüm insan duyuları birlikte harekete geçer.
Ya Rabbi, Siyonist İsrail’e ‘Ebabil Kuşlarını’ göndererek mazlum Filistinlilere ve onlar için cihad edenlere yardım et, zalimleri “yenik ekin yaprağı gibi kıl!” Ya Rabbi, “görünmez ordularınla mücahitlere yardım et!” Ya Rabbi, zalimlerin üzerine “özel taşlarını yağdır!”
Yeni sayımızda buluşmak temennisiyle.
Umran