Küreselleşme ve İslâm’ın Küresel Dinamizmi

 

Küreselleşme konusu artık “kabak tadı” vermeye başladı; ama
dünyada yaşanan belld de en temel, en belirleyici süreç, küreselleşme
olduğu için bu mesele daha çok konuşulacak.
Küreselleşmenin mantığını ele verecek en önemli şey, küreselleşmenin
ne olduğu meselesinin hern anlaşılamaması, hem de
anlatılamaması.
Üzerinde kafa yorulmayan en Önemli sorun, mevcut küreselleş^
me paradigmasının, dünyayı Batılılaştırmanın ve Batıca daha
örtük ama daha derinden bağımlı hale getirmenin yeni bir
biçimi olduğu ve Batılı seküler ve neo-pagan değerleri, ilişki
ve hegemonya kurma biçimlerini hızla tüm dünya sathına yaydığı
gerçeği: Dünyada yalnızca seküler ve neo-pagan Batı kültü'
rünün hakim olması isteniyor; bu kültürün insanı, dünyayı, doğayı,
Tanrı’yı hiçe sayan, karikatürize ederek yok eden dinamiklerine,
paradigmalarına direnen ve kendilerine özgü paradigmalarla
varlıklarını sürdümek, dünyaya kendileri kalarak bir
şeyler söylemek isteyen kültürler tehlikeli olarak görülüyorlar.
Dünyada küreselleşmenin seküler ve neo-pagan değerlerine direnebilen,
kendine özgü evrensel ve kuşatıcı değerleri ve dinamikleri
olan tek kültür, İslâm kültürü. Müslümaıı toplumlann,
yerli Amerika, Afrika ve Doğu kültürlerinin aksine ölü kültürler
haline gelmemekte ısrar etmesi, fosilleştirme operasyonla^
nna güçlü şekillerde direnmesi, seküler ve neo-pagan küresel
kültürün aktörlerinin tüm öncelikli stratejilerini ve projelerini
îslâmhn bu varolma direnci ve dinamizmini etkisiz hale getirmek
için geliştirmelerine yol açıyor. İşte 11 Eylül süreci, böylesi
bir panik psikolojisinin ürünü. Artık bu gerçek bugün çok
daha iyi anlaşılmış durumda.
Zoraki olarak küreselleştirilmeye çalışılan Batı kültürünün aksine,
İslâmhn ben-merkezU ve ırk-merkezU olmaması. Batı kültüründen
daha kalıcı, adil, banşçd ve köklü küresel paradigmalar
ve ilişki biçimleri önerebileceğini gösteriyor. İslâm’ın
üzerine bu kadar gelinmesinin nedeni de bu zaten.
Bu sayımızda küreselleşmeyi daha anlaşılır kılabilecek ve İS'
lâm’ın kendine özgü bir meydan okuma geliştirebilecek bir dinamizme
ve imkânlara fazlasıyla sahip olduğunu gösteren ve zevkle
okuyacağınız kapsamlı bir küreselleşme dosyası hazırladık.
Konu çerçevesinde Kemal Ersözlü İle ilginç bir konuşma gerçekleştirdik.
Bu konuşma, Ersözlü’nün söyleyeceği çok önemli
şeyler olduğunun küçük bir göstergesi sadece.
Seçim gündemine ilişkin doyurucu analiz yazılarımız var. Nazifc
Şişman, küresel kadın politikalarını ve platformalannı analiz
eden nefis bir yazı yazdı. Hasanali Yıldırım, edebiyatın nasıl anlaşılabileceğine
ilişkin birkaç sayı sürecek bir dizi yazı kaleme aldı.
İhsan Kabil, sinema yazılarma yeniden başladı. Kani Torun,
İngiltere’deki müslümanlar özelinden yola çıkarak selefilik
- t i v p r i n d p . r i h i n n r ı r . ı a n a l i d e r v a p iv o r .____________________________________
Daha dolu, daha heyecanlı ve daha taptaze Umran’larda buluşmak
dileğiyle...

 

EDİTÖR                                               Eylül 2002, Sayı:97, Sayfa:1

Küreselleşme konusu artık “kabak tadı” vermeye başladı; ama dünyada yaşanan belli de en temel, en belirleyici süreç, küreselleşme olduğu için bu mesele daha çok konuşulacak. Küreselleşmenin mantığını ele verecek en önemli şey, küreselleşmenin ne olduğu meselesinin hern anlaşılamaması, hem de anlatılamaması. Üzerinde kafa yorulmayan en Önemli sorun, mevcut küreselleşme paradigmasının, dünyayı Batılılaştırmanın ve Batıca daha örtük ama daha derinden bağımlı hale getirmenin yeni bir biçimi olduğu ve Batılı seküler ve neo-pagan değerleri, ilişki ve hegemonya kurma biçimlerini hızla tüm dünya sathına yaydığı gerçeği: Dünyada yalnızca seküler ve neo-pagan Batı kültürünün hakim olması isteniyor; bu kültürün insanı, dünyayı, doğayı, Tanrı’yı hiçe sayan, karikatürize ederek yok eden dinamiklerine, paradigmalarına direnen ve kendilerine özgü paradigmalarla varlıklarını sürdümek, dünyaya kendileri kalarak birşeyler söylemek isteyen kültürler tehlikeli olarak görülüyorlar. Dünyada küreselleşmenin seküler ve neo-pagan değerlerine direnebilen, kendine özgü evrensel ve kuşatıcı değerleri ve dinamikleri olan tek kültür, İslâm kültürü. Müslümaıı toplumların, yerli Amerika, Afrika ve Doğu kültürlerinin aksine ölü kültürler haline gelmemekte ısrar etmesi, fosilleştirme operasyonlarına güçlü şekillerde direnmesi, seküler ve neo-pagan küresel kültürün aktörlerinin tüm öncelikli stratejilerini ve projelerini İslâm'ın bu varolma direnci ve dinamizmini etkisiz hale getirmek için geliştirmelerine yol açıyor. İşte 11 Eylül süreci, böylesi bir panik psikolojisinin ürünü. Artık bu gerçek bugün çok daha iyi anlaşılmış durumda. Zoraki olarak küreselleştirilmeye çalışılan Batı kültürünün aksine, İslâm'ın ben-merkezli ve ırk-merkezli olmaması. Batı kültüründen daha kalıcı, adil, banşçıl ve köklü küresel paradigmalar ve ilişki biçimleri önerebileceğini gösteriyor. İslâm’ın üzerine bu kadar gelinmesinin nedeni de bu zaten. Bu sayımızda küreselleşmeyi daha anlaşılır kılabilecek ve İslâm’ın kendine özgü bir meydan okuma geliştirebilecek bir dinamizme ve imkânlara fazlasıyla sahip olduğunu gösteren ve zevkle okuyacağınız kapsamlı bir küreselleşme dosyası hazırladık. Konu çerçevesinde Kemal Ersözlü İle ilginç bir konuşma gerçekleştirdik. Bu konuşma, Ersözlü’nün söyleyeceği çok önemli şeyler olduğunun küçük bir göstergesi sadece. Seçim gündemine ilişkin doyurucu analiz yazılarımız var. Nazife Şişman, küresel kadın politikalarını ve platformalarını analizeden nefis bir yazı yazdı. Hasanali Yıldırım, edebiyatın nasıl anlaşılabileceğine ilişkin birkaç sayı sürecek bir dizi yazı kaleme aldı. İhsan Kabil, sinema yazılarına yeniden başladı. Kani Torun, İngiltere’deki müslümanlar özelinden yola çıkarak selefilik üzerine zihin açıcı analizler yapıyor. Daha dolu, daha heyecanlı ve daha taptaze Umran’larda buluşmak dileğiyle...

 


  • Sayı: 364
  • Sayı: 363
  • Sayı: 362
  • Sayı: 361
  • Sayı: 360
  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353