EDİTÖR Şubat 2001, Sayı:78, Sayfa:1
4. Yılında 28 Şubat’a Özel Sayı 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısından bu yana tam dört yıl geçti. Bugün 28 Şubat’ı; daha soğukkanlı ve daha gerçekçi biçimde değerlendirme imkanına sahibiz. Hiç kuşku yok ki, 28 Şubat süreci, Türk siyasi tarihinde darbeler geleneğimizin yeni ve laikli bir devamı olarak yerini aldı. Sürecin aktörleri büyük oranda sahneden çekilmiş olsalar da, 28 Şubat rüzgarı hayatın bütün alanlarında, özellikle de siyaset alanında varlığını ve etkinliğini sürdürüyor. Bir süredir, bitip bitmediği tartışıladuran ve zaman zaman çeşitli yönleriyle gündeme gelen “ süreç”, dördüncü yılını doldururken “özel sayı” olarak enine-boyuna ele alınmalı ve farklı bakış açılarından değerlendirilmelidir diye düşünüyoruz. Eğer, 21. Yüzyılda geleneksel hastalıklarından arınmış, güçlü, mutlu ve özgür bir Türkiye arzu ediyorsak, bu amaca ulaşmak için her alanda ‘yeniden yapılanma’ ihtiyacı duyuyorsak, içinde bulunduğumuz problemli süreci çok iyi ve doğru tahlil etmeliyiz. Hastalığı teşhis etmeden ve hastalığa zemin hazırlayan menfi şartları ve nedenlerini araştırmadan yapılacak tedavi ve çözüm ameliyeleri beyhude çabalar olarak kalacaktır. Hem mazi ve hâl’e ilişkin gerçekçi tespitler, istikbal’in inşası için gerekli ilk adımlar değil midir? 28 Şubatçı Sivil-Asker Cunta ile TSK’yı Özdeşleştirmemek Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki; 28 Şubat’ı, aktörlerini ve taşıdıkları otoriter, dayatmacı, anti demokratik zihniyeti sorgulamak, eleştirmek, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni muhatap almak demek değildir. Üstelik, ordunun günlük politik tartışmaların içine girmesi de, çekilmesi de tehlikeli ve yanlış olduğu gibi, ülke savunmasından öncelikle sorumlu olan önemli bir kurumun itibar kaybı da üzücü ve arzulanmayan bir durumdur. Kaldı ki, “militan demokrat” hukukçuların, “darbe şakşakçısı” medyatörlerin ve “ aydınımsı” çevrelerin, çıkarları için ülkeyi yangın yerine çevirmekten çekinmeyen siyaset esnafı ve iş adamlarının revaç bulduğu bir ülkede, ihtilallerin, darbelerin ve olağanüstü süreçlerin faturasını sadece askerlere kesmekde adalet ve insafla bağdaşmaz.