Sanal İrtica + Mürettep Terör = Oligarşik Dikta “Kısır Döngü"sü

 

Son zamanlarda manidar biçimde yeniden tırmanan PKK terörü ve “irtica”ı hortlatma çabalarına
paralel olarak kopanlan “irtica” yaygaraları üzerinden “bürokratik oligarşi ”nin seçilmiş
AKP iktidarına karşı inisiyatif alanını genişletme, en azından kaybetmeme çabasından kaynaklanan
siyasi gerilim Türkiye’nin gündemine' iyiden iyiye oturmuş bulunuyor. Yaklaşan
Cumhurbaşkanlığı seçimi, bu gerilimin en önemli sebebi gözüküyor.
Bu gelişmeler, aslında Meşrûtiyet öncesine kadar uzanan kadîm çelişkinin sonucu olarak sürekli
tekrarlanan bir “kısır döngü”dür. Tanzimat’la başlayan Batılılaşma sürecinde giderek
halkına ve halkının değerlerine yaban(cı)laşan ve nihayet tüm mağlubiyetlerin, sıkıntıların ve
geri kalışın sorumluluğunu Müslümanlığımıza ciro eden yönetici azınlığın (Jön Türkler,
Genç Osmanlılar, İttihatçılar ve Cumhuriyet dönemindeki takipçileri olan ‘bürokratik oligarşi’),
“yegane medeniyet projesi” olarak gördüğü Batılı hayat tarzını yukarıdan aşağıya dayatmakta
ısrar etmesi yaman bir çelişkidir ve el-ân yaşanan gerilimlerin temelinde de bu yatmaktadır.
İktidar aygıtını elinde tutan yabancı elit; dayatmacı tutumundan bir türlü vazgeçmemekte,
etki ve yetki alanım daraltmamak, inisiyatifi elinden kaçırmamak için klasik komitacı/
cuntacı yöntemleri uygulamaya devam etmekte, artık kabak tadı veren ayak oyunlarını
sürekli tekrarlamaktadır. Ne zaman halk, tek söz söyleme alanı olan demokratik seçim mekanizmasını
kullanarak kendine yakın birilerini iktidara taşısa, “bürokratik oligarşi” harekete
geçmekte, ortamı germekte ve “gerçek iktidarın” kendisi olduğunu kanıtlamak ve dizginleri
elinden bırakmamak için hep aynı tür iki manipülasyona başvurmaktadır:
1. Sanal ve mevhum bir “irtica tehdidi” türetmek yani her seferinde “irtica”ı yeniden hortlatmak.
Ki böyle bir sanal tehlike ihdas etmek için ‘sahte şeyhler’, bol çarşaflı, cüppeli, bastonlu
görüntüler bulmakta hayli mahirdirler. (Lütfen 28 Şubat’m hararetli günlerinde oluşturulan
o “irtica dehşetiJ”ni hatırlayın.)
2. Halkın mevcut iktidardan umudunu kesip yeni arayışlara girmesine veya zinde güçlerin
modern ya da postmodern yöntemlerle iktidara el koymasına zemin hazırlamak maksadıyla
anarşiyi, terörü alevlendirmek. Ki bu konuda da oldukça deneyimlidirler. (Burada sadece iki
Demirel ismi hatırlanabilir: Org.Bedrettin Demirel 12 Eylül Darbesi için; ‘Biz darbeyi bir yıl
önce yapabilirdik, ama şartların olgunlaşmasını bekledik.’ demişti. Beş bin cana mâl olan 12
Eylül öncesi terörün yapay/tertiplenmiş olduğunu da Süleyman Demirel söylemişti: “Bu
anarşi müretteptir. 11 Eylül’de göklere çıkan anarşi, 12 Eylül sabahı neden yoktu?”)
Ümran olarak, Mayıs sayımızda bu tehlikeli gerilimi kapağa taşıdık. Yazarlarımız Yıldırım
Canoğlu, Abdurrahman Dilipak ve D.Mehmet Doğan’m konuyu farklı yönleriyle tahlil
eden yazılarına ilaveten değerli gazeteci-yazar Ahmet Kekeç ve Mazlumder Genel Başkanı
Cevat Özkaya’nın görüşlerine başvurduk. Umran-Ek’te ise, 1) TBMM Başkanı Sayın Bülent
Annç’ın, mevcut gerilimin de kendisinden kaynaklandığı temel çarpıklıklara işaret eden ve
millet iradesine sahip çıkan basiret ve feraset yüklü konuşması ile 2) bürokratik dayatmalar
sonucu alelacele çıkarılmaya çalışılan TMK tasarısının, kıymetli hukukçu Yasin Şamlı tarafından
yapılan hassas bir değerlendirmesini istifadenize sunduk.
Ümran'm bu sayısında ayrıca; Kutlu Doğum dolayısıyla yapılan etkinliklerin ‘özeleştirel’ değerlendirmelerini
Ahmet Cemil Ertunç ve Kerim Buladı hocalarımızın kaleminden, ‘ruh ve
ilahi nitelendirmesi’ hakkında önemli bir analizi de Mahmud Rifat Kademoğlu ağabeyin kaleminden
okuyacaksınız.
Gündem bölümümüzdeki, başarılı gazeteci Sefer Turan’la yaptığımız röportajı ise kaçırmamanızı
tavsiye ederiz. Ve Ümran, âşinâsı olduğunuz sayfalarıyla yine dopdolu.
Yeni Umran’larda buluşmak duası ile...

 

EDİTÖR                                                          Mayıs 2006, Sayı:141, Sayfa:1

Son zamanlarda manidar biçimde yeniden tırmanan PKK terörü ve “irtica”ı hortlatma çabalarına paralel olarak kopanlan “irtica” yaygaraları üzerinden “bürokratik oligarşi ”nin seçilmiş AKP iktidarına karşı inisiyatif alanını genişletme, en azından kaybetmeme çabasından kaynaklanan siyasi gerilim Türkiye’nin gündemine' iyiden iyiye oturmuş bulunuyor. Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimi, bu gerilimin en önemli sebebi gözüküyor. Bu gelişmeler, aslında Meşrûtiyet öncesine kadar uzanan kadîm çelişkinin sonucu olarak sürekli tekrarlanan bir “kısır döngü”dür. Tanzimat’la başlayan Batılılaşma sürecinde giderekhalkına ve halkının değerlerine yaban(cı)laşan ve nihayet tüm mağlubiyetlerin, sıkıntıların ve geri kalışın sorumluluğunu Müslümanlığımıza ciro eden yönetici azınlığın (Jön Türkler,Genç Osmanlılar, İttihatçılar ve Cumhuriyet dönemindeki takipçileri olan ‘bürokratik oligarşi’),“yegane medeniyet projesi” olarak gördüğü Batılı hayat tarzını yukarıdan aşağıya dayatmakta ısrar etmesi yaman bir çelişkidir ve el-ân yaşanan gerilimlerin temelinde de bu yatmaktadır. İktidar aygıtını elinde tutan yabancı elit; dayatmacı tutumundan bir türlü vazgeçmemekte, etki ve yetki alanım daraltmamak, inisiyatifi elinden kaçırmamak için klasik komitacı/cuntacı yöntemleri uygulamaya devam etmekte, artık kabak tadı veren ayak oyunlarını sürekli tekrarlamaktadır. Ne zaman halk, tek söz söyleme alanı olan demokratik seçim mekanizmasını kullanarak kendine yakın birilerini iktidara taşısa, “bürokratik oligarşi” harekete geçmekte, ortamı germekte ve “gerçek iktidarın” kendisi olduğunu kanıtlamak ve dizginleri elinden bırakmamak için hep aynı tür iki manipülasyona başvurmaktadır: 1. Sanal ve mevhum bir “irtica tehdidi” türetmek yani her seferinde “irtica”ı yeniden hortlatmak. Ki böyle bir sanal tehlike ihdas etmek için ‘sahte şeyhler’, bol çarşaflı, cüppeli, bastonlu görüntüler bulmakta hayli mahirdirler. (Lütfen 28 Şubat’ın hararetli günlerinde oluşturulan o “irtica dehşeti”ni hatırlayın.) 2. Halkın mevcut iktidardan umudunu kesip yeni arayışlara girmesine veya zinde güçlerin modern ya da postmodern yöntemlerle iktidara el koymasına zemin hazırlamak maksadıyla anarşiyi, terörü alevlendirmek. Ki bu konuda da oldukça deneyimlidirler. (Burada sadece iki Demirel ismi hatırlanabilir: Org. Bedrettin Demirel 12 Eylül Darbesi için; ‘Biz darbeyi bir yılönce yapabilirdik, ama şartların olgunlaşmasını bekledik.’ demişti. Beş bin cana mâl olan 12 Eylül öncesi terörün yapay/tertiplenmiş olduğunu da Süleyman Demirel söylemişti: “Bu anarşi müretteptir. 11 Eylül’de göklere çıkan anarşi, 12 Eylül sabahı neden yoktu?”) Umran olarak, Mayıs sayımızda bu tehlikeli gerilimi kapağa taşıdık. Yazarlarımız Yıldırım Canoğlu, Abdurrahman Dilipak ve D.Mehmet Doğan’ın konuyu farklı yönleriyle tahlileden yazılarına ilaveten değerli gazeteci-yazar Ahmet Kekeç ve Mazlumder Genel Başkanı Cevat Özkaya’nın görüşlerine başvurduk. Umran-Ek’te ise, 1) TBMM Başkanı Sayın Bülent Arınç’ın, mevcut gerilimin de kendisinden kaynaklandığı temel çarpıklıklara işaret eden ve millet iradesine sahip çıkan basiret ve feraset yüklü konuşması ile 2) bürokratik dayatmalar sonucu alelacele çıkarılmaya çalışılan TMK tasarısının, kıymetli hukukçu Yasin Şamlı tarafından yapılan hassas bir değerlendirmesini istifadenize sunduk. Umran'ın bu sayısında ayrıca; Kutlu Doğum dolayısıyla yapılan etkinliklerin ‘özeleştirel’ değerlendirmelerini Ahmet Cemil Ertunç ve Kerim Buladı hocalarımızın kaleminden, ‘ruh ve ilahi nitelendirmesi’ hakkında önemli bir analizi de Mahmud Rifat Kademoğlu ağabeyin kaleminden okuyacaksınız. Gündem bölümümüzdeki, başarılı gazeteci Sefer Turan’la yaptığımız röportajı ise kaçırmamanızı tavsiye ederiz. Ve Umran, âşinâsı olduğunuz sayfalarıyla yine dopdolu. Yeni Umran’larda buluşmak duası ile...

 


  • Sayı: 364
  • Sayı: 363
  • Sayı: 362
  • Sayı: 361
  • Sayı: 360
  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353