Editör Nisan 2020, Sayı: 308, Sayfa: 1
Son aylarda dünyada tek gündem koronavirüs, küresel çapta olağanüstü bir hâl yaşanıyor. Kimden, ne zaman ve nasıl geleceği belli
olmayan, üstelik de henüz çaresi bilinmeyen bir korkuyla endişe yaşıyor insanlar. Daha ortalığı kasıp kavurmaya yeni başlamışken
salgına ilişkin handiyse “komplocu” denebilecek, aynı zamanda sinik bir tavra da kapı aralayan pek çok yorum yapıldı, yapılmaya da devam
ediyor. Birkaç ay öncesine kadar dünyayı dolaşan insan, şimdi korkudan ve karantinalar nedeniyle kendi evine, şehrinde, ülkesinde
tıkılıp kaldı. Koronavirüs ile sanki her ülkenin sağlık sisteminin gücü, hasta karşılama kapasitesi, performansı ve yetenekleri ile izledikleri
politikalar test edilmektedir. Küreselleşmenin mevcut statükosunun sorgulandığı dönemde ortaya çıkan bu salgının en kritik, sarsıcı ve
kalıcı ekonomi politik etkilerinin, günümüz siyasi sistemlerinin ve iktisadi yapılarının düşünsel temellerinin atıldığı Avrupa medeniyetinin
ulaştığı günümüz statükosu üzerinde olacağı söylenebilmektedir.
Koronavirüs problemi nedeniyle küresel çapta bir kriz olacağı öngörülmektedir. Bu krizin 2008 hatta 1929 ekonomik krizinden daha
etkili olacağı düşünülmektedir. Pek çok ülke koronavirüs dolayısıyla diğer ülkelerle kara, hava ve deniz ulaşımını durdurmuş durumdadır.
Sınırlar kapatılmış, bazı ülkelerde sokağa çıkma yasağı getirilmiş, ülkemiz de dâhil olmak üzere başka bazı ülkelerde ise zorunlu olmadıkça dışarı çıkılmaması tavsiye edildi.
21. yüzyılın en ciddi ilk felaketi, koronavirüs oldu. Sağlıktan askeri yapılara kadar her şey değişecek gibi görünüyor. İnsanların ve devletlerin vereceği kararlar, uzun yıllar boyunca dünyaya yön verecek, sağlık sistemleri ekonomiyi, siyaseti ve kültürleri de değiştirecektir.
Avrupa Birliği’nin ana unsurları olan Almanya ve Fransa arasında adeta bir kilit taşı olarak durması hasebiyle Avrupa bütünleşmesinde
denge rolü bulunan İtalya’nın içerisine düştüğü çıkmazda birlik üyelerince kaderine terk edilmesi sonucunda hayalî Avrupa bütünleşmesinin uçurumun kıyısına geldiği söylenebilir! Çin’in, salgının kontrol altına alınması sonrasında pandemiyle mücadele eden diğer ülkelere muhtelif destekler sağlama politikası, zaten hayli iyi bir noktada olduğu yumuşak güç kapasitesini yükseltmek adına krizi fırsata çevirme gayretinin en somut yansımasıdır.
Günler ilerledikçe tahminler daha da kötüleşmekte ve pandeminin küresel etkilerinin öngörülenden daha da büyük olacağı telaffuz
edilmektedir. Bu sebeple ulusal otoriteler ilk elde sağlık ve sosyal güvenlik problemlerine odaklandıktan hemen sonra talebi canlı tutacak
hem de arzın sürekliliğini sağlayacak tedbir paketlerini devreye almaya başlamışlardır. Koronavirüsün küreselleşmeye karşı yeni bir ulusallaşma dalgası yaratması söz konusudur. Çünkü bu süreçte problem küresel bir problem olarak değerlendirilip, küresel çapta çözümler üretilerek çözülmesi biçiminde değil, ulus devletlerin kendi başlarına uğraştıkları bir sorun biçiminde yaşanmaktadır. Ulusal sınırlar kapatılarak kısmi çözümler üretilmeye çalışılmaktadır.
Modern kültür başlangıçlarda yaklaşık iki yüz yıl önce risk olarak görülen bütün olgu ve oluşumları ortadan kaldırmayı vaat etmişti.
Buna göre modern kültür sahip olduğu bilim ve teknikle sağlıkta bütün sorunları çözecek, sosyal hayatta insanca bir bölüşüm düzeni
kurulacak, açgözlü olmanın gerekçeleri ortadan kalkacaktı. Yaşamanın tadına varan insanlık, sınıfsal, etnik ve dini çatışmalarla hayatını
karartmayacaktı. Ne var ki işler öyle olmadı, içinde yaşadığımız dönemde koronavirüs sorunu da bir sağlık sorunu olmanın ötesine geçmiş ve gündelik siyasetin en önemli konusu hâline gelmiştir. Koronavirüs problemi göründüğü kadarıyla dünya için hayli önemli değişimlerin habercisidir. Hatta bazılarına göre bu bir milattır ve dünya artık ‘korona öncesi’ ve ‘korona sonrası’ olmak üzere iki döneme ayrılacaktır.
Öte yandan önceki salgınlardan daha yaygın ve enformasyonun etkisiyle psikolojik etkisi daha güçlü bir salgınla karşı karşıyayız.
Dünyanın yarısından fazlası evlerine kapanmak zorunda kaldı. Neredeyse beşeri etkinliklerin gerçekleştiği tüm toplumsal alanlar kapalı. İnsanlık, en çok sanal ve dijital bir ilişki, iş ve ticaret ağına teslim oldu. Nitekim küçük esnafın insanları işten çıkardığı bu süreçte e-ticaret ağı olan şirketlerden biri siparişleri yetiştiremediği için yaklaşık 100 bin çalışan alacağını duyurdu.
Koronavirüs medeniyetlere özgü yerleşik davranış kalıplarını ve söylemleri dağıtarak dünyayı başka bir gerçekliğin eşiğine taşıyor.
Hayatlarımızı daha olumlu anlamda değiştirebilir mi bu süreç?, kestiremiyoruz henüz. Ancak geleceği şekillendirecek bir dönemden geçtiğimiz muhakkak. Bireyi yaşatmayı önemseyen modern devlet aygıtının, aynı zamanda, yaşamaya değer olmayan bireyleri tespit etme hakkına sahip olduğuna dikkat çeker bazı düşünürler. Nitekim salgın dolayısıyla İtalya’da doktorların genç hastalara öncelik verdiği, yaşlıların ölüme terk edildiği yönünde gelen bilgiler tam da bu bağlama denk düşer. Üretim ve tüketim sürecine katkı sunmayan bilakis sağlık,
emeklilik, sosyal ve kültürel harcamaları nedeniyle devlet aygıtını yoran/yavaşlatan bireyler “atık” muamelesi görmektedir.
Koronanın varlığı ve yayılma istidadı aslında “çağdaş” boyutuyla yaşadığımız hayatın, iyice alıştığımız ama dikkatimizden kaçmış veya
unuttuğumuz, göremediğimiz birçok yanını fark etmemizi sağlıyor. Küreselleşmenin insanlığa sunduğu muazzam bilgi birikimi, bilgi, meta
ve emeğin, dolaşım, iletişim, ulaşım hızının sunduğu kolaylıklar kadar bunun barındırdığı risklere karşı insanın ne kadar aciz kalabildiği!
Bazı tespit ve izlenimler panik ve söylentilerin etkisiyle abartılı hatta büsbütün gerçek dışı olabilir, ancak şurası bir gerçek ki, mevcut
kurumların ve çalışma şeklinin yeni bir değerlendirmeye tabi tutulacağını, kurumların yeniden düzenleneceğini, bazı dönüşümlere şahit olacağımızı gösteriyor. Maruz kaldığımız koronavirüs salgını münasebetiyle hayatlarımız üzerindeki kontrol ve denetimi iyice belirginleşen tıp biliminin, geleceğin dünyasında, toplumların sevk ve idaresinde hayati rol oynayacağını söylemek abartı olmasa gerek. Söz konusu beden sağlığı olduğunda her türlü fedakârlığı yapmaya hazır olan bir toplumsal zeminin inşa edildiğini bu vesileyle müşahede ediyoruz.
Koronavirüsün şimdiden yol açtığı sonuçların elbette sonuna gelmiş değiliz, ancak şimdiden görünen bu salgının hayatımızda çok radikal
bir değişime, gelişmelere yol açacağıdır. Hep söylenir ya, hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak. İnsanoğlu ortaya koyduğu sistemlerle
övünme sınırını aştıkça, bu sistemlerin içerebileceği risklere karşı da derin bir gaflete düşüyor. Şimdiye kadar modern bilime aşırı güven
beyan etmiş olan seküler kesim, müthiş bir kafa karışıklığı içerisinde. Modern tıbbın, hâlihazırda dertlerine çare olamayacağını biliyor ve
bundan endişe duyuyorlar. Bu nedenle modern bilime atıf yaparken eskiden çıkardıkları o güçlü ses bu günlerde cılız çıkıyor. Ama yine de
“Kurtuluş bilimdedir, sloganından geri kalmıyorlar.” Bugünkü dünyada insanın sergilediği etkinliğine, gücüne, aklına, kabiliyetlerine dair
söylemler neticede bir virüs karşısında düşebileceği acizlik ihtimalini tamamen yok sayan bir gafletin perdesini de örüyor. O yüzden bütün
dünyayı yavaş yavaş esir almaya yüz tutan koronavirüs insana bu dünyadaki yerini hatırlatan bir etki yapıyor.
Ufuktaki yeni dünya düzeni, insanların birbirine mesafeli olduğu, arkadaşlığın dijitalleştiği, dostluk ve komşuluk ilişkilerinin sıfıra
indiği, yüz yüze ilişkilerin zayıfladığı, sevgi ve şefkatin ortadan kalktığı yeni bir yaşam tarzını da beraberinde getirecek gibi. Kapitalizm
bozması bir “komünal toplum” oluşturulmaya çalışılacak. Başta ulus devletlerin birbirine benzeştirip öbekleştirdiği insanlık, şimdi onların
üstünde ve bir küresel iktidarın şemsiyesi altında, aynı kaderi paylaştıkları inancıyla birincil ilişki içindeki görünümlerine rağmen birbiriyle iletişimsiz bir dünya toplumu oluşturulmak isteniyor.
Sağlık başta olmak üzere siyasi, ekonomik ve varoluşsal sonuçları üzerine çokça tartışılacak salgın konusunda Türkiye’ye düşen
büyük görev, öncelikle yeni tip hastalıklara karşı etkili aşı ve tedavi yöntemleri geliştirmektir. Türkiye bunu gerçekleştirebilirse hem aşı ve
tedavi açısından dışa bağımlı olmaktan kurtulacak hem de dünyaya yeniden şekil verilmek istendiği günler için elini güçlendirmiş olacak.
Yeni sayımızda buluşmak temennisiyle…
Umran