Hafızalar Çekişmesi Hatıraların Retoriği, Geçmiş Zaman Ve Toplumsal Değişim

 

Türkiye ve Ortadoğu’daki değişim/dönüşüm süreçlerinin farklı bir evreye geçtiği görülüyor.
PKK’nın silah bırakma kararı, İsrail’in Mavi Marmara saldırısından dolayı Türkiye’den
özür dilemesi, Suriye’de muhalefetin geçici başbakan tercihi bunlardan birkaçı. Hararetli olan
bu süreçlerin tümü aynı zamanda Türkiye içi dengeleri de etkileyecek. Muhalefetin söyleminde
milliyetçi ton biraz daha artacak gibi. Buna karşın başbakanın temkinli bir biçimde hareket
etmesi süreç içinde yaşanabilecek bazı aksamları göğüslemenin zorluğundan kaynaklanıyor
olsa gerek. Umran’ın bu sayısı Türkiye ve Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin değerlendirilmesi
ile başlıyor.
Dosya konumuz ise geçmişin hatırlanma biçimleri üzerine. Andre Gide, ‘Hatıra yazmak
ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır’ der. Alacakaranlık yıllarda ve onun ardından yayımlanan
hatıralar bir yanıyla Türkiye’nin modernleşme sürecinin hangi evrelerden geçtiğini ortaya
koyan, bir yönüyle de bu süreçte inşa edilen toplumsallıkları ve cemaat bağlarını yenileyip
canlandıran bir etkinlik oldu. Gerek söyleşilerde gerekse kitap düzleminde karşılaşılan hatırlama
biçimlerine yakından bakıldığında hesaplaşma ile menkıbeler arasında gidip gelen bir
söylemin baskın olduğu hemen fark edilecektir. Önemli siyasal ve toplumsal değişimlerin
yaşandığı iki binli, yıllarda yayımlanan hatıraların bir kısmının söyleminin varolan siyasi tartışmalarla
çakışmasından dolayı da geçmişin hatırlanmasının siyasi veçhelerini gözler önüne serdi.
Zaten geçmişi hatırlama ve anlatma deneyiminde şimdiki zamanın hegemonyasının olmaması
düşünülemez. Bu yüzden Italo Svevo “Bugün, geçmişi orkestra şefinin müzisyenleri yönettiği
gibi yönetir” sözü bu gerçeği çarpıcı bir biçimde ortaya koyar. Geçiş koşulları baş gösterince
hatıralar üzerinden söylemler de kamusal dolaşıma girdi.
Türkiye’nin önemli dönüşümler yaşamaya başladığı 1950’li yıllardan bu yana birçok tecrübe
birikti. Biz bugün bu tecrübenin bir kısmıyla, sayının sınırlarının elverdiği ölçüde hemhal olma
arzusundayız. Hatıraların gözünden Türkiye’nin toplumsal meselelerini ele almak niyetimiz.
Hatırat yazmak demek, gerçekte bir hesaplaşmaya girişmek demektir. Burası açık. Kişi kendisiyle/
geçmişiyle hesaplaşırken, tabiatıyla başkalarının (meselâ hasımlarının) hesabını da görmek
ister. Bu yüzden son dönem hatıratlarının önemli bir kısmının açıklamalarla örülü olması üzerinde
dikkatle durulmalıdır. Hepsinde entelektüel bakış açısı olmasa da kamusal alanda önemli
sonuçlar doğuran süreçlerin eşlik ettiği hatıralar; aynı zamanda yakın tarihin bazı çatışmalı
alanlarını da görünürlük kazandırmasından dolayı yeni bir tartışma ortamı da üretti. Fakat hatıraların
hatırlama biçimleri üzerinde yeterince durulduğu söylenemez. Hatıraların Türkiye’nin
yeniden Müslümanlaşma süreçlerini gözler önüne sermek kadar bu süreçteki tartışmalı ve
çatışmalı hususları belirginleştirmesi onları doğal olarak tarih yazımının hammaddesi haline de
getiriyor. Tek partili yılların sebep olduğu sarsıntı, insanların dilsizleşmesi, yıkım, şok, çekilen
acıların anlatılarını inşa etmenin zorluklarını da düşündürüyor. Geçmişi hatırlamak, ortak
olan hususlar kadar bireysel olanların kaydedilmesini sağladığından dolayı ahlaki ve politik bir
eylemdir. Elbette bu, anlatılan her şeyi hakikat olarak telakki etmeyi gerektirmez. Türkiye’deki
İslâmi mücadelenin nereden gelip nereye gittiğini görmek bakımından hatıratlar büyük önem
arz ediyor. En iyi biçimde tarihin yeniden kurulması olarak adlandırılabilecek özgül bir pratikten
söz ediyoruz. Bu sayımızda hafızayı bireysel olmak kadar yazılı kültürel bir depo olarak
da gördüğümüzden hatırat kitaplarının bu yönü üzerinde durmayı gerekli bulduk.
Yeni sayımızda buluşmak dileğiyle
Umran

     Editör                                                             Nisan 2013, Sayı: 224, Sayfa: 1

     Türkiye ve Ortadoğu’daki değişim/dönüşüm süreçlerinin farklı bir evreye geçtiği görülüyor. PKK’nın silah bırakma kararı, İsrail’in Mavi Marmara saldırısından dolayı Türkiye’den özür dilemesi, Suriye’de muhalefetin geçici başbakan tercihi bunlardan bir kaçı. Hararetli olan bu süreçlerin tümü aynı zamanda Türkiye içi dengeleri de etkileyecek. Muhalefetin söyleminde milliyetçi ton biraz daha artacak gibi. Buna karşın başbakanın temkinli bir biçimde hareket etmesi süreç içinde yaşanabilecek bazı aksamları göğüslemenin zorluğundan kaynaklanıyor olsa gerek. Umran’ın bu sayısı Türkiye ve Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin değerlendirilmesi ile başlıyor.

     Dosya konumuz ise geçmişin hatırlanma biçimleri üzerine. Andre Gide, ‘Hatıra yazmak ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır’ der. Alacakaranlık yıllarda ve onun ardından yayımlanan hatıralar bir yanıyla Türkiye’nin modernleşme sürecinin hangi evrelerden geçtiğini ortaya koyan, bir yönüyle de bu süreçte inşa edilen toplumsallıkları ve cemaat bağlarını yenileyip canlandıran bir etkinlik oldu. Gerek söyleşilerde gerekse kitap düzleminde karşılaşılan hatırlama biçimlerine yakından bakıldığında hesaplaşma ile menkıbeler arasında gidip gelen bir söylemin baskın olduğu hemen fark edilecektir. Önemli siyasal ve toplumsal değişimlerin yaşandığı iki binli, yıllarda yayımlanan hatıraların bir kısmının söyleminin var olan siyasi tartışmalarla çakışmasından dolayı da geçmişin hatırlanmasının siyasi veçhelerini gözler önüne serdi. Zaten geçmişi hatırlama ve anlatma deneyiminde şimdiki zamanın hegemonyasının olmaması düşünülemez. Bu yüzden Italo Svevo “Bugün, geçmişi orkestra şefinin müzisyenleri yönettiği gibi yönetir” sözü bu gerçeği çarpıcı bir biçimde ortaya koyar. Geçiş koşulları baş gösterince hatıralar üzerinden söylemler de kamusal dolaşıma girdi.

     Türkiye’nin önemli dönüşümler yaşamaya başladığı 1950’li yıllardan bu yana birçok tecrübe birikti. Biz bugün bu tecrübenin bir kısmıyla, sayının sınırlarının elverdiği ölçüde hem hal olma arzusundayız. Hatıraların gözünden Türkiye’nin toplumsal meselelerini ele almak niyetimiz. Hatırat yazmak demek, gerçekte bir hesaplaşmaya girişmek demektir. Burası açık. Kişi kendisiyle/geçmişiyle hesaplaşırken, tabiatıyla başkalarının (meselâ hasımlarının) hesabını da görmek ister. Bu yüzden son dönem hatıratlarının önemli bir kısmının açıklamalarla örülü olması üzerinde dikkatle durulmalıdır. Hepsinde entelektüel bakış açısı olmasa da kamusal alanda önemli sonuçlar doğuran süreçlerin eşlik ettiği hatıralar; aynı zamanda yakın tarihin bazı çatışmalı alanlarını da görünürlük kazandırmasından dolayı yeni bir tartışma ortamı da üretti. Fakat hatıraların hatırlama biçimleri üzerinde yeterince durulduğu söylenemez. Hatıraların Türkiye’nin yeniden Müslümanlaşma süreçlerini gözler önüne sermek kadar bu süreçteki tartışmalı ve çatışmalı hususları belirginleştirmesi onları doğal olarak tarih yazımının ham maddesi haline de getiriyor. Tek partili yılların sebep olduğu sarsıntı, insanların dilsizleşmesi, yıkım, şok, çekilen acıların anlatılarını inşa etmenin zorluklarını da düşündürüyor. Geçmişi hatırlamak, ortak olan hususlar kadar bireysel olanların kaydedilmesini sağladığından dolayı ahlaki ve politik bir eylemdir. Elbette bu, anlatılan her şeyi hakikat olarak telakki etmeyi gerektirmez. Türkiye’deki İslâmi mücadelenin nereden gelip nereye gittiğini görmek bakımından hatıratlar büyük önem arz ediyor. En iyi biçimde tarihin yeniden kurulması olarak adlandırılabilecek özgül bir pratikten söz ediyoruz. Bu sayımızda hafızayı bireysel olmak kadar yazılı kültürel bir depo olarak da gördüğümüzden hatırat kitaplarının bu yönü üzerinde durmayı gerekli bulduk.

     Yeni sayımızda buluşmak dileğiyle...

                                                                                                              Umran

 


  • Sayı: 364
  • Sayı: 363
  • Sayı: 362
  • Sayı: 361
  • Sayı: 360
  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353