Umran'dan

 

Tarldye son yıllannda bir “korkular ve kaygılar ülkesi” haline geldi. 28
Şubat süreci, sistem açısından “korkuları”, halk açısından da "kaygıları” dorult
noktasma çıkardı. Kur'an’daki ifadeyle (9/56) adeta “korkunun yönlendirdiği
bir toplum” (M. Esed, Kur’an Mesajı, 1/365) olup çıktık.
Esasen bu topraklarda yöneticilerin halkından “korkması", halkın ise sürekli
bir tedirginlik içinde “kaygılı” yaşaması yeni bir durum degüdir. Sistem
sürekli “korku” ve “tehdit” üretmekte, adeta sanal korkularla ayakta durmayı
temel politika haline getirmiş gözükmektedir. Toplumu mevhum ve mürettep
korkularla yönlendirmeye ve yönetmeye çahşmak şeklinde özetlenebilecek
bu politika, bumerang gibi sahiplerinin helakma yol açacak bir süreci
de beraberinde getirmektedir. İdeolojik ve fikri hiçbir iddiaları kalmayanların,
kaba kuvvetlerinin ezici üstünlüğüne güvenerek despotlaştıkça despotlaşanların,
korku ve kaygıları daha da tırmandnarak ayakta kalmaları mümkün
değildir.
Son yıllarda üretilen “irticâ umaası” üe, sistemin pisliklerini örtmeye çalışanlar;
“kirli eller”in ortaya çıkmasını engelleyemediler; ama korku ve kaygı
bskacında dengesini kaybeden hastalıkh bir toplum inşa etme yolunda
hayh mesafe katettiler İnançlarının gereğini yerine getirmekten başka hiçbir
dünyevi çıkar hesabı yapmayan insanları “kendi iç dünyalarında dehşetU bir
korku” (59/13) haline getirenlerin, ülkeyi her alanda felakete sürüklediklerinin
farkına vararak nedamet duymaları ve akJIarmi başlarma toplamaları
gerekmiyor mu? Onlara karşı bizim görevimiz “hakkı tavsiye” etmek.
Dirileri tarafından “korku” ve “tehdit” olarak algılanan ve hedef tahtasının
tam orta yerine yerleştirilen dindar çoğunluğa gelince; siz zulme karşı
adaleti, fahşâ ve münkere karşı ma'rüfu, kötülüğe karşı iyiliği, yalana karşı
gerçeği, talana karşı dürüstlüğü, çirkefliğe karşı güzel ahlâkı... savunup yaşamaya
çalıştığınız sürece, geçici sıkmtılara, eza ve cefalara uğraşanız da sonunda
kazanacak olan sizlersiniz. Size karşı görevimiz ise “sabrı tavsiye” etmek.
Ümran yazarları “hakkı ve sabrı” tavsiye görevlerini sürdürüyorlar. .Bu
sayıdaki yazılarında AbduUah Yıldız, Yıldırun Canoğlu, M. Emin Göksu, M.
Akif Ak, Ekrem Özkaya, Tarık Tufan, "korku” ve “kaygdar” a ra SH id a sıkışıp
kalan ülke ve toplumumuz için çıkış yoUarı arıyorlar
Dr. Süleyman Gündüz’ün, Ümran adına gazeteci Cengiz Çandar’la yaptığı
röportaj, “korkusuzluğun” destanını yazan bir halkın, Filistinlilerm intifadasını
okuyucularımızın gönüllerine taşıyor.
Umran’ın bir başka dosyctöi Türkiye’nin bitmeyen sancısı “çarpık eğitim.”
Eğitim sorununu bizzat yaşayan sendikacılarla yapılan röportaj, eğitim
keşmekeşine ilişkin haber-yorum yazıları ve Ümran Ek’te yer alan belge ile.
Türkiye’nin en ciddi sorunlarından biri irdelenmeye çalışılıyor.
Ümran, tamdık imzalar, tiryakisi olduğunuz sayfalar ve bölümlerle süfüyor.
Selam ve dua ile.

 

EDİTÖR                                                    Kasım 2000, Sayı:75, Sayfa:1

Türkiye son yıllarında bir “korkular ve kaygılar ülkesi” haline geldi. 28 Şubat süreci, sistem açısından “korkuları”, halk açısından da "kaygıları” doruk noktasına çıkardı. Kur'an’daki ifadeyle (9/56) adeta “korkunun yönlendirdiği bir toplum” (M. Esed, Kur’an Mesajı, 1/365) olup çıktık. Esasen bu topraklarda yöneticilerin halkından “korkması", halkın ise süreklibir tedirginlik içinde “kaygılı” yaşaması yeni bir durum değildir. Sistem sürekli “korku” ve “tehdit” üretmekte, adeta sanal korkularla ayakta durmayı temel politika haline getirmiş gözükmektedir. Toplumu mevhum ve mürettep korkularla yönlendirmeye ve yönetmeye çalışmak şeklinde özetlenebilecek bu politika, bumerang gibi sahiplerinin helakına yol açacak bir sürecide beraberinde getirmektedir. İdeolojik ve fikri hiçbir iddiaları kalmayanların, kaba kuvvetlerinin ezici üstünlüğüne güvenerek despotlaştıkça despotlaşanların, korku ve kaygıları daha da tırmandnarak ayakta kalmaları mümkün değildir. Son yıllarda üretilen “irticâ umacısı” ve, sistemin pisliklerini örtmeye çalışanlar; “kirli eller”in ortaya çıkmasını engelleyemediler; ama korku ve kaygı kıskacında dengesini kaybeden hastalıklı bir toplum inşa etme yolunda hayli mesafe katettiler. İnançlarının gereğini yerine getirmekten başka hiçbir dünyevi çıkar hesabı yapmayan insanları “kendi iç dünyalarında dehşetli bir korku” (59/13) haline getirenlerin, ülkeyi her alanda felakete sürüklediklerinin farkına vararak nedamet duymaları ve akıllarını başlarına toplamaları gerekmiyor mu? Onlara karşı bizim görevimiz “hakkı tavsiye” etmek. Dirileri tarafından “korku” ve “tehdit” olarak algılanan ve hedef tahtasının tam orta yerine yerleştirilen dindar çoğunluğa gelince; siz zulme karşı adaleti, fahşâ ve münkere karşı ma'rüfu, kötülüğe karşı iyiliği, yalana karşı gerçeği, talana karşı dürüstlüğü, çirkefliğe karşı güzel ahlâkı... savunup yaşamaya çalıştığınız sürece, geçici sıkıntılara, eza ve cefalara uğraşanız da sonunda kazanacak olan sizlersiniz. Size karşı görevimiz ise “sabrı tavsiye” etmek. Umran yazarları “hakkı ve sabrı” tavsiye görevlerini sürdürüyorlar. .Bu sayıdaki yazılarında Abdullah Yıldız, Yıldırım Canoğlu, M. Emin Göksu, M.Akif Ak, Ekrem Özkaya, Tarık Tufan, "korku” ve “kaygılar” arasında sıkışıp kalan ülke ve toplumumuz için çıkış yolları arıyorlar. Dr. Süleyman Gündüz’ün, Umran adına gazeteci Cengiz Çandar’la yaptığı röportaj, “korkusuzluğun” destanını yazan bir halkın, Filistinlilerin intifadasını okuyucularımızın gönüllerine taşıyor. Umran’ın bir başka dosyası Türkiye’nin bitmeyen sancısı “çarpık eğitim.” Eğitim sorununu bizzat yaşayan sendikacılarla yapılan röportaj, eğitim keşmekeşine ilişkin haber-yorum yazıları ve Umran Ek’te yer alan belge ile. Türkiye’nin en ciddi sorunlarından biri irdelenmeye çalışılıyor. Umran, tanıdık imzalar, tiryakisi olduğunuz sayfalar ve bölümlerle süslüyor. Selam ve dua ile.

 


  • Sayı: 364
  • Sayı: 363
  • Sayı: 362
  • Sayı: 361
  • Sayı: 360
  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353