Korona Sonrası Dünya Ahvâli -Dijital Psikopolitika, Küresel Denklemler ve Değer-

 

KORONA SONRASI DÜNYA AHVÂLİ
-Dijital Psikopolitika, Küresel Denklemler ve Değer Arayışı-
Bugünlerde değişim pek çok uzmanın gündemini oluşturmaktadır. Siyasal düzen, dünya düzeni, kapitalist düzen
ve sosyal medya düzeni gibi pek çok şeyin değişimi tartışılıyor. Soğuk Savaş sonrasında Fukuyama’nın Batılı
liberalizmin galibiyetiyle sonuçlandırdığı tarihi ve Huntington’ın medeniyetler arası çatışmanın mukadder olacağı
tezlerini birlikte okuyan ABD, geçen zaman içerisinde küresel tek lider olma arzusunu yeni bir Haçlı Savaşı’na dönüştürecekti.
O zamandan beri başta İslâm dünyası olmak üzere birbiri ardına yaşanan krizler, ABD’nin küresel sorunlara
liderlik yapamadığını ortaya koydu.
Öte yandan Suriye’de Esed ve rejimini savunanların anti-emperyalist maskeyle tüm insanlığın gözleri önünde
yaptıkları kitlesel işkence gerçeği nasıl bir dünyada yaşadığımızın kanıtı. Bu bağlamda Amerika’daki ırkçılık karşıtı
gösterilerde sömürgecilerin heykellerinin alaşağı edilmesi, Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’de yaşanan son gelişmeler
bir değişimin arifesinde olunduğunu gösteriyor. Türkiye’nin yüzyıl sonra Libya’ya dönmesinin uluslararası dengelerin
dayattığı bağımlılık ve hegemonya ilişkilerini tedrici olarak düşürmek için tarihî bir fırsat sunduğu kesin. Bu aynı zamanda
Türk dış politikasındaki açık değişim ve dönüşümü yansıtan bir alameti farikadır. Birinci Dünya Savaşı sonrası
uzun yıllar içine çekilen Türkiye bölgesel ve uluslararası sorunları ele alırken bugün farklı şekilde ayağa kalkıyor.
Yine aynı şekilde Batılı emperyalistlerin dayatmasıyla müzeye dönüştürülen Ayasofya’nın yeniden aslî hüviyetine
döndürülmesi sürecinin hız kazanması da önemli bir gösterge.
Çoğu kimse korona sürecini yeni evrensel bir ân olarak okurken, dikkatli ve şüpheci bir şekilde bakılması gereken
durumlar da yok değil. Korona salgını ile birlikte yürütülen psikolojik harekât, virüsün kendisinden daha büyük
bir tahribat yapmaktadır. Sular durulduğunda psikolojik harekâtın tahribatı daha iyi görülecek ve de anlaşılacaktır.
Aslına bakılırsa bu denli yoğun psikolojik harekât, arka planda bir şeylerin planlanıp yürürlüğe sokulmak istendiğinin
bir göstergesidir.
Korona sonrası dönemde insanlığa çip takılmaya başlanacağı ve kapitalizm yerine dataizm devrinin başlayacağı
konuşulmakta. Neoliberal muktedirler hükmetme güçlerini arttırmak için şimdi üçüncü bir savaş biçimi olan “dijital
savaş” projesini uygulama yoluna gidiyorlar. Dijital savaşlarda kan akmıyor ama daha incelikli sömürü biçimleri icat
edilerek iradeler kontrol altına alınıyor. Bu bakımdan devletler gecikmeli de olsa birkaç küresel şirketin kontrolündeki
sosyal medyanın düzenlenmesi için birtakım somut adımlar atmaya başladılar. Küresel hegemonya ve kapitalist
düzen değişir mi bilinmez, ama bunları değiştirecek olan “kişilerin” değişen insanlar olacağı muhakkaktır. Salgın belki
de kötülük ve iyiliğin mücadelesini yeni bir formatla devamını sağlayacaktır. Kötülük üretenler ve bunun karşısında
iyilik üretenler var olmaya devam edecektir. Bu mücadelenin karakteristik yapısı açısından geçmiş, şimdi ve gelecek
açısından bir fark yoktur/olmayacaktır. Dolayısıyla bu çerçevede asıl konuşulması gereken insanın değişimidir.
Modern hayat, fıtrata saldırarak insanoğlunun düşünce ve davranışlarını kontrol altına alıp, inançsız, ilkesiz, egoist
ve hazcı “Kaliforniya sendromuna” dayalı bir akıl inşa etti. Bu aklın ayırt edici özellikleri, eğlencenin, bedensel hazların,
para kazanmanın ve harcamanın yani hedonizmin hayatın temel felsefesi olarak algılandığı, insanların doymak
bilmez hazları için üretirken ve tüketirken eğlenceden eğlenceye koşturulduğu, her defasında tüketimin ve eğlencenin
dozunu artırıp şeklini değiştirdiği israfa dayalı anlayış şeklinde sıralanabilir. Hâl böyle olunca insanlığın hayrına
yapıcı ve faydalı iş yapmak, sıkıntı ve ihtiyaç sahibinin yanında olmak, istikamet üzere olup salih amel işlemek unutuldu.
Doymak bilmez bir iştahla dünya malına sarılmayı hayatın gayesi hâline getiren insanlık, dilinde savunduğu
ve sahip olduğu değerlerin çok gerisine düştü. Hümanizmden post-hümanizme geçilirken Avrupa-merkezci insan
algısı eleştiri konusu yapıldı fakat insanın yaratanla bağını göz ardı etmeye devam etme durumu süreklilik kazandı.
Dolayısıyla insana anlamlı bir hayat için gereken insani değerler, her insana öğretilmeli ve hedefe çok ufak bir azınlık
yerine tüm insanlar yönlendirilmelidir. Başka bir ifadeyle insana, insanlık öğretilmelidir.
Kriz durumlarında insanlar bir taraftan krizle başa çıkmaya çalışırken öbür taraftan da kriz sonrası neler olabileceğiyle
ilgili çeşitli projeksiyonlar tutma gayretine girerler. Küresel sermayenin tahakkümü altında parçalanan
ve manevi bir boşluk yaşayan insanlığın yeniden bir doğuş hikâyesi yazmaya ihtiyacı vardır. Yaşananlar artık bir
paradigma değişikliğine ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Kovid-19 salgını uluslararası sisteme dair yoğun sorgulamalara
yol açtığı gibi Türkiye’ye ve Müslümanlara, geleceğe dönük teklifler sunması için fırsat sağlıyor. Bu ise
kendi kavramlarımızla konuşmakla, kendi kavramlarımızla düşünmekle mümkün olacaktır. Çünkü inançlar, kültürler,
medeniyetler kavramlarla yaşadıkları için bugün savaş kavramlar üzerinden devam ediyor. İlk tanımlamayı kim yaptıysa
onun söylemi yaygınlaşır, onun zihniyeti kabul görür, toplumsal düzen onun imzasını taşır.
Not: Değerli okurlarımız, korona günlerinde yaşanan dağıtım sorunu ve dergimize ulaşmakta yaşanan güçlükler
devam ettiği için Temmuz ve Ağustos sayılarımızı da birleştirerek tek sayı şeklinde (311-312) yayınlıyoruz. Anlayışınızı
rica ederiz. Ayrıca internet sitemizde, Temmuz-Ağustos sayılarımızın PDF’lerini herkesin kullanımına açtık.
Yeni sayımızda buluşmak temennisiyle.
Umran

 

      Editör                   Temmuz-Ağustos 2020, Sayı: 311-312, Sayfa:1

 Bugünlerde değişim pek çok uzmanın gündemini oluşturmaktadır. Siyasal düzen, dünya düzeni, kapitalist düzenve sosyal medya düzeni gibi pek çok şeyin değişimi tartışılıyor. Soğuk Savaş sonrasında Fukuyama’nın Batılı liberalizmin galibiyetiyle sonuçlandırdığı tarihi ve Huntington’ın medeniyetler arası çatışmanın mukadder olacağı tezlerini birlikte okuyan ABD, geçen zaman içerisinde küresel tek lider olma arzusunu yeni bir Haçlı Savaşı’na dönüştürecekti.O zamandan beri başta İslâm dünyası olmak üzere birbiri ardına yaşanan krizler, ABD’nin küresel sorunlara liderlik yapamadığını ortaya koydu.

Öte yandan Suriye’de Esed ve rejimini savunanların anti-emperyalist maskeyle tüm insanlığın gözleri önünde yaptıkları kitlesel işkence gerçeği nasıl bir dünyada yaşadığımızın kanıtı. Bu bağlamda Amerika’daki ırkçılık karşıtı gösterilerde sömürgecilerin heykellerinin alaşağı edilmesi, Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’de yaşanan son gelişmeler bir değişimin arifesinde olunduğunu gösteriyor. Türkiye’nin yüzyıl sonra Libya’ya dönmesinin uluslararası dengelerin dayattığı bağımlılık ve hegemonya ilişkilerini tedrici olarak düşürmek için tarihî bir fırsat sunduğu kesin. Bu aynı zamanda Türk dış politikasındaki açık değişim ve dönüşümü yansıtan bir alameti farikadır. Birinci Dünya Savaşı sonrası uzun yıllar içine çekilen Türkiye bölgesel ve uluslararası sorunları ele alırken bugün farklı şekilde ayağa kalkıyor. Yine aynı şekilde Batılı emperyalistlerin dayatmasıyla müzeye dönüştürülen Ayasofya’nın yeniden aslî hüviyetine döndürülmesi sürecinin hız kazanması da önemli bir gösterge.

Çoğu kimse korona sürecini yeni evrensel bir ân olarak okurken, dikkatli ve şüpheci bir şekilde bakılması gereken durumlar da yok değil. Korona salgını ile birlikte yürütülen psikolojik harekât, virüsün kendisinden daha büyük bir tahribat yapmaktadır. Sular durulduğunda psikolojik harekâtın tahribatı daha iyi görülecek ve de anlaşılacaktır. Aslına bakılırsa bu denli yoğun psikolojik harekât, arka planda bir şeylerin planlanıp yürürlüğe sokulmak istendiğinin bir göstergesidir.

Korona sonrası dönemde insanlığa çip takılmaya başlanacağı ve kapitalizm yerine dataizm devrinin başlayacağı konuşulmakta. Neoliberal muktedirler hükmetme güçlerini arttırmak için şimdi üçüncü bir savaş biçimi olan “dijital savaş” projesini uygulama yoluna gidiyorlar. Dijital savaşlarda kan akmıyor ama daha incelikli sömürü biçimleri icat edilerek iradeler kontrol altına alınıyor. Bu bakımdan devletler gecikmeli de olsa birkaç küresel şirketin kontrolündeki sosyal medyanın düzenlenmesi için birtakım somut adımlar atmaya başladılar. Küresel hegemonya ve kapitalist düzen değişir mi bilinmez, ama bunları değiştirecek olan “kişilerin” değişen insanlar olacağı muhakkaktır. Salgın belki de kötülük ve iyiliğin mücadelesini yeni bir formatla devamını sağlayacaktır. Kötülük üretenler ve bunun karşısında iyilik üretenler var olmaya devam edecektir. Bu mücadelenin karakteristik yapısı açısından geçmiş, şimdi ve gelecek açısından bir fark yoktur/olmayacaktır. Dolayısıyla bu çerçevede asıl konuşulması gereken insanın değişimidir.

Modern hayat, fıtrata saldırarak insanoğlunun düşünce ve davranışlarını kontrol altına alıp, inançsız, ilkesiz, egoistve hazcı “Kaliforniya sendromuna” dayalı bir akıl inşa etti. Bu aklın ayırt edici özellikleri, eğlencenin, bedensel hazların, para kazanmanın ve harcamanın yani hedonizmin hayatın temel felsefesi olarak algılandığı, insanların doymak bilmez hazları için üretirken ve tüketirken eğlenceden eğlenceye koşturulduğu, her defasında tüketimin ve eğlencenin dozunu artırıp şeklini değiştirdiği israfa dayalı anlayış şeklinde sıralanabilir. Hâl böyle olunca insanlığın hayrına yapıcı ve faydalı iş yapmak, sıkıntı ve ihtiyaç sahibinin yanında olmak, istikamet üzere olup salih amel işlemek unutuldu. Doymak bilmez bir iştahla dünya malına sarılmayı hayatın gayesi hâline getiren insanlık, dilinde savunduğu ve sahip olduğu değerlerin çok gerisine düştü. Hümanizmden post-hümanizme geçilirken Avrupa-merkezci insanalgısı eleştiri konusu yapıldı fakat insanın yaratanla bağını göz ardı etmeye devam etme durumu süreklilik kazandı. Dolayısıyla insana anlamlı bir hayat için gereken insani değerler, her insana öğretilmeli ve hedefe çok ufak bir azınlık yerine tüm insanlar yönlendirilmelidir. Başka bir ifadeyle insana, insanlık öğretilmelidir.

Kriz durumlarında insanlar bir taraftan krizle başa çıkmaya çalışırken öbür taraftan da kriz sonrası neler olabileceğiyle ilgili çeşitli projeksiyonlar tutma gayretine girerler. Küresel sermayenin tahakkümü altında parçalanan ve manevi bir boşluk yaşayan insanlığın yeniden bir doğuş hikâyesi yazmaya ihtiyacı vardır. Yaşananlar artık bir paradigma değişikliğine ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Kovid-19 salgını uluslararası sisteme dair yoğun sorgulamalara yol açtığı gibi Türkiye’ye ve Müslümanlara, geleceğe dönük teklifler sunması için fırsat sağlıyor. Bu ise kendi kavramlarımızla konuşmakla, kendi kavramlarımızla düşünmekle mümkün olacaktır. Çünkü inançlar, kültürler, medeniyetler kavramlarla yaşadıkları için bugün savaş kavramlar üzerinden devam ediyor. İlk tanımlamayı kim yaptıysa onun söylemi yaygınlaşır, onun zihniyeti kabul görür, toplumsal düzen onun imzasını taşır.

Not: Değerli okurlarımız, korona günlerinde yaşanan dağıtım sorunu ve dergimize ulaşmakta yaşanan güçlükler devam ettiği için Temmuz ve Ağustos sayılarımızı da birleştirerek tek sayı şeklinde (311-312) yayınlıyoruz. Anlayışınızı rica ederiz. Ayrıca internet sitemizde, Temmuz-Ağustos sayılarımızın PDF’lerini herkesin kullanımına açtık.

Yeni sayımızda buluşmak temennisiyle.

Umran


  • Sayı: 364
  • Sayı: 363
  • Sayı: 362
  • Sayı: 361
  • Sayı: 360
  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353