AB’ye Nereden Bakmalı?

 

Son yıllarda Türkiye siyasetinin neredeyse biricik gündem
maddesi haline gelen Avrupa Birliği üyeliği süreci,
diğer uyum paketlerinin ardından 7. Uyum Paketi’nin de
kabulü sonucu gerçekleşen yapısal değişikliklerle yeni bir
ivme kazanmış görünüyor. Bu vasatta doğal olarak ABTürkiye
ilişkileri üzerindeki tartışmalar da hayli yoğunluk
kesbetmiş bulunuyor.
Ancak, sürdürülmekte olan AB tartışmaları ve çeşitli
kesimlerin AB’ye ilişkin söylemleri incelendiğinde, hayretâmiz
bir sathîlik ve vukûfiyetsizlik göze çarpıyor. Maalesef,
Türkiye toplumunun büyük bölümü, yıllar süren
baskıcı ve yasakçı uygulamaların, yoksulluk ve sefaletin
bir sonucu olarak, "Biz adam olmayız; bari AB’ye girelim
de bizi adam etsinler” türü kolaycılıklardan tutun da AB
sayesinde demokratik (fikrî, vicdanî, dinî..) özgürlükleri
güvence altına alma, insan haklan ihlâllerine son verme,
iş ve aş bulma, zengin olma... arzularının ön planda olduğu
bir dizi gelecek beklentisi ile Avrupa Birliği’ni bir
“kurtuluş kapısı*' olarak görür hale getirilmiştir. Tanzimat’tan
bu yana Batılılaşmanın bilinçli mimarlığını yapan
kesimin bir bölümünün AB’ye gönülsüz hale gelmesi,
buna karşılık yıllardır AB’yi ‘Hıristiyan kulübü* olarak
görenlerin ise ateşli AB taraftarı oluvermeleri de yine bu
sathî bakışın bir başka göstergesidir. Kısaca, Türkiye insanının
-avamı ve havası ile- önemli bir yekûnunun AB’ye
bakışı yüzeysel, konjonktürel ve fonksiyoneldir. Burada
üzücü olan, İslâmî duyarlılık sahibi insanların da bu rüzgara
kapılıp “durdukları yer”den bir başka yere savrulmaları;
AB’ye kısa vadeli hesaplar açısından bakmaya başlamalarıdır.
Elinizdeki sayının kapak dosyasında. Ümran yazarları
Metin Alparslan, Mustafa Aydm, Ahmet Cemil Ertunç,
Mustafa Tekin ve Süleyman Ovalı, AB’ye ilişkin
yanlış bakış açılarını tartışıyorlar ve konuyu bir **kimlik**
ve **medeniyet** problemi olarak tarihsel arkaplânı ile ve
uzun vâdeli siyasal stratejiler açısından değerlendirmeyi
öneriyorlar. Bu çerçevede, çağımızın büyük düşünürlerinden
Jürgen Habermas’ın Avrupa Birliği içindeki dahilî
sorunları ve yeni arayışları irdeleyen yazısı ile, Noam
Chomsky’nin ABD’nin “önleyici savaş” stratejisi hakkındaki
analizi, meselenin ABD-AB çekişmesi ve daha
genel çerçevede değerlendirilmesine yardımcı oluyor.
Umran’ın gündem bölümü, İbrahim Karagül’ün Irak
bağlamında Türkiye-ABD ilişkilerini inceleyen yazısını
takiben, Mustafa Özcan’ın Filistin’deki, Mesut Karaşa»
han’ın Liberya’daki son gelişmeleri değerlendiren metinleri
ile sürüyor. Murat Kirişçi’nin YÖK, Mehmet
Özay’ın eğitim üzerine yazıları ise yeni öğretim dönemine
girerken daha bir anlam kazanıyor.
Kültür-Sanat sayfalarımızı ise A.Vahap Akbaş, Mustafa
Miyasoğlu, Mustafa Yazgan ve Hasanali Yıldınm’ın
yazıları süslüyor.
Yeni Umran’larda buluşmak duasıyla.

 

EDİTÖR                                                                   Eylül 2003, Sayı:109, Sayfa:1

Son yıllarda Türkiye siyasetinin neredeyse biricik gündem maddesi haline gelen Avrupa Birliği üyeliği süreci,diğer uyum paketlerinin ardından 7. Uyum Paketi’nin de kabulü sonucu gerçekleşen yapısal değişikliklerle yeni bir ivme kazanmış görünüyor. Bu vasatta doğal olarak AB Türkiye ilişkileri üzerindeki tartışmalar da hayli yoğunluk kesbetmiş bulunuyor. Ancak, sürdürülmekte olan AB tartışmaları ve çeşitli kesimlerin AB’ye ilişkin söylemleri incelendiğinde, hayretâmiz bir sathîlik ve vukûfiyetsizlik göze çarpıyor. Maalesef, Türkiye toplumunun büyük bölümü, yıllar süren baskıcı ve yasakçı uygulamaların, yoksulluk ve sefaletin bir sonucu olarak, "Biz adam olmayız; bari AB’ye girelimde bizi adam etsinler” türü kolaycılıklardan tutun da AB sayesinde demokratik (fikrî, vicdanî, dinî..) özgürlükleri güvence altına alma, insan hakları ihlâllerine son verme, iş ve aş bulma, zengin olma... arzularının ön planda olduğu  bir dizi gelecek beklentisi ile Avrupa Birliği’ni bir “kurtuluş kapısı" olarak görür hale getirilmiştir. Tanzimat’tan bu yana Batılılaşmanın bilinçli mimarlığını yapan kesimin bir bölümünün AB’ye gönülsüz hale gelmesi, buna karşılık yıllardır AB’yi ‘Hıristiyan kulübü' olarak görenlerin ise ateşli AB taraftarı oluvermeleri de yine bu sathî bakışın bir başka göstergesidir. Kısaca, Türkiye insanının -avamı ve havası ile- önemli bir yekûnunun AB’ye bakışı yüzeysel, konjonktürel ve fonksiyoneldir. Burada üzücü olan, İslâmî duyarlılık sahibi insanların da bu rüzgara kapılıp “durdukları yer”den bir başka yere savrulmaları; AB’ye kısa vadeli hesaplar açısından bakmaya başlamalarıdır. Elinizdeki sayının kapak dosyasında. Umran yazarları Metin Alparslan, Mustafa Aydın, Ahmet Cemil Ertunç, Mustafa Tekin ve Süleyman Ovalı, AB’ye ilişkin yanlış bakış açılarını tartışıyorlar ve konuyu bir "kimlik" ve "medeniyet" problemi olarak tarihsel arkaplânı ile ve uzun vâdeli siyasal stratejiler açısından değerlendirmeyi öneriyorlar. Bu çerçevede, çağımızın büyük düşünürlerinden Jürgen Habermas’ın Avrupa Birliği içindeki dahilî sorunları ve yeni arayışları irdeleyen yazısı ile, Noam Chomsky’nin ABD’nin “önleyici savaş” stratejisi hakkındaki analizi, meselenin ABD-AB çekişmesi ve daha genel çerçevede değerlendirilmesine yardımcı oluyor. Umran’ın gündem bölümü, İbrahim Karagül’ün Irak bağlamında Türkiye-ABD ilişkilerini inceleyen yazısını takiben, Mustafa Özcan’ın Filistin’deki, Mesut Karaşahan’ın Liberya’daki son gelişmeleri değerlendiren metinleri ile sürüyor. Murat Kirişçi’nin YÖK, Mehmet Özay’ın eğitim üzerine yazıları ise yeni öğretim dönemine girerken daha bir anlam kazanıyor.Kültür-Sanat sayfalarımızı ise A.Vahap Akbaş, Mustafa Miyasoğlu, Mustafa Yazgan ve Hasanali Yıldınm’ın yazıları süslüyor. Yeni Umran’larda buluşmak duasıyla.

 


  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353
  • Sayı: 352
  • Sayı: 351
  • Sayı: 350
  • Sayı: 349
  • Sayı: 348