Düşüncenin Siyaseti

 

Ramazan ayındayız. İslâm âlemi, Ramazan-ı Şerif’in rahmet iklimine her zamankinden daha fazla muhtaç durumda.
Suriye’de ve başka coğrafyalarda devam eden çatışmalar günden güne daha da derinleşiyor. Dünyanın
birçok bölgesinde Müslümanlar hem zulüm görüyor hem de maalesef zulme alet oluyorlar.
Peygamberimiz’in (s); “Evveli rahmet, ortası mağfiret, âhiri ateşten âzât oluştur” (Beyhaki, Şuabu’l-İman
3/306) buyurduğu rahmet, mağfiret ve kurtuluş ayı Ramazan-ı Şerif, İslâm âlemine rahmet olur inşallah. İsmail
Raci el-Faruki ve eşi Luis Lamia el-Faruki, birlikte hazırladıkları İslâm Kültür Atlası’nda; Ramazan’ın mübarek
bir rahmet ve merhamet ayı olduğu belirttikten sonra şöyle devam ederler: “Bu ay bütünüyle kendini tezkiye
ve itaat için ahdini yenileme ayıdır. İftar ve sahurdan sonra, gün doğumundan batımına kadar yine aç kalmaya
hazırlık, ideal bir şekilde insanın kendisini disipline etmesini sağlayan bir tekerrürdür. Ramazan, Müslümanlar için
kendini hesaba çekme ayıdır; ahlaki ve ruhi değer ve sorumlulukların birikimini temin eden tek aydır.”
Buradan hareketle düşünce dünyamızın asli ve aktüel boyutlarına dikkat çekmeyi amaçladık bu sayımızda.
Aslında esas handikap edebiyatçıyı aşamamak, çünkü edebiyatçılarla bir dünyayla tanışmak, onlarla duygulanmak,
duygu dünyasına katılmak mümkün ama orada kalındığı zaman sağlıklı bir fıkıh bilinci oluşturamıyorsunuz.
Sağlıklı bir doktrin duygusu, itikat duygusu oluşturamıyorsunuz. Oysa İslâmî düşünce ve itikat daha ziyade o
edebiyat olarak fazla etkisi olmayan insanlar üzerinden, âlimler üzerinden kurulması gereken bir etkidir.
“İslâm dünyasında canlılığı belirleyen şey nedir?” diye sorduğumuz zaman, artık batılı ideolojilerin bu noktada
bir etkisinin kalmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Burada belki itirazlar olabilir, ama ben öyle düşünüyorum ve
bir makalemde de ifade etmiştim bunu: “Müslüman Dünyası’nda hâlihazırdaki canlılığın kaynağı İslâmcılık akımıdır.”
Türkiye’de Refah Partisi’nin 80’lerin ortasından itibaren siyasetteki yükselişine bağlı olarak 1994’te belediyeleri
alması, 1995 seçimlerindeki başarısı ve koalisyon ortaklığı peşinden 28 Şubat süreci İslâmcılık araştırmaları
yapanların sayısını çoğaltırken, aynı zamanda bu araştırmacıların popülerliğini artırdı. Öyle ki Refah Partisi’nden
tarikat ve cemaatlerin faaliyetlerine kadar pek çok aktivite İslâmcılık özelinde değerlendirildi. Dolayısıyla iktidara
gelirken de giderken de bir şekilde İslâmcılık biçiminde yorumlandı.” Eserleri Türkçeye aktarılan Roy ve Kepel
görüldüğü üzere olaylara fazlası ile Fransız merkezli yaklaşıyorlar ve her ikisi de Ortadoğu jeopolitiğini, batının
bu bölgedeki emperyalist hırslarını, ABD’nin ve dahası bölgedeki dikta rejimlerinin bu şiddet dalgasının ortaya
çıkmasındaki rolünü göz ardı ettikleri gibi Fransa’nın ırkçı kibri ile yüzleşmekten kaçınıyorlar. François Burgat
tarafından dillendirilen sömürgeci geçmiş ve bu geçmişin Fransız ırkçılığı tarafından sakatlanmış banliyö gençliği
üzerindeki yaklaşımlarını üçüncü dünyacı diye kestirip atıyorlar.
İslâm dünyasındaki, değişik renklerden, tonlardan oluşan canlılığın devam etmesi, İslâmcılık düşüncesinin
devam etmesine bağlıdır. Eğer bu düşünce bir şekilde körelirse –ki üzerinize düşeni yapmazsanız, o da ihtimallerden
biridir- o zaman Müslüman Dünyası’nın da uzun vadede şansının kalmayacağı ileri sürülebilir. Düşünce dünyasında
yankı uyandıran eserler de zor zamanlarda kaleme alınmıştır. Mesela Siyasetnâme’nin yazıldığı dönem
İslâm düşüncesinde siyaset teorisinin kriz yaşadığı bir dönemdir. Sonraki yüzyıllarda İslâm’ın siyaset düşüncesi
üzerinde durulduğunda atıf yapılan eserler genellikle Nizamülmülk’ün Siyasetenâme’siyle yaklaşık dönemlerde
yazılmıştır. Maverdî’nin el-Ahkâmü’s-s Sultaniyye adlı eseri, Gazalî’nin Nasihatü’l-Mülûk eseri, Farabî’nin el
Medinetü’l-Fazıla eseri, İbn Teymiye’nin es-Siyasetü’ş-Şer’iyye eseri gibi klasikler yaklaşık dönemlerde yazılmış;
İslâm siyaset düşüncesinin ve siyaset pratiğinin ne olması gerektiği konusunda önerilerde bulunmuşlardır.
Güçlü yapı oluşturmak, öncelikle ilim/bilgi alanını güçlendirmekle mümkün olacaktır. Tabii ideolojik anlamda
güçlülükten bahsediyoruz burada, Müslümanlardan başka dünyada küresel anlamda bir ‘potansiyel’, ümit olacak
bir ideolojik yaklaşım vs. kalmamıştır. Gelecek de bunun üzerine şekillenecek. Hâlihazırda yaşanan siyasal olaylarda
bile bunu görmek mümkün. Ama bizim eksiğimiz çok, bunları gidermek için çok çalışmamız gerekir. Çünkü
İslâm diğer ideolojilerden farklı olarak kendi ideallerini bu dünyada gerçekleştirebilmiş belki de tek din ve tek
ideolojidir. Onun için İslâm’ın trajedisi yoktur. İslâm trajik bir din değildir, bir tragedyası yoktur.
Öyleyse gelin, Ramazan ayını fırsat bilerek, Kur’ân’ın ‘hayat verici’ ilkeleri doğrultusunda her şeyimizi yeniden
formatlayalım. Eğer bozulan ilişkilerimizi fabrika ayarlarımıza geri döndüremezsek, dünyamız da ahiretimiz de
heba olur.
Rahmetli, bereketli, takvalı Ramazanlar duasıyla…

 

EDİTÖR                                                  Haziran 2016, Sayı:262, Sayfa:1

Ramazan ayındayız. İslâm âlemi, Ramazan-ı Şerif’in rahmet iklimine her zamankinden daha fazla muhtaç durumda. Suriye’de ve başka coğrafyalarda devam eden çatışmalar günden güne daha da derinleşiyor. Dünyanın birçok bölgesinde Müslümanlar hem zulüm görüyor hem de maalesef zulme alet oluyorlar. Peygamberimiz’in (s); “Evveli rahmet, ortası mağfiret, âhiri ateşten âzât oluştur” (Beyhaki, Şuabu’l-İman3/306) buyurduğu rahmet, mağfiret ve kurtuluş ayı Ramazan-ı Şerif, İslâm âlemine rahmet olur inşallah. İsmail Raci el-Faruki ve eşi Luis Lamia el-Faruki, birlikte hazırladıkları İslâm Kültür Atlası’nda; Ramazan’ın mübarek bir rahmet ve merhamet ayı olduğu belirttikten sonra şöyle devam ederler: “Bu ay bütünüyle kendini tezkiye ve itaat için ahdini yenileme ayıdır. İftar ve sahurdan sonra, gün doğumundan batımına kadar yine aç kalmaya hazırlık, ideal bir şekilde insanın kendisini disipline etmesini sağlayan bir tekerrürdür. Ramazan, Müslümanlar için kendini hesaba çekme ayıdır; ahlaki ve ruhi değer ve sorumlulukların birikimini temin eden tek aydır. ”Buradan hareketle düşünce dünyamızın asli ve aktüel boyutlarına dikkat çekmeyi amaçladık bu sayımızda. Aslında esas handikap edebiyatçıyı aşamamak, çünkü edebiyatçılarla bir dünyayla tanışmak, onlarla duygulanmak, duygu dünyasına katılmak mümkün ama orada kalındığı zaman sağlıklı bir fıkıh bilinci oluşturamıyorsunuz. Sağlıklı bir doktrin duygusu, itikat duygusu oluşturamıyorsunuz. Oysa İslâmî düşünce ve itikat daha ziyade o edebiyat olarak fazla etkisi olmayan insanlar üzerinden, âlimler üzerinden kurulması gereken bir etkidir. “İslâm dünyasında canlılığı belirleyen şey nedir?” diye sorduğumuz zaman, artık batılı ideolojilerin bu noktada bir etkisinin kalmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Burada belki itirazlar olabilir, ama ben öyle düşünüyorum ve bir makalemde de ifade etmiştim bunu: “Müslüman Dünyası’nda hâlihazırdaki canlılığın kaynağı İslâmcılık akımıdır.” Türkiye’de Refah Partisi’nin 80’lerin ortasından itibaren siyasetteki yükselişine bağlı olarak 1994’te belediyeleri alması, 1995 seçimlerindeki başarısı ve koalisyon ortaklığı peşinden 28 Şubat süreci İslâmcılık araştırmaları yapanların sayısını çoğaltırken, aynı zamanda bu araştırmacıların popülerliğini artırdı. Öyle ki Refah Partisi’nden tarikat ve cemaatlerin faaliyetlerine kadar pek çok aktivite İslâmcılık özelinde değerlendirildi. Dolayısıyla iktidara gelirken de giderken de bir şekilde İslâmcılık biçiminde yorumlandı.” Eserleri Türkçeye aktarılan Roy ve Kepel görüldüğü üzere olaylara fazlası ile Fransız merkezli yaklaşıyorlar ve her ikisi de Ortadoğu jeopolitiğini, batının bu bölgedeki emperyalist hırslarını, ABD’nin ve dahası bölgedeki dikta rejimlerinin bu şiddet dalgasının ortaya çıkmasındaki rolünü göz ardı ettikleri gibi Fransa’nın ırkçı kibri ile yüzleşmekten kaçınıyorlar. François Burgat tarafından dillendirilen sömürgeci geçmiş ve bu geçmişin Fransız ırkçılığı tarafından sakatlanmış banliyö gençliği üzerindeki yaklaşımlarını üçüncü dünyacı diye kestirip atıyorlar. İslâm dünyasındaki, değişik renklerden, tonlardan oluşan canlılığın devam etmesi, İslâmcılık düşüncesinin devam etmesine bağlıdır. Eğer bu düşünce bir şekilde körelirse –ki üzerinize düşeni yapmazsanız, o da ihtimallerden biridir- o zaman Müslüman Dünyası’nın da uzun vadede şansının kalmayacağı ileri sürülebilir. Düşünce dünyasında yankı uyandıran eserler de zor zamanlarda kaleme alınmıştır. Mesela Siyasetnâme’nin yazıldığı dönem İslâm düşüncesinde siyaset teorisinin kriz yaşadığı bir dönemdir. Sonraki yüzyıllarda İslâm’ın siyaset düşüncesi üzerinde durulduğunda atıf yapılan eserler genellikle Nizamülmülk’ün Siyasetenâme’siyle yaklaşık dönemlerde yazılmıştır. Maverdî’nin el-Ahkâmü’s-s Sultaniyye adlı eseri, Gazalî’nin Nasihatü’l-Mülûk eseri, Farabî’nin elMedinetü’l-Fazıla eseri, İbn Teymiye’nin es-Siyasetü’ş-Şer’iyye eseri gibi klasikler yaklaşık dönemlerde yazılmış; İslâm siyaset düşüncesinin ve siyaset pratiğinin ne olması gerektiği konusunda önerilerde bulunmuşlardır. Güçlü yapı oluşturmak, öncelikle ilim/bilgi alanını güçlendirmekle mümkün olacaktır. Tabii ideolojik anlamda güçlülükten bahsediyoruz burada, Müslümanlardan başka dünyada küresel anlamda bir ‘potansiyel’, ümit olacak bir ideolojik yaklaşım vs. kalmamıştır. Gelecek de bunun üzerine şekillenecek. Hâlihazırda yaşanan siyasal olaylarda bile bunu görmek mümkün. Ama bizim eksiğimiz çok, bunları gidermek için çok çalışmamız gerekir. Çünkü İslâm diğer ideolojilerden farklı olarak kendi ideallerini bu dünyada gerçekleştirebilmiş belki de tek din ve tek ideolojidir. Onun için İslâm’ın trajedisi yoktur. İslâm trajik bir din değildir, bir tragedyası yoktur. Öyleyse gelin, Ramazan ayını fırsat bilerek, Kur’ân’ın ‘hayat verici’ ilkeleri doğrultusunda her şeyimizi yeniden formatlayalım. Eğer bozulan ilişkilerimizi fabrika ayarlarımıza geri döndüremezsek, dünyamız da ahiretimiz deheba olur. Rahmetli, bereketli, takvalı Ramazanlar duasıyla…

 


  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353
  • Sayı: 352
  • Sayı: 351
  • Sayı: 350
  • Sayı: 349
  • Sayı: 348