EDİTÖR Temmuz 2004, Sayı:119, Sayfa:1
Geçtiğimiz ay Türkiye ardarda iki önemli uluslararası toplantıya ev sahipliği yaptı. Önce (14-16 Haziran 2004) İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) Dışişleri Bakanları Toplantısı, ardından da (28-29 Haziran 2004) NATO Zirvesi İstanbul’da gerçekliştirildi. Türkiye, İKÖ’ye eskisinden çok daha fazla ilgi göstererek; hem Prof.Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun İKÖ Genel Sekreterliğe seçilmesini hem de Kıbrıs Türklerinin konferansta “cemaat” düzeyinden “Devlet” düzeyine yükseltilerek Kıbrıs Türk Devleti ismiyle temsilini sağlamak sûretiyle önemli diplomatik sonuçlar elde etti. Bu arada, toplantı öncesinde, toplantı esnasında ve sonrasında yaşananlar, İslâm dünyasının oldukça büyük ve güçlü bir potansiyele sahip olduğunu, Türkiye’nin önayak olması halinde de güçlü bir “İslam Birliği”nin “hayâl” değil, hızla kuvveden fiile çıkabilecek bir “alternatif gerçeklik” olduğunu ortaya koydu. NATO Zirvesi’ne gelince: ABD-İngiltere-İsrail “Şer İttifakı”nın Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP, yeni adıyla GOKAG: Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Girişimi) hayata geçirmek için NATO’yu bir “Truva atı” gibi kullanmak istediği bir süreçte kurum yeniden yapılandırılıyor ve bu yeni dönemde Türkiye’ye odak bir rol verilmek istendiği anlaşılıyor. Her iki toplantının da eski Osmanlı Pâyitahtı’nda yapılmasının bir tek sembolik ve fiili anlamı olduğu söylenebilir: ABD, bir süredir tartışılıp duran BOP kapsamında İslâm dünyasını “tedip etme” operasyonunu -zaten 1991 Konsepti ile Komünizm’in yerine İslâm’ı “yeni tehdit” ilan etmiş bulunan- NATO şemsiyesi altında gerçekleştirmek ve Büyük/Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yüzyıllar boyu hakim olmuş Osmanlı’nın mirasına sahip Türkiye’ye de bu operasyonda odak bir “taşeronluk” görevi yüklemek istemektedir. İmdi, Türkiye bir ikilemle karşı karşıyadır: Ya ABD’nin BOP’la İslâm dünyasını tedip etme operasyonunda taşeronluk (demokratik/laik model, örnek ülke vs. adı altında) üstlenip kendisinin de içinde bulunduğu bir dünya’ya karşı “Şer İttifakı”nın yanında yer alacak ve böylece kendi sonunu hazırlayacak; ya da yüzyıllar boyu deruhte ettiği “ümmetin liderliği” misyonunu yeniden üzerine alarak 1.5 milyarlık İslâm âlemini derleyip toparlayacak ve bir “alternatif güç merkezi” olarak onların karşısına dikecektir. Bugün, Erbakan’ın D-8 Projesi ve son İstanbul-İKÖ toplantısının İslâm dünyasındaki potansiyel “ümmet bilinci”ni nasıl harekete geçirdiğini görebilecek gözlere, işitebilecek kulaklara, akledebilecek kalplere ihtiyaç var! İnanıyosak, Atasoy Müftüoğlu ağabeyin ifadesiyle, “kendi tarihimizi yeniden başlatabiliriz.” Derginiz Umran, böyle bir süreçte Müslüman Dünya’nın “ümmet bilinci” ekseninde yeniden dirilip “Şer İttifakı”na karşı direnişe geçerek “İslâm Birliği”ni yeniden kurabileceği iddiasıyla konuyu kapağına taşıyor. Yıldırım Canoğlu ve Serdar Demirel konuyu “ümmet” kavramı çerçevesinde, Abdullah Yıldız ve Turan Kışlakçı ise İKÖ ve diğer birlik çabaları bağlamında inceliyorlar. Lütfü Özşahin’in “derkenar”ı ise konuya farklı bir boyut getiriyor. Ali Mazrui’nin “Küreselleşme ve İslâm Medeniyetinin Geleceği” başlıklı konuşmasını da bu bağlamda okumakta yarar var. Ayrıca, Hasanali Yıldırım’ın Türk’ün Televizyonla İmtihanı ve Ahmet Dağ’ın Paketlenmiş Toplum başlıklı aykırı yazıları ile, Mustafa Miyasoğlu’nun Cemil Meriç, Mustafa Aldı’nınsa Pickthall üzerine ilginç yazılarını kaçırmamalısınız. Yeni Umranlarda buluşmak duasıyla..