EDİTÖR Aralık 2008, Sayı:172, Sayfa:1
11 Eylül sonrası, bir taraftan olayın yapılış biçimine, "terör"e karşı tepkilere bir taraftan da Amerika'nın hedef alındığı düşünülerek sevinç gösterilerine şahit olmuştuk. Hatta istanbul Fatih'te bir bakkal amca 11 Eylül günü yüzünde içindeki rahatlığın yansıması ile aynen şu cümleyi sarf etmişti:" Amerika'dan büyük Allah var". Zihinlerdeki Amerika imajını açığa çıkaran koca bir kitaptan daha anlamlı bir cümleydi bu. Kan, vahşet, saldırganlık, istiğna veist ikbar ile oluşan ve Batı dışı dünyanın neredeyse tamamında "cellat"a dönüşen Amerikan imajının 11 Eylül'de yara almasına insanlar doğal olarak sevinmişlerdi. Bugün aynı insanlar,Obama'nın seçilmesi üzerine, Kenya'da, Güney Amerika'da, Türkiye'de, Ortadoğu'da hatta Filistin'de seviniyorlar. -Bakkal amca ne düşünüyor ayrı bir merak konusu tabii.- İmajların gerçek görüntülerden daha belirleyici olduğu bir çağda yaşadığımızı bir kere daha hatırlıyoruz burada. Çünkü hem 11 Eylül'e hem de Obama'nın seçilmesine karşı insanların sevinmesinin en önemli nedeni zihinlerdeki Amerika imajı. Amerikan rüyasının yeniden inşa aracı olarak "Obama", Amerika imajı üzerine yeniden düşünmeyi gerekli kılıyor. Amerika, içerde "Zenciler", "Hispanikler", "Kızılderililer" ve dışardada Afrika'dan islam dünyasına(!) kadar ötekileştirdiği unsurları, Obama ile, "yeni ötekiler"e karşı daha geniş bir cephede -aynı aşk hikayesinde- buluşturmuş görünüyor. Bu unsurlar için, edebiyattaki karşılığı ile bir "celladına aşık olma" durumu söz konusu olabilir. 'Rehin alınan, eziyet edilen, baskı altında tutulan kişinin bir süre sonra bunu yapan kişiye karşı duyduğu sempati, aşk hatta bağlılık olan 'celladına aşık olma' durumunun nedeni 'baskı altında kalan kişinin (veya toplumun) bir süre sonra üstündeki baskıya sebep olan kişiye (veya imaj ya da kavrama) onsuz kendini eksik hissedeceğini düşünecek derecede alışması, ona bağımlı hale gelmesi' olarak açıklanır. Hatta insan, "onun yaptıklarını kendi kafasında meşrulaştırmaya ve onu dünyaya açılan tek kapısı olarak görmeye başlarmış. Eğer durum böyle ise problem dünya için hayli ciddi görünüyor. Bununla birlikte aşk hikayesinin bir de öte tarafı var: Obama'nın başkan seçilmesi ile oluşan "yeni Amerika imajı"na Amerika'yı iten nedenleri de gözden geçirmek gerekiyor. Abdurrahman Babacan'ın yönettiği ve Ferhat Kentel ile birlikte açıkoturumumuza konuk olan Akif Emre, ABD'nin eski gücünü kaybettiğini ve stratejik öngörüyle tedbirlerini almaya çalıştığını söylüyor. Amerika'nın öncülüğünü yaptığı Batı medeniyetinin en ileri düzeye eriştiğini "Tarihin Sonu" teziyle iddia eden Fukuyama da -çark etmeye devam ediyor-, Umran için çevirdiğimiz ve bu sayımızda yayımlanan makalesinde: "ABD ekonomik modelinin bir "kovboy kapitalizmi" şeklinde tanımlanması, pekala umursanmayabilirdi. Ancak mevcut durumda bu hala mümkün mü?" diye soruyor. Obama, basit bir tercih olmanın ötesinde Amerika için bir zorunluluktu. Karanlık geçmişi onun geleceği aydınlatmasına izin vermiyordu. Kirli/ siyah WASP'lı (yani Beyaz, Anglo-Sakson ve Protestan) yüzüne; beyaz bir maske gerekmişti; Obama. Olanları küresel ekonomik çöküşle birlikte düşününce insan, bu aşk hikayesinin sonunu daha bir merak ediyor.