DÜNYA DÜZENİNİ KRİZİ -Güvencesizlik, Karışıklık Çağı ve Dijital Mahkûmiyet-

 

         Editör                                      Şubat 2021, Sayı: 318, Sayfa: 1

 

aşadığımız salgın süreci egemen güçlerin güdümündeki küresel dünya sisteminin kırılganlığını ve güçlü bir bağışıklık sistemine
sahip olmadığını gösterdi. Dünya, büyük buhrandan beri yaşanan en büyük ekonomik krizin eşiğindedir artık. Salgının
küresel ekonomiye verdiği şok etkisi, 2008 küresel finansal krizinden ve hatta 1929 Büyük Buhranından daha hızlı ve daha
şiddetli!
Tam da bu zamana denk düşen ABD başkanlık seçimlerinin ardından yaşananlar “küresel değerler” diye pazarlanan kavramların
da tartışmaya açılmasına yol açtı. Hiç şüphesiz yeryüzünün herhangi bir ülkesi gibi, ABD’nin dünya toplumlarına
mükemmel demokratik liberal dünya düzeni sunmak gibi bir iddiası olmasaydı, üzerinde bu kadar durulmayabilir ve hatta
acınabilirdi. Ama 1992’den itibaren Ortadoğu’yu, demokrasiyi getirme iddiasıyla kan gölüne döndüren ABD için durum farklıdır
ve hatta Roger Garaudy’nin dediği gibi çöken sadece ABD değil, bütün bir Batının küresel değerleridir, Avrupa da ondan
farklı değildir.
Görevi devralan Biden yönetimi büyük ihtimalle Trump yönetimi gibi “iç politika odaklı”, dış politikayı ziyadesiyle göz
ardı eden bir görüntü vermek istemeyecek, bu sebeple de dış politikada mümkün olduğunca “etkin bir ABD” oluşturmaya
çalışacak. Ancak öncelik iç politika olacağı için Biden yönetiminin dış politikada bu etkinliği tek başına sağlaması şu şartlar
altında hayli zor gözükmektedir. Teknoloji, yatırım ve finans konusunda ABD ve Çin arasındaki ekonomik, siyasi ve askerî
mücadele yeni bir soğuk savaşın sinyallerini veriyor. Hegemonya yarışında diğer bir mesele de hâkim paranın nasıl olacağı
konusudur. Hâlen dünya üzerinde rezerv para olan ABD dolarının hâkimiyetini kırmak için, Çin dijital para alternatifleri üzerine
çalışmakta, diğer ülkelerle birlikte yeni bir para sistemi arayışı içine girmektedir.
Bilindiği üzere “küresel değerler”, bir yerden çıkıp dünya ölçeğinde yaygınlaşan değerlerdir. Demokrasi, insan hakları vb.
küresel değerlerdir. Ne kadar yaygınlaşırsa yaygınlaşsın küresel değerler asla evrensel değerler olamazlar. Çünkü bir kültür
dünyasında, belli bir toplum kesitinde oluştuğu için o toplumların çıkarına işler. Kültürel hegemoni ortamlarında diğer toplumlar
o değerleri içselleştirip herkes için gerekli objektif değerler olarak genelleştirmeye çalışırlar.
Şimdilerde dökülüp gitmekte olan küresel değerler, sahilde, önce kumdan kuleler yapan sonra da onları zevkle yıkan çocuklar
gibi bizzat sahipleri tarafından alaşağı edilmektedirler. Durumu gören Batılı aydınlar, çoğu postmodern çizgide kahırlı
bazı eleştirilerde bulunmuyor değiller ama onların yerine sağlıklı bir ikamede de bulunamamaktadırlar. Ne yazık ki Batı dışı
toplumların aydınları bunlar tartışmayı aklına bile getirmeden bu standartlara omuz vermekte ve küresel ezberleri ayakta
tutmaya çalışmaktadırlar. Zaten bu yüzden hayli statik, ezbere dayalı ve aynılaşmış bir zihniyet haritası söz konusu.
Çoğu zaman farkında değiliz ama süreç, eşref-i mahlûkat olan insanı kışkırtılmış nefsinin kölesi hâline getirerek, aşağının
bayağısı bir konuma razı etmeye çalışmaktadır. İnsanlık, endüstriyel gereklilikler, kârlılık hesapları, zihinsel kontrol mekanizmalarının
çalışma yöntemleri öyle gerektirdiği için ortalama kanaatlere, zihinsel yönlendirmelere ve vasata teslimiyete zorlanmaktadır.
Tüketimi bir asalet nişanesi diye takdim eden kapitalizm, tamahkârlığı muteber bir haslet hâline getirmektedir.
Artık çok kolay bir şekilde sevk ve idare edilen, manipülasyona açık, kontrol ve denetim mahkûmu ‘kalabalıklara’ dönüştük.
Neyi güzel, neyi iyi, neyi heyecan verici, neyi vazgeçilmez gördüğümüz konusunda insanca bir derinliğe pek sahip değiliz.
Popüler kültür vasıtasıyla insana, “ait olacağı” sanal bir dünya sunulmakta ve nihayetinde yapay mutluluklar ile insanın varoluşsal
sorunlarının çözüleceği yanılgısı oluşturulmaktadır.
Dijitalleşmeyle birlikte dijital teknolojiler, tarihte hiçbir devlet gücünün sahip olmadığı bir biçimde sonsuz olanak veri
sunup ajanlık yapabilir. Nitekim eski bir ajan olan Snowden’ın sızdırdığı bilgilerin yanı sıra verilerin ticari sektörlere aktarılması
veya satılması insan mahremiyeti açısından kaygı vericidir! Toplumlar, gözetlenen toplumdan daha çok verileri toplanan,
bu veriler yoluyla denetlenen ve yönetilen topluma doğru evrildi. İnsanoğlu, kendisinin gözetlenip gözetlenmediğinden ve
kendisi hakkında verilerin toplanıp toplanmadığından emin olmadığı gibi bu verilerin toplanmasıyla kendisi hakkında ne yapılacağını
bilmeyen dijital mahkûmlar veya köleler hâline gelmiş durumda.
Dijital izler taşıyan internet dünyasında büyük şirketler; verileri kullanarak insanın tüketim zeminini ele geçirmek suretiyle
neyi tüketeceğini bilen ve bireylere neyi tüketmesi gerektiğini dikte eden ticari mantığa sahiptir. Yeni siyasal yapılar
inşa etmek isteyenlerin suiistimaline açık dijital içerik yüklenen bir âlem söz konusu. Böylelikle kitlesel gözetimlerin yapılabildiği
ve elde edilen verilerin ekonomik yapılar tarafından, maddi kazançlarını daha da artırmak için kullanılması söz konusu.
Bununla beraber küresel değerlerin çöküşü, inandığımız yüksek değerlerin kendiliğinden yükselişi anlamına gelmez; özel
olarak ortaya konulmaları gerekir. Hem içi boşalmış küresel değerlerin eleştirisini yapabilmeli hem de köreltilmiş yüksek değerlerin
nasıl inşa edileceğini bilmeliyiz. Bu bağlamda siyaset, kapitalizmin “tüketimin asaleti” anlayışına teslim olmamalı ve
bu anlayışı yerle bir edecek adımları atma cesaretini gösterebilmelidir! Akli ve ahlaki olgunluk çabası üzerine kurulu yönüyle
siyaset, maruf olanı egemen kılmak, fahşa ve münkeri mağlup etmek, fısk ve fücûrun, tuğyân ve nifâkın yerine adalet ve
merhameti, kıst ve isârı, ilim ve hikmeti ikame etmek azmiyle hareket etmelidir. Hayatı bu kısır döngünün ellerine bırakmamanın
yolu da buradan geçer.
Yeni sayımızda buluşmak temennisiyle…
Umran

Yaşadığımız salgın süreci egemen güçlerin güdümündeki küresel dünya sisteminin kırılganlığını ve güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmadığını gösterdi. Dünya, büyük buhrandan beri yaşanan en büyük ekonomik krizin eşiğindedir artık. Salgının küresel ekonomiye verdiği şok etkisi, 2008 küresel finansal krizinden ve hatta 1929 Büyük Buhranından daha hızlı ve daha şiddetli!

Tam da bu zamana denk düşen ABD başkanlık seçimlerinin ardından yaşananlar “küresel değerler” diye pazarlanan kavramlarında tartışmaya açılmasına yol açtı. Hiç şüphesiz yeryüzünün herhangi bir ülkesi gibi, ABD’nin dünya toplumlarına mükemmel demokratik liberal dünya düzeni sunmak gibi bir iddiası olmasaydı, üzerinde bu kadar durulmayabilir ve hatta acınabilirdi. Ama 1992’den itibaren Ortadoğu’yu, demokrasiyi getirme iddiasıyla kan gölüne döndüren ABD için durum farklıdır ve hatta Roger Garaudy’nin dediği gibi çöken sadece ABD değil, bütün bir Batının küresel değerleridir, Avrupa da ondanfarklı değildir.

Görevi devralan Biden yönetimi büyük ihtimalle Trump yönetimi gibi “iç politika odaklı”, dış politikayı ziyadesiyle gözardı eden bir görüntü vermek istemeyecek, bu sebeple de dış politikada mümkün olduğunca “etkin bir ABD” oluşturmaya çalışacak. Ancak öncelik iç politika olacağı için Biden yönetiminin dış politikada bu etkinliği tek başına sağlaması şu şartlaraltında hayli zor gözükmektedir. Teknoloji, yatırım ve finans konusunda ABD ve Çin arasındaki ekonomik, siyasi ve askerî mücadele yeni bir soğuk savaşın sinyallerini veriyor. Hegemonya yarışında diğer bir mesele de hâkim paranın nasıl olacağı konusudur. Hâlen dünya üzerinde rezerv para olan ABD dolarının hâkimiyetini kırmak için, Çin dijital para alternatifleri üzerine çalışmakta, diğer ülkelerle birlikte yeni bir para sistemi arayışı içine girmektedir.

Bilindiği üzere “küresel değerler”, bir yerden çıkıp dünya ölçeğinde yaygınlaşan değerlerdir. Demokrasi, insan hakları vb. küresel değerlerdir. Ne kadar yaygınlaşırsa yaygınlaşsın küresel değerler asla evrensel değerler olamazlar. Çünkü bir kültür dünyasında, belli bir toplum kesitinde oluştuğu için o toplumların çıkarına işler. Kültürel hegemoni ortamlarında diğer toplumlar o değerleri içselleştirip herkes için gerekli objektif değerler olarak genelleştirmeye çalışırlar.

Şimdilerde dökülüp gitmekte olan küresel değerler, sahilde, önce kumdan kuleler yapan sonra da onları zevkle yıkan çocuklar gibi bizzat sahipleri tarafından alaşağı edilmektedirler. Durumu gören Batılı aydınlar, çoğu postmodern çizgide kahırlı bazı eleştirilerde bulunmuyor değiller ama onların yerine sağlıklı bir ikamede de bulunamamaktadırlar. Ne yazık ki Batı dışı toplumların aydınları bunlar tartışmayı aklına bile getirmeden bu standartlara omuz vermekte ve küresel ezberleri ayakta tutmaya çalışmaktadırlar. Zaten bu yüzden hayli statik, ezbere dayalı ve aynılaşmış bir zihniyet haritası söz konusu.

Çoğu zaman farkında değiliz ama süreç, eşref-i mahlûkat olan insanı kışkırtılmış nefsinin kölesi hâline getirerek, aşağının bayağısı bir konuma razı etmeye çalışmaktadır. İnsanlık, endüstriyel gereklilikler, kârlılık hesapları, zihinsel kontrol mekanizmalarının çalışma yöntemleri öyle gerektirdiği için ortalama kanaatlere, zihinsel yönlendirmelere ve vasata teslimiyete zorlanmaktadır. Tüketimi bir asalet nişanesi diye takdim eden kapitalizm, tamahkârlığı muteber bir haslet hâline getirmektedir. Artık çok kolay bir şekilde sevk ve idare edilen, manipülasyona açık, kontrol ve denetim mahkûmu ‘kalabalıklara’ dönüştük. Neyi güzel, neyi iyi, neyi heyecan verici, neyi vazgeçilmez gördüğümüz konusunda insanca bir derinliğe pek sahip değiliz. Popüler kültür vasıtasıyla insana, “ait olacağı” sanal bir dünya sunulmakta ve nihayetinde yapay mutluluklar ile insanın varoluşsal sorunlarının çözüleceği yanılgısı oluşturulmaktadır.

Dijitalleşmeyle birlikte dijital teknolojiler, tarihte hiçbir devlet gücünün sahip olmadığı bir biçimde sonsuz olanak verisunup ajanlık yapabilir. Nitekim eski bir ajan olan Snowden’ın sızdırdığı bilgilerin yanı sıra verilerin ticari sektörlere aktarılması veya satılması insan mahremiyeti açısından kaygı vericidir! Toplumlar, gözetlenen toplumdan daha çok verileri toplanan,bu veriler yoluyla denetlenen ve yönetilen topluma doğru evrildi. İnsanoğlu, kendisinin gözetlenip gözetlenmediğinden ve kendisi hakkında verilerin toplanıp toplanmadığından emin olmadığı gibi bu verilerin toplanmasıyla kendisi hakkında ne yapılacağını bilmeyen dijital mahkûmlar veya köleler hâline gelmiş durumda.

Dijital izler taşıyan internet dünyasında büyük şirketler; verileri kullanarak insanın tüketim zeminini ele geçirmek suretiyle neyi tüketeceğini bilen ve bireylere neyi tüketmesi gerektiğini dikte eden ticari mantığa sahiptir. Yeni siyasal yapılar inşa etmek isteyenlerin suistimaline açık dijital içerik yüklenen bir âlem söz konusu. Böylelikle kitlesel gözetimlerin yapılabildiği ve elde edilen verilerin ekonomik yapılar tarafından, maddi kazançlarını daha da artırmak için kullanılması söz konusu.

Bununla beraber küresel değerlerin çöküşü, inandığımız yüksek değerlerin kendiliğinden yükselişi anlamına gelmez; özel olarak ortaya konulmaları gerekir. Hem içi boşalmış küresel değerlerin eleştirisini yapabilmeli hem de köreltilmiş yüksek değerlerin nasıl inşa edileceğini bilmeliyiz. Bu bağlamda siyaset, kapitalizmin “tüketimin asaleti” anlayışına teslim olmamalı ve bu anlayışı yerle bir edecek adımları atma cesaretini gösterebilmelidir! Akli ve ahlaki olgunluk çabası üzerine kurulu yönüyle siyaset, maruf olanı egemen kılmak, fahşa ve münkeri mağlup etmek, fısk ve fücûrun, tuğyân ve nifâkın yerine adalet ve merhameti, kıst ve isârı, ilim ve hikmeti ikame etmek azmiyle hareket etmelidir. Hayatı bu kısır döngünün ellerine bırakmamanın yolu da buradan geçer.

Yeni sayımızda buluşmak temennisiyle…

                                                                                          Umran

 


  • Sayı: 364
  • Sayı: 363
  • Sayı: 362
  • Sayı: 361
  • Sayı: 360
  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353