İTTİFAK ARAYIŞLARI
-TÜRKİYE, DÜNYA VE GELECEK-
Editör Şubat 2018, Sayı: 282, Sayfa: 1
Son yıllarda gerek Türkiye’de gerekse dünyada yeni ittifak arayışlarının gündeme geldiğini hatta bunlardan bir kısmında hayli mesafe alındığını görüyoruz ve biliyoruz. Kurumların, tarafların ve ülkelerin hayatında farklılık yaratacağı aşikâr olan masadaki seçenekleri reddiyeci bir tavırla ele almak yerine aktörleri, beklentilerini ve gelecek tasavvurlarını anlamak daha önemli olsa gerek. Şurası açık ki, ittifak derken, oldukça karışık bir manzaradan bahsediyoruz.
Ortadoğu’da kurulacak yeni düzenin dünden bugüne neticelenmeyeceği, bölgeyi son derece sancılı bir sürecin beklediği,
oluşacak bu yeni düzende özellikle Türkiye-Rusya-İran ittifakının önemli bir paya ve etkiye sahip olacağı söylenebilir. Nitekim Arap dünyasının milliyetçi elitleri bu durumdan oldukça rahatsızlar. Bununla birlikte ittifak sözcüğünün her konuda aynı görüşte olma anlamına gelmediğini belirtmeye gerek bile yok. Obama yönetiminin özellikle Ortadoğu’ya yönelik dış politikasındaki tutarsızlık, belirsizlik ve bekle ve gör anlayışı Trump döneminde de artarak devam etmiş, bu da Obama döneminde başlayan ABD’nin bölgedeki nüfuz kaybının ivmesini daha da artırmıştır. Mesela Trump yönetiminin diğer ülkeleri, dengeleri umursamadan tek taraflı Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesi İslâm dünyasında büyük infial yaratmış ve İslâm dünyasında ABD’ye karşı belirgin bir aleyhte tavrın oluşmasına sebep olmuştur. Dahası ABD’nin tüm bölgesel oyun kartlarına sahip olduğuna inananlar yanılıyorlar. Artık işler geçtiğimiz yüzyılda olduğu gibi değil. Kartlar dağıtılmış durumda. Hatta bir kısmına da el konuldu.
W. Mills’in yaklaşık yarım yüzyıl önce ABD için söylediği gibi esas karar, altta siyasal yapıların değil, üstteki iktidar oluşumunundur.
Burada ABD de dâhil, aşağıdaki tüm devletler taşeron hükümetler haline gelmektedir. Bildiğimiz devletler dönemine son verilmeye çalışılmaktadır. Şimdiye kadar sahici devletler var mıydı, bu bile tartışılabilir. Gerçekten de dünyayı bugün bildiğimiz devletler idare etmiyor, işi bunların üzerinde bir üst irade yürütüyor. Daha somut bir ifadeyle artık ABD’nin yerinde bir ABŞ (Amerika Birleşik Şirketleri) var.
AB önemini ve güncelliğini, dolayısıyla da başlangıçtaki cazibesini hızla yitirmektedir. Rusya, Çin gibi bu eksenin dışındaki ülkeler açısından da bir kıymet taşımamaktadır. Bunda savunduğu değerlerin dökülmeye başlaması, yüksek diye takdim ettiği değerlerin ne denli bir araç değer olarak kullanıldığının dünya kamuoyunca görülmüş olmasının önemli yeri var. Dünyada olup-biten bunca sorun karşısında bu değerler bağlamında yaptığı bir şey ve hatta hakkaniyet belirtisi taşıyan bir sözü dahi bulunmamaktadır.
Türkiye’nin önünde, genişleyen orta sınıfın, yeni küçük burjuvanın konformizmi tam bir takoz olarak durmaktadır. Orta sınıfa özgü yılışık, kaypak, varolanı koruyan, kendinden ve kazancından başkasını düşünmeyen, ideallerini sadece konforuna bağlayan, yağmur nereye yağıyorsa tarlasını oraya taşıyan, bencil ve riyakârlığı, “eski kral öldü yaşasın yeni kral” boyutlarda olan bu yeni küçük burjuva 2019 düzenine etki edecek gibi görünüyor. Bu bakımdan bir kısır döngünün varlığı söz konusu.
Muhalefet cephesindeki muhtemel ittifak oluşumlarında en önemli
mesele, CHP ve HDP’nin hangi temeller ya da ilkeler üzerinden bir yakınlaşma sağlayacağıdır. Bu anlamda her iki partinin şubat ayında yapılacak kongreleri oldukça önemli. Kongreye giden süreçte her iki partideki parti içi kaynama ve yapılan tartışmalar bu duruma işaret etmektedir. Elbette bu partilerin milliyetçiler ve AK Parti içindeki ve etrafındaki muhalefetle bir araya gelme denemeleri de çeşitli platformlar aracılığıyla alttan alta devam ediyor. Manevra ve siper savaşı yürüten AK Parti, gerek koptuğu Milli Görüş geleneğinden gerekse 2002 ile 2013 arasındaki siyasi pozisyonundan ayrılarak -ancak ciddi aşınmalar yaşayarak- bugünlere geldi. Şu an bu partinin MHP ile girdiği ittifak bu aşınmanın daha da yıkıcı düzeye gelmesine yol açabilir. 2019’a kadar yürürlükte kalacağı anlaşılan ittifakın
AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a nasıl tesir edeceği görülecek; fakat ittifakların bir aidiyet boyutu illaki bulunur. Bu açıdan “milli” ve “yerli” kavramları mühim zemin teşkil etse de bir programı, zihniyeti, ideolojik mensubiyeti içermiyor.
Dolayısıyla iktidarı devam ettirebilmek için ittifak teşekkül ettirmekle siyasi dönüşüm açısından ortaklıklar kurmak aynı anlama gelmiyor.
İttifakların tabiatı ne olursa olsun, siyasal anlamda ötekinin düşman değil de hasım/muarız olarak kodlanması durumunda ortada endişe edecek bir durum yoktur. Çünkü hasım, -düşmanın aksine- ötekini imha etme amacı gütmeyen ve sistemsel sorunlarda ortak bir paydayı paylaşmasına ve müşterek bir sembolik alanda mücadele etmesine rağmen bu sistemi anlamlandırma ve kullanmada birtakım farklı tercihleri olandır.
Bu sayımızda 2019 yılında yapılacak devlet başkanlığı seçimiyle ilgili olarak iki parti arasındaki mutabakattan ve başka muhtemelen gelişmelerden söz ediyoruz. Ama mevcut gelişmeler Suriye’de başlatılan operasyon konuyu daha genel olarak ele almayı da gerekli kıldı. Dergimizdeki analiz ve yorumların dünyanın yeniden yapılandırılması girişimleri içinde vuku bulan/ bulmakta olan olayların daha rahat anlamayı sağlamasını umuyoruz.
Yeni sayımızda buluşmak temennisiyle
Umran