Milli Görüş Hareketi Necmettin Erbakan, Siyaset Ve İslamcılık

 

Cumhuriyet dönemi partili siyasal İslami hareketin ilk lideri olarak bilinen Necmettin Erbakan
geçtiğimiz Şubat ayının son günlerinde vefat etti. Onun kurduğu ve bir biçimde etkili olduğu
dört parti (MNP, MSP, RP, FP) laiklik karşıtı eylemler, Anayasal düzeni yıkma ve din devleti
kurma gibi iddialarla kapatıldı. Sadece Türkiye’de değil gerek Batı dünyasında gerekse Müslüman dünyada
İslamcılık ekseninde siyaset yapmasıyla tanınan Erbakan’ın siyasal söylemi dönemsel farklılaşmalar
olsa da Milli Görüş olarak anıldı. Diğer taraftan 40 yılı aşkın siyasi süreci bir anlamda ümmet anlayışı üzerine
gelişmişti. Erbakan’ı sağcı partilerden, özellikle de milliyetçi kesimden ayıran en önemli özellik, etnik
kökenlerin hepsine ümmet şuuruyla bakmasıydı. Nitekim parti yönetiminde Kürt, Arap, Balkan göçmeni,
Çerkes ve Gürcülere de yer verdi; bunlar arasındaki dengeyi iyi kurdu. Erbakan’ın, dolayısıyla da başını
çektiği Milli Görüş hareketinin bu anlayışı, ulus-devlet modelini sorguladığı için Cumhuriyet rejimiyle de
belli anlamlarda çelişkiye düştü. Erbakan’a, aktif siyasete girdiği günden itibaren “çekince” konulmasında
bu anlayışın rolü önemlidir.
1960’ların başında sağcılık revaçtaydı. Komünizme karşı mücadele esastı ve bu da ister istemez milliyetçilik
blokunun içinde yer almayı beraberinde getiriyor olsa da dünya ve Türkiye tarihinin gerçekten
istisnai bir dönemi ve dönemeci olan o 1970 sonrası tarihin alabildiğine yoğun, çok yönlü ve hem görkemli
hem de trajik akışı içinde bu ton gitgide azalmıştır. 1991 yılında RP’nin MHP ve IDP ile yapmış olduğu
seçim ittifakı, RP’nin reel olarak “milliyetçi-muhafazakâr” çizgiye yeniden kısa süreli bir dönüşü şeklinde
yorumlansa da bunun söylemsel bir kaymadan ziyade bir taktik olarak okunması daha doğru olacaktır.
Erbakan 1994’te Bingöl’de yaptığı konuşmasında şunları söylemişti: “Ülkenin evlatları asırlar boyu mektebe
başlarken besmeleyle başladığı halde siz geldiniz, bu besmeleyi kaldırdınız. Ne koydunuz yerine?
‘Türküm, doğruyum, çalışkanım.’ Ee... Sen bunu söyleyince öbür taraftan da Kürt kökenli bir Müslüman
evladı ‘Ya, öyle mi? Ben de Kürdüm, daha doğruyum, daha çalışkanım’ deme hakkını kazandı.”
Yukarıdaki sözlerinden dolayı merhum Erbakan, siyasi yaşamının en ağır cezasını Kürtler için aldı.
RP’nin kapatılmasıyla birlikte hakkında beş yıl siyaset yasağı getirilen Erbakan, yasağın üçüncü yılında
Kürtçülük ve bölücülük suçundan hem hapis hem de ömür boyu siyaset yasağına mahkûm edildi.
Erbakan bu sözleriyle ulus-devlet modeli ile kurulan Cumhuriyet’in kurucu mottosuna karşı bir tavır
almıştı. O söz konusu modelin ırkçılık ve İslam’dan uzaklaşma özellikleri taşıdığını ima ediyordu.
Umran, bu sayısında 1969’da başlayan Milli Görüş hareketini ve elbette merhum liderini kapsamlı bir
biçimde ele aldı. Dergimizin 200. sayısının o sembolik titreşimleri içinde Mili Görüş hareketine ayrılmış
olması da önemli. Türkiye’de İslamcılığın partili kaynaklarından biri olarak Milli Görüş hareketinin teorisinden
pratiğine, Türkiye ve dünya meselelerine bakışına kadar pek çok noktasını masaya yatırdığımız bu
sayının Milli Görüş hareketi etrafında geliştirilen kimi yorum biçimleri hakkında farklı bir bakışı da ortaya
koyduğunu belirtmek abartılı olmaz. Milli Görüş’ün neyi ne kadar yaptığı, amacının neresinde olduğu,
teorisi ve kadrosu gibi önemli soru(n)ların irdelendiği Burhanettin Can’ın yazısı Milli Görüş hareketinin
işlevini anlayan, hakkını teslim eden ama aynı zamanda kimi eksik noktalara da dikkat çeken önemli bir
yazı. Abdullah Yıldız, Mustafa Tekin, Serkan Yorgancılar, Quinn Mecham, Musa Çağıl ve Vahap Yaman
Erbakan’ı ve Milli Görüş’ü farklı boyutlarıyla ele aldılar. Hatıralardan sosyolojik çözümlemeye uzanan bu
yazılar hareketin politikasını, daha doğrusu dönemler içinde farklılaşan kimi politikalarını tarihsel gelişimi
içerisinde ele alıyor. Bu bakımdan ortaya konan perspektifin önemli olduğunu düşünüyoruz.
Ve üstelik öyle anlaşılıyor ki, Türkiye’yi çevreleyen koşulların kurduğu saat, şu son zamanlarda daha
hızlı çalışmaya başlamıştır.
Çoğunu kendimizin de kabul ettiği kimi eksikliklerimize rağmen en azından şevkle, zerresini esirgemediğimiz
bir çabayla bu dergiyi hazırlamış olmanın huzuruyla nice yeni sayılarda buluşmak temennisiyle.
Umran

     Editör                                                              Nisan 2011, Sayı: 200, Sayfa: 1

     Cumhuriyet dönemi partili siyasal İslami hareketin ilk lideri olarak bilinen Necmettin Erbakan geçtiğimiz Şubat ayının son günlerinde vefat etti. Onun kurduğu ve bir biçimde etkili olduğu dört parti (MNP, MSP, RP, FP) laiklik karşıtı eylemler, Anayasal düzeni yıkma ve din devleti kurma gibi iddialarla kapatıldı. Sadece Türkiye’de değil gerek Batı dünyasında gerekse Müslüman dünyada İslamcılık ekseninde siyaset yapmasıyla tanınan Erbakan’ın siyasal söylemi dönemsel farklılaşmalar olsa da Milli Görüş olarak anıldı. Diğer taraftan 40 yılı aşkın siyasi süreci bir anlamda ümmet anlayışı üzerine gelişmişti. Erbakan’ı sağcı partilerden, özellikle de milliyetçi kesimden ayıran en önemli özellik, etnik kökenlerin hepsine ümmet şuuruyla bakmasıydı. Nitekim parti yönetiminde Kürt, Arap, Balkan göçmeni, Çerkes ve Gürcülere de yer verdi; bunlar arasındaki dengeyi iyi kurdu. Erbakan’ın, dolayısıyla da başını çektiği Milli Görüş hareketinin bu anlayışı, ulus-devlet modelini sorguladığı için Cumhuriyet rejimiyle de belli anlamlarda çelişkiye düştü. Erbakan’a, aktif siyasete girdiği günden itibaren “çekince” konulmasında bu anlayışın rolü önemlidir.

     1960’ların başında sağcılık revaçtaydı. Komünizme karşı mücadele esastı ve bu da ister istemez milliyetçilik blokunun içinde yer almayı beraberinde getiriyor olsa da dünya ve Türkiye tarihinin gerçekten istisnai bir dönemi ve dönemeci olan o 1970 sonrası tarihin alabildiğine yoğun, çok yönlü ve hem görkemli hem de trajik akışı içinde bu ton git gide azalmıştır. 1991 yılında RP’nin MHP ve IDP ile yapmış olduğu seçim ittifakı, RP’nin reel olarak “milliyetçi-muhafazakâr” çizgiye yeniden kısa süreli bir dönüşü şeklinde yorumlansa da bunun söylemsel bir kaymadan ziyade bir taktik olarak okunması daha doğru olacaktır. Erbakan 1994’te Bingöl’de yaptığı konuşmasında şunları söylemişti: “Ülkenin evlatları asırlar boyu mektebe başlarken besmeleyle başladığı halde siz geldiniz, bu besmeleyi kaldırdınız. Ne koydunuz yerine? ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım. ’ Ee... Sen bunu söyleyince öbür taraftan da Kürt kökenli bir Müslüman evladı ‘Ya, öyle mi? Ben de Kürdüm, daha doğruyum, daha çalışkanım’ deme hakkını kazandı.

     ”Yukarıdaki sözlerinden dolayı merhum Erbakan, siyasi yaşamının en ağır cezasını Kürtler için aldı. RP’nin kapatılmasıyla birlikte hakkında beş yıl siyaset yasağı getirilen Erbakan, yasağın üçüncü yılında Kürtçülük ve bölücülük suçundan hem hapis hem de ömür boyu siyaset yasağına mahkûm edildi. Erbakan bu sözleriyle ulus-devlet modeli ile kurulan Cumhuriyet’in kurucu mottosuna karşı bir tavır almıştı. O söz konusu modelin ırkçılık ve İslam’dan uzaklaşma özellikleri taşıdığını ima ediyordu.

     Umran, bu sayısında 1969’da başlayan Milli Görüş hareketini ve elbette merhum liderini kapsamlı bir biçimde ele aldı. Dergimizin 200. sayısının o sembolik titreşimleri içinde Mili Görüş hareketine ayrılmış olması da önemli. Türkiye’de İslamcılığın partili kaynaklarından biri olarak Milli Görüş hareketinin teorisinden pratiğine, Türkiye ve dünya meselelerine bakışına kadar pek çok noktasını masaya yatırdığımız bu sayının Milli Görüş hareketi etrafında geliştirilen kimi yorum biçimleri hakkında farklı bir bakışı da ortaya koyduğunu belirtmek abartılı olmaz. Milli Görüş’ün neyi ne kadar yaptığı, amacının neresinde olduğu, teorisi ve kadrosu gibi önemli soru(n)ların irdelendiği Burhanettin Can’ın yazısı Milli Görüş hareketinin işlevini anlayan, hakkını teslim eden ama aynı zamanda kimi eksik noktalara da dikkat çeken önemli biryazı. Abdullah Yıldız, Mustafa Tekin, Serkan Yorgancılar, Quinn Mecham, Musa Çağıl ve Vahap Yaman Erbakan’ı ve Milli Görüş’ü farklı boyutlarıyla ele aldılar. Hatıralardan sosyolojik çözümlemeye uzanan bu yazılar hareketin politikasını, daha doğrusu dönemler içinde farklılaşan kimi politikalarını tarihsel gelişimi içerisinde ele alıyor. Bu bakımdan ortaya konan perspektifin önemli olduğunu düşünüyoruz.

     Ve üstelik öyle anlaşılıyor ki, Türkiye’yi çevreleyen koşulların kurduğu saat, şu son zamanlarda daha hızlı çalışmaya başlamıştır.

     Çoğunu kendimizin de kabul ettiği kimi eksikliklerimize rağmen en azından şevkle, zerresini esirgemediğimiz bir çabayla bu dergiyi hazırlamış olmanın huzuruyla nice yeni sayılarda buluşmak temennisiyle.

                                                                                                              Umran

 


  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353
  • Sayı: 352
  • Sayı: 351
  • Sayı: 350
  • Sayı: 349
  • Sayı: 348
  • Sayı: 347
  • Sayı: 346
  • Sayı: 345
  • Sayı: 344