Çağdaş Müslüman Düşünce Zaaflar, İmkanlar Ve Yeni Zamanlar

     Editör                                                          Ağustos 2012, Sayı: 216, Sayfa: 1

 

Müslümanların ‘çağdaş dönem’ olarak bilinen tarihsel evrede hem dini anlama hem de siyasi
düşünce bağlamında ortaya koyduğu düşüncenin temel zaafl arını (ve potansiyellerini)
tartışmak önem arz etmektedir. Müslümanların Batı (veya Modernite) ile karşılaşıp yüzleşme
çabası gösterdikleri dönemde ortaya koydukları anlama, algılama ve düşünce çabalarının tümü
çağdaş Müslüman düşünce içerisinde değerlendirilebilir. Dönemsel olarak, bu sürecin başlangıcını
farklı tarihlere kadar götürmek mümkün olmakla birlikte, süreci, özellikle ondokuzuncu
yüzyılın ikinci yarısından sonra başlatmak da mümkündür. Ancak hangi dönemi başlangıç evresi
olarak kabul edersek edelim, netice itibariyle bu tarihsel düşüncenin mahiyeti önemlidir.
Müslüman düşüncenin adlandırılması noktasında “Çağdaş Müslüman Düşünce” adını tercih
etmenin daha doğru olduğunu düşündüğümüzden “Modern İslâm Düşüncesi” ifadesini
kullanmayı uygun bulmadığımızı belirtmemiz gerekir. Burada iki nokta önem taşımaktadır:
İlki “modern” sıfatının taşıdığı ‘sorunlu’ içeriktir. Zira ‘modern’ terimi, kaçınılmaz biçimde
‘ideolojik’ mahiyeti olan bir kavramdır ve bu yüzden, Müslüman düşünceyi herhangi bir biçimde
bu terimle ilişkilendirmek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Bu nedenle, ‘zamansal açıdan
paydaşlığı’ karşılayacak ‘çağdaş’ terimini kullanmayı tercih etmek daha doğru. Bu dönemde
ortaya konulan düşünsel birikimi ‘İslâmi’ sıfatıyla değil de, ‘Müslüman’ sıfatıyla tavsif etme
nedenimiz ise, beşerin ürettiği her düşünceyi ‘İslâmi’ olarak vasıflandırmanın hatalı olduğu
yönündeki kanaati paylaşmamızdandır. Çünkü bir görüşün ‘İslâmi’ olduğunu, ancak onun
Kur’ân’a uygunluğu belirler. Müslümanların ürettiği düşünce ve pratikte ise, değişen oranlarda
hatalar bulunabileceği için, üretilen düşünceye, ‘Müslümanların ürettiği düşünce’ anlamında
‘Müslüman’ denilmesi daha uygundur.
Çağdaş Müslüman Düşüncenin mahiyetini belirleyen temel unsurlardan biri, Müslüman
kavimlerin Batı ile karşılaşması ve onunla yüzleşme arzusudur. Bu dönemin tipik özelliği ‘yenilmişlik
duygusu’nun beslediği tepkiselliktir. Çünkü Müslümanlar, bu dönemde siyasi güçlerini
neredeyse bütünüyle yitirmişlerdir. Bu ise, doğal olarak, yenilginin nedeni üzerinde yoğunlaşma
ihtiyacını doğurmuştur. Bu yoğunlaşma hali kimi zaman savunmacı bir karakterde olmuş kimi
zaman özgüvenli bir karşı çıkışa işaret etmiştir. Dönemsel etkilenmeler/etkileşimler dikkate
alındığında bugün Çağdaş Müslüman Düşünce hem bir imkana hem de zaafa işaret etmektedir.
Bir arayışı içinde barındırmasından dolayı önemli bir imkan olan bu düşünsel seyir düşünce
konularında bütünlüklü bir bakışı yetkin bir biçimde teorize edemediğinden dolayı zaaflarından
kurtulamamıştır. Bu sayımızda M. Kürşad Atalar genel olarak meselenin bu boyutuna eğiliyor.
Talal Asad, Abbas Pirimoğlu ve Miraç Can Uğur ise konuyu hem isimler üzerinden hem
de genel perspektiften ele alarak işliyorlar.
Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri farklı kalemlerden okuyabileceğimiz yazılar da Ortadoğu’da
tartışılan konuların mahiyetini kavramak bakımından önemli. Dergimizin bu sayısında ayrıca
Şakir Kocabaş’la ilgili olarak Metin Önal Mengüşoğlu’nun kaleme aldığı önemli bir yazıyı Hasan
el-Basrî konulu söyleşi izliyor. Müslüman şair Shabbir Banoobhai hakkındaki değerlendirmenin
yanında ölümünün ellinci yılında çeşitli etkinliklerle anılan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kırk yılı
aşkın bir zamandır eksik yayımlanan bir metnine bu sayımızda yer veriyoruz.
Yeni sayımızda buluşmak dileğiyle..
Umran

     Müslümanların ‘çağdaş dönem’ olarak bilinen tarihsel evrede hem dini anlama hem de siyasi düşünce bağlamında ortaya koyduğu düşüncenin temel zaaflarını (ve potansiyellerini) tartışmak önem arz etmektedir. Müslümanların Batı (veya Modernite) ile karşılaşıp yüzleşme çabası gösterdikleri dönemde ortaya koydukları anlama, algılama ve düşünce çabalarının tümü çağdaş Müslüman düşünce içerisinde değerlendirilebilir. Dönemsel olarak, bu sürecin başlangıcını farklı tarihlere kadar götürmek mümkün olmakla birlikte, süreci, özellikle on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından sonra başlatmak da mümkündür. Ancak hangi dönemi başlangıç evresi olarak kabul edersek edelim, netice itibariyle bu tarihsel düşüncenin mahiyeti önemlidir.

     Müslüman düşüncenin adlandırılması noktasında “Çağdaş Müslüman Düşünce” adını tercih etmenin daha doğru olduğunu düşündüğümüzden “Modern İslâm Düşüncesi” ifadesini kullanmayı uygun bulmadığımızı belirtmemiz gerekir. Burada iki nokta önem taşımaktadır: İlki “modern” sıfatının taşıdığı ‘sorunlu’  içeriktir. Zira ‘modern’ terimi, kaçınılmaz biçimde ‘ideolojik’ mahiyeti olan bir kavramdır ve bu yüzden, Müslüman düşünceyi herhangi bir biçimde bu terimle ilişkilendirmek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Bu nedenle, ‘zamansal açıdan paydaşlığı’ karşılayacak ‘çağdaş’ terimini kullanmayı tercih etmek daha doğru. Bu dönemde ortaya konulan düşünsel birikimi ‘İslâmi’ sıfatıyla değil de, ‘Müslüman’ sıfatıyla tavsif etme nedenimiz ise, beşerin ürettiği her düşünceyi ‘İslâmi’ olarak vasıflandırmanın hatalı olduğu yönündeki kanaati paylaşmamızdandır. Çünkü bir görüşün ‘İslâmi’ olduğunu, ancak onun Kur’ân’a uygunluğu belirler. Müslümanların ürettiği düşünce ve pratikte ise, değişen oranlarda hatalar bulunabileceği için, üretilen düşünceye, ‘Müslümanların ürettiği düşünce’ anlamında ‘Müslüman’ denilmesi daha uygundur.

     Çağdaş Müslüman Düşüncenin mahiyetini belirleyen temel unsurlardan biri, Müslüman kavimlerin Batı ile karşılaşması ve onunla yüzleşme arzusudur. Bu dönemin tipik özelliği ‘yenilmişlik duygusu’nun beslediği tepkiselliktir. Çünkü Müslümanlar, bu dönemde siyasi güçlerini neredeyse bütünüyle yitirmişlerdir. Bu ise, doğal olarak, yenilginin nedeni üzerinde yoğunlaşma ihtiyacını doğurmuştur. Bu yoğunlaşma hali kimi zaman savunmacı bir karakterde olmuş kimi zaman özgüvenli bir karşı çıkışa işaret etmiştir. Dönemsel etkilenmeler/etkileşimler dikkate alındığında bugün Çağdaş Müslüman Düşünce hem bir imkana hem de zaafa işaret etmektedir. Bir arayışı içinde barındırmasından dolayı önemli bir imkan olan bu düşünsel seyir düşünce konularında bütünlüklü bir bakışı yetkin bir biçimde teorize edemediğinden dolayı zaaflarından kurtulamamıştır. Bu sayımızda M. Kürşad Atalar genel olarak meselenin bu boyutuna eğiliyor. Talal Asad, Abbas Pirimoğlu ve Miraç Can Uğur ise konuyu hem isimler üzerinden hemde genel perspektiften ele alarak işliyorlar.

    Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri farklı kalemlerden okuyabileceğimiz yazılar da Ortadoğu’da tartışılan konuların mahiyetini kavramak bakımından önemli. Dergimizin bu sayısında ayrıca Şakir Kocabaş’la ilgili olarak Metin Önal Mengüşoğlu’nun kaleme aldığı önemli bir yazıyı Hasanel-Basrî konulu söyleşi izliyor. Müslüman şair Shabbir Banoobhai hakkındaki değerlendirmenin yanında ölümünün ellinci yılında çeşitli etkinliklerle anılan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kırk yılı aşkın bir zamandır eksik yayımlanan bir metnine bu sayımızda yer veriyoruz.

     Yeni sayımızda buluşmak dileğiyle...

                                                                                                              Umran

 


  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353
  • Sayı: 352
  • Sayı: 351
  • Sayı: 350
  • Sayı: 349
  • Sayı: 348