Post-Osmanlı Coğrafyasında Kriz

 

2010 yılı sonunda Tunus’ta başlayıp Arap dünyasının büyük kısmına yayılan kitlesel hareketliliğin
meydana getirdiği umut Suriye’de Beşar Esed rejiminin devrilmesine yönelik sürecin tıkanması,
Mısır’da seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye yönelik darbe girişimi ve Libya’daki siyasal kriz
sonrasında yerini kaosa terk etmiş gözüküyor. Soğuk Savaş döneminin siyasal ve iktisadi ortamında
ortaya çıkan ve o dönemin refleksleriyle hareket eden rejimlere karşı halkların biriktirdiği öfkenin
dışa vurumu olan bu ayaklanmalar Ortadoğu’nun geleceğinin, geçmişin aksine çok farklı bir boyutta
şekilleneceğinin sinyallerini vermekteydi.
Ortadoğu’daki değişim sürecini frenleyen, genellikle de raydan çıkarmaya çalışan ve bunda önemli
ölçüde başarılı olan Suudi Arabistan Kralı Abdullah, Arap Uyanışı’nın heyecanını koruduğu günlerde
katıldığı bir toplantıda ABD’li dostlarına bölgede değişimin bir anda gerçekleşemeyeceğini ilettiklerini
ancak ABD’li dostlarının bölge gerçekleriyle yüzleşmek istemediklerini söylemişti.
Gelinen noktada IŞİD’i Arap Uyanışı sürecinin dışında değerlendirmek sağlıklı bir analiz yapılmasını
engelleyecektir. Bu bağlamda Arap dünyasındaki değişimlerin/ayaklanmaların dinamiğinin sağlıklı bir
biçimde okunmadığı da söylenebilir. Bu ayaklanmaların bir zihniyeti, bazen ideolojisi de olmakla birlikte
aslında hepsinin ortak özelliği, ortaya çıktıkları ülkelerdeki hükümetlerin meşruiyet sorunuydu.
Yemen, Mısır, Suriye ve Bahreyn bu açıdan ele alınabilecek özellikler taşımaktadır. Öte yandan Mısırlı
yazar Fehmi Hüveydi’nin IŞİD’in kısa sürede yıldızının parlamasının kime yaradığını sorgulamasını da
yabana atmamak gerekir. Ona göre, bu örgüt üzerinden Arap Uyanışı sürecinde İslâmcı hareketlerin
ilerleyişine karşı güçlü bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Arap Uyanışı’nın umudunu ayakta tutan Tunus’ta Suriye ya da Mısır örneğinde olduğu gibi
ordunun rejimden ya da rejim sonrası süreçte İslâmcı muhalefete karşı tavır alması gibi bir durumun
Tunus’ta gerçekleşmemesinde rol oynayan başlıca faktör, Tunus siyasal hayatının kurumsallaşan
geleneğidir. Rejimi koruyan güçlü bir ordu imajının yokluğu, rejimin karşılaştığı kitlesel ayaklanmada
Bin Ali yönetiminin sonunu kolaylıkla getirmiş ve muhalifler geçiş sürecini yürütürken de generallerin
yoğun baskısından uzak şekilde bu süreci devam ettirmeye çalışmışlardır.
Diğer taraftan tarihsel süreç incelendiğinde ABD’nin bugün bölgedeki pozisyonunun İkinci Büyük
Savaş’ın ardından İngiltere’nin pozisyonuyla benzerlikler gösterdiği söylenebilir. ABD’nin süper güç
olarak varlığını devam ettirebilmesi için orta ve uzun vadede ekonomik direncinin yükseltilmesi ve
Asya-Pasifik bölgesinde daha aktif olması gerektiğine inanan Barac Obama yönetiminin bölge politikası
aslında bölgede dağılmakta olan ABD hegemonyasının göstergeleri. Bölge ülkeleri arasında
yaşanan kısa ve orta vadeli uzlaşmazlıklar ABD’nin boşalttığı güç merkezlerini doldurma savaşımının
uzantıları. Ancak bölgesel aktörler bu süreci tam manasıyla içselleştirmiş değiller. Türkiye bu süreçte
gerek bölge ülkeleri gerekse küresel güçlerin aksine haksızlıklar karşısında sesini çıkaran ve mazlumların
yanında olan bir anlayışı öne çıkardı. Ne var ki, ahlaki politikalar, doğru hesaplanmadığı ve
ülkenin gücüne paralel hareket edilmediği zaman ülkelerin gücünü aşar ve onların tesirini günden
güne tüketme riskini içinde barındırır. Türkiye’nin, özellikle son 4-5 yıldır bölgeyi kendi ahlaki yaklaşımı
çerçevesinde tanzim edebileceğini düşünerek hareket ettiği bir gerçek. Dolayısıyla aslında
Ortadoğu’da pek de gücüyle orantılı bir dış politika izlemiyor. Müesses nizamdan ziyade Arap sokağının
sesine kulak veren bu yaklaşımın önümüzdeki on yıllarda farklı, belki de kalıcı bir etki meydana
getireceği umulabilir.
Ramazan ayının İslâm âleminin derlenip toparlanmasına vesile olmasını, bayramın da barış,
sükunet ve kardeşliği getirmesini Rabbimizden temenni ederiz.
Yeni sayımızda buluşmak temennisiyle...

 

EDİTÖR                                                 Temmuz 2014, Sayı:239, Sayfa:1

2010 yılı sonunda Tunus’ta başlayıp Arap dünyasının büyük kısmına yayılan kitlesel hareketliliğin meydana getirdiği umut Suriye’de Beşar Esed rejiminin devrilmesine yönelik sürecin tıkanması, Mısır’da seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye yönelik darbe girişimi ve Libya’daki siyasal kriz sonrasında yerini kaosa terk etmiş gözüküyor. Soğuk Savaş döneminin siyasal ve iktisadi ortamında ortaya çıkan ve o dönemin refleksleriyle hareket eden rejimlere karşı halkların biriktirdiği öfkenin dışa vurumu olan bu ayaklanmalar Ortadoğu’nun geleceğinin, geçmişin aksine çok farklı bir boyutta şekilleneceğinin sinyallerini vermekteydi. Ortadoğu’daki değişim sürecini frenleyen, genellikle de raydan çıkarmaya çalışan ve bunda önemli ölçüde başarılı olan Suudi Arabistan Kralı Abdullah, Arap Uyanışı’nın heyecanını koruduğu günlerde katıldığı bir toplantıda ABD’li dostlarına bölgede değişimin bir anda gerçekleşemeyeceğini ilettiklerini ancak ABD’li dostlarının bölge gerçekleriyle yüzleşmek istemediklerini söylemişti. Gelinen noktada IŞİD’i Arap Uyanışı sürecinin dışında değerlendirmek sağlıklı bir analiz yapılmasını engelleyecektir. Bu bağlamda Arap dünyasındaki değişimlerin/ayaklanmaların dinamiğinin sağlıklı birbiçimde okunmadığı da söylenebilir. Bu ayaklanmaların bir zihniyeti, bazen ideolojisi de olmakla birlikte aslında hepsinin ortak özelliği, ortaya çıktıkları ülkelerdeki hükümetlerin meşruiyet sorunuydu. Yemen, Mısır, Suriye ve Bahreyn bu açıdan ele alınabilecek özellikler taşımaktadır. Öte yandan Mısırlı yazar Fehmi Hüveydi’nin IŞİD’in kısa sürede yıldızının parlamasının kime yaradığını sorgulamasını da yabana atmamak gerekir. Ona göre, bu örgüt üzerinden Arap Uyanışı sürecinde İslâmcı hareketlerin ilerleyişine karşı güçlü bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Arap Uyanışı’nın umudunu ayakta tutan Tunus’ta Suriye ya da Mısır örneğinde olduğu gibi ordunun rejimden ya da rejim sonrası süreçte İslâmcı muhalefete karşı tavır alması gibi bir durumun Tunus’ta gerçekleşmemesinde rol oynayan başlıca faktör, Tunus siyasal hayatının kurumsallaşan geleneğidir. Rejimi koruyan güçlü bir ordu imajının yokluğu, rejimin karşılaştığı kitlesel ayaklanmada Bin Ali yönetiminin sonunu kolaylıkla getirmiş ve muhalifler geçiş sürecini yürütürken de generallerin yoğun baskısından uzak şekilde bu süreci devam ettirmeye çalışmışlardır. Diğer taraftan tarihsel süreç incelendiğinde ABD’nin bugün bölgedeki pozisyonunun İkinci Büyük Savaş’ın ardından İngiltere’nin pozisyonuyla benzerlikler gösterdiği söylenebilir. ABD’nin süper güç olarak varlığını devam ettirebilmesi için orta ve uzun vadede ekonomik direncinin yükseltilmesi ve Asya-Pasifik bölgesinde daha aktif olması gerektiğine inanan Barac Obama yönetiminin bölge politikası aslında bölgede dağılmakta olan ABD hegemonyasının göstergeleri. Bölge ülkeleri arasında yaşanan kısa ve orta vadeli uzlaşmazlıklar ABD’nin boşalttığı güç merkezlerini doldurma savaşımının uzantıları. Ancak bölgesel aktörler bu süreci tam manasıyla içselleştirmiş değiller. Türkiye bu süreçte gerek bölge ülkeleri gerekse küresel güçlerin aksine haksızlıklar karşısında sesini çıkaran ve mazlumların yanında olan bir anlayışı öne çıkardı. Ne var ki, ahlaki politikalar, doğru hesaplanmadığı ve ülkenin gücüne paralel hareket edilmediği zaman ülkelerin gücünü aşar ve onların tesirini günden güne tüketme riskini içinde barındırır. Türkiye’nin, özellikle son 4-5 yıldır bölgeyi kendi ahlaki yaklaşımı çerçevesinde tanzim edebileceğini düşünerek hareket ettiği bir gerçek. Dolayısıyla aslında Ortadoğu’da pek de gücüyle orantılı bir dış politika izlemiyor. Müesses nizamdan ziyade Arap sokağının sesine kulak veren bu yaklaşımın önümüzdeki on yıllarda farklı, belki de kalıcı bir etki meydana getireceği umulabilir. Ramazan ayının İslâm âleminin derlenip toparlanmasına vesile olmasını, bayramın da barış, sükunet ve kardeşliği getirmesini Rabbimizden temenni ederiz. Yeni sayımızda buluşmak temennisiyle...

 


  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353
  • Sayı: 352
  • Sayı: 351
  • Sayı: 350
  • Sayı: 349
  • Sayı: 348