EDİTÖR Haziran 2014, Sayı:238, Sayfa:1
“Bir kömür/ Bin ömür/ Kül değil/Gül ölür” diyordu Ali Emre. Türkiye mayıs ayında yürekleri sızlatan biracıyı yaşadı. Soma’da bir kömür ocağında meydana gelen olay, netice itibariyle resmi rakamlara göre 301 canın aramızdan ayrılmasına sebep oldu. Allah hepsine rahmet etsin. Facia, an itibarıyla Türkiye’deki ölümlü kazaların en büyüğü haline geldi. Türkiye’nin madenlerde gerçekleşen kazalarda ilk sırayı çekmesinin aşırı büyüme hırsından taşeronlaşmaya birçok sebebi var. Ancak bu sebeplerin başında denetimsizlik geliyor. Acaba, Soma kömür ocaklarında gerekli güvenlik önlemleri alınmış olsaydı, denetimler kâğıt üzerinde değil de gerçekten tam olarak yapılmış olsaydı, daha önce can kayıplarıyla sonuçlanan maden kazalarından ders alınmış olsaydı, Allah’ın bir başka kaderine yani can kayıplarının sıfıra yakın olacağı bir takdir-i ilahiye nail olunmaz mıydı? Şüphesiz takdir Allah’ındır ama tedbir de görevimizdir. Türkiye’ de kömür düşük kalorilidir, dolayısıyla verimsizdir ve maliyetler yüksektir. Bütün kömür kaynaklarını kullanma gibi bir politika benimsendiği için de maalesef şirketlerin maliyetlerden yapacağı kesintilere göz yumulabiliyor. Akhisar’da, Soma’da, Kırkağaç’ta, Kınık’ta, Savaştepe’de insanların hayatı bu madenler. Sağcısı, solcusu, Alevi’si, Sünni’si, Türk’ü, Kürd’ü beraber çalışıyorlar, beraber ölüyorlar, beraber sömürülüyorlar. Hepsinin dertleri ve sorunlarının benzer olduğu görülüyor. Bir daha bu kazanın yaşanmamasını istiyorlar. Gerekli denetimlerin sağlıklı bir şekilde yapılmasını istiyorlar. Kalan yetimlere sahip çıkılmasını istiyorlar. O madenden sağ çıkan işçiler tekrar madene girmek istemiyorlar. Alternatif bir istihdam sağlanmasını talep ediyorlar. Öte yandan madenciliğin yüksek istihdam kapasitesi nedeni ile işsizliği emmede oynadığı önemli rol de bu meselede özel öneme sahiptir. Madencilik sektöründe yaklaşık 120.000 kişinin çalıştığı tahmin edilmektedir. Madencilik istihdam ağırlıklı bir sektördür. Sektörde çalışan 1 kişi diğer yan sektörlerde çalışan 12 kişiye istihdam sağlamaktadır. Türkiye’de işsizliğin önlenmesi için yeni istihdam alanlarının yaratılması zorunludur. Bunun için de en önemli sektörlerden biri madenciliktir. Özellikle riskli işlerde sanırım düşünülecek ve uygulanması gereken en başta gelen husus; iş güvenliği ve işçi sağlığı üzerine olan güvenliktir. Bir işten ya da yapılan işin kazancından ziyade en önemli konu; iş ve işçi güvenliği konusudur. İş yerinde iş ve işçi güvenliği konusunda özellikle kapitalist zihniyetli yatırımcılar, üreteceği meta konusunda maliyet hesabı yaparlarken malın çokça üretilmesini değil en başta işçinin hayatını ve sağlığını düşünmek zorundadır. Türkiye gibi neoliberalizme erken geçip geç yol alan, sadece belli sahalarda vitrin, tüketim, imaj gibi dar ama gözde alanlara yüksek maliyet çıkaran ülkelerde alt yapı sektörlerinde çalışanlar büyük sıkıntı çekmektedirler. “Güvenlik” sistemleri de neoliberal iktisadın alanına girmesine rağmen Türkiye’de hâlâ yer bulmamıştır. Neoliberal politikaları uygulama, Müslüman ülkelerde bunun taşıyıcılığını yapma gibi misyonlar, Soma ile birlikte ciddi olarak sorgulanır hale gelmiş durumda. Daha önemlisi sadece ağır iş kollarında çalışanların değil, AVM’lerde, taşeronda uzun saatler çalışıp, sabah 10 gece 10 arasında mesai yapıp, ailesi ve çocuklarıyla bağları zayıflayan bir düzenin de sınırlarına gelmiş durumda. O yüzden bu olaylar yaşadığımız hayat üstüne ciddi olarak düşünmemizi sağlamazsa çok daha yakıcı ve yıkıcı gelişmelerle karşılaşmak kaçınılmaz olacaktır. İmdi, Soma maden ocağındakilerin ülke yöneticilerine, siyasetçilere, iş adamlarına, yetkili ve yetkisiz tüm duyarlı çevrelere verdikleri dersleri çok iyi okumalı ve üzerimize düşenleri hakkıyla yerine getirmeliyiz. Öncelikle Soma maden ocağında ve ocaklarında alınması gereken güvenlik tedbirlerinin yetersiz olduğu, hayatını kaybeden 301 işçi ile çok acı bir şekilde ortaya çıkmıştır. Burada hiç kimse, ihmalleri, tedbirsizlikleri, “maliyet düşürme” adına emeği ucuza kapatan ve nice canları hiçe sayan “haram yiyici” mantığı görmezden gelemez ve işlenen cinayetin üzerini “kader” diyerek örtemez! Dolayısıyla bu ateşin hepimizi yakacağının şuuruyla hareket etmeli, Hesap gününü akılda tutarak yaşananların hesabının takipçisi olmalıyız! “Ey müminler, kendinizin, ana-babanızın ve akrabalarınızın aleyhinde bile olsa, adalete sıkı sıkıya bağlı kalınız ve Allah için şahitlik ediniz. Haklarında şahitlik ettiğiniz kimseler ister zengin, ister fakir olsunlar, Allah kendilerine herkesten daha yakındır. O halde nefsinizin arzusuna uyarak doğruluktan sapmayınız. Eğer kaypaklık eder, ya da şahitlik yapmaktan kaçınırsanız, kuşku yok ki, Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa/135) Hidayet rehberi Kur’ân’ın inmeye başladığı, rahmet ve saadet ayı Ramazan-ı Şerif’in İslâm dünyası ve insanlık için hayırlara, barışa vesile olması dualarımızla yeni sayımızda buluşmak üzere...