Statükoyu Koruma İçgüdüsü

     Editör                                                           Ağustos 2010, Sayı: 192, Sayfa: 1

 

Türkiye’de son yıllarda hem dış politika hem de iç politika bakımından ciddi değişimler ve kırılmalar
yaşanıyor. Gerçeklik boyutu olan gelişmeler kadar sanal boyutu olan gelişmeler de bir biçimde
konuşuluyor. ‹nsanlar bu gelişmeler içinde konumlarını tahkim ediyorlar. Aslında bunda şaşılacak
bir şey yok. Zaten bir çelişkiler ülkesinde yaşıyoruz. Bu nedenle ülkede çelişkiler ürüyor ve bunlar
sürüyor. AKP iktidarı olmasaydı da çelişkiler ve değişim farklı şekillerde var olabilirdi.
Son birkaç yıldır siyasi anlamda sıcak bir yaz daha geçiriyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin kısmi iptaline
rağmen engelli koşusuna devam eden anayasa değişiklik paketi, 12 Eylül’ün otuzuncu yılında yine
bir 12 Eylül günü, 26 maddelik değişiklik paketi halkın önüne gidiyor. Paket, geçerli oyların çoğunu alırsa
yürürlüğe girecek. Pakete ilişkin, bir tarafta ‘hayır’, diğer tarafta ‘evet’ cephesi şimdiden oluştu. ‘Hayır’
cephesinde CHP, MHP ve BDP’nin yanına yüksek yargı da eklendi. AKP’nin başını çektiği ‘evet’ cephesinde
ise SP, BBP gibi partiler yer alıyor. ‘Evet’ ve ‘hayır’ cephesini oluşturan partiler, teşkilatlarına yönelik
salon toplantılarıyla başlama vuruşunu yaptı. Medyada da evet ve hayır eksenleri oluştu. Mitinglerle
ve yazılarla herkes kendi haklılığını anlatmaya çalışıyor..
Referandumda ‘Evet’ çıkarsa genel olarak şu değişiklikler yaşanacak: Anayasa Mahkemesi, 11 kişiden
oluşuyordu, yeni yapıya göre bu 17’ye çıkartılıyor. Paketteki değişikliğe göre artık TBMM de mahkemeye
Batı’da olduğu gibi üye gönderecek. 14 üyeyi ise Cumhurbaşkanı, gösterilen adaylar arasından seçecek.
Anayasa’nın 145. maddesindeki değişikliğe göre askeri mahkemelerin görev alanı, asker kişiler tarafından
işlenen suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine işledikleri suçlarla sınırlandırılıyor. Devletin güvenliğine,
anayasal düzene karşı işlenen suçlar ise adliye mahkemelerinde görülecek. Yani Ergenekon davası
ya da buna benzer bir soruşturma askeri mahkemeye taşınamayacak, dava sivil mahkemede görülecek.
Anayasa’nın 125. maddesine göre idarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine tabi; ancak bu
maddede iki tane istisna öngörülmüş: Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askeri
Şura kararları... Yıllardır ordudan çeşitli nedenler ileri sürülerek ihraç edilen hiçbir askeri personel, ‘hak
arama hürriyeti ve savunma hakkını’ kullanamadı. 27 Mayıs darbesinden sonra 230’dan fazlası general
olmak üzere binlerce subay, 12 Eylül’den sonra ise binlerce subay ve astsubay ordudan ihraç edildi. Paket
ile YAŞ kararlarına yargı denetimi getiriliyor. Anayasa’nın geçici 15. maddesi 12 Eylül darbecilerini,
onların tercihi ile oluşan Danışma Meclisi üyelerini ve Milli Güvenlik Konseyi’nin işbaşına getirdiği
hükümetleri yargılanamaz ve hesap sorulamaz hâle getirdi. Paketteki değişiklikle artık darbeciler de
yargılanabilecek. HSYK’nın yapısı daha geniş bir temsil kabiliyetine sahip olacak, yargı camiasının tümü
sürece dâhil edilecek vs..
Türkiye’yi tartışırken, genelde anayasa değişikliklerine kilitlenen ve referandum sürecine tümüyle
angaje olan bir dil gün geçtikçe yaygınlaşmakta. Bu nedenle referanduma giden değişikliklerin ne getirdiği
veya ne götürdüğünü tam anlamıyla, bütün boyutlarıyla konuşamıyoruz. Tanzimat’tan bugüne süren
Batı’yı referans alma durumunu aşikar kılan maddelere ilişkin olarak -örneğin pozitif ayrımcılık ve çocukların
devletleştirilmesi gibi konularda- hakkaniyetli değerlendirmelerin yapılamayışı bu bağlamda anılabilir.
Öte yandan anayasa değişiklik paketi yanında Türkiye’de yapısal sorunları da tartışabilmek gerekiyor.
Örneğin yoksulluk ve işsizlikle mücadelede çaresizlik hissediliyor. Liberal ve neoliberal ideoloji
ekseninde yaşanan bu gelişmeleri anlamlandırabilecek ve çözebilecek bir ufka sahip olmak çok önemli.
Türkiye’nin dış politika açılımları üzerinde dururken Kürt sorununda açılımın tıkandığı gözleniyor. PKK
ile mücadelede sık sık yöntem değişiklikleri gündeme geliyor. Doksanlı yılların askeri çözümleri ısıtılarak
tekrar uygulatılmak isteniyor. Yapısal sorunlarla yüzleşmek ve bunları çözmek için daha esaslı bir anlayışla
hareket etmek gerekiyor.
Rahmet ve bereket ayı Ramazan’ın yaşadığımız hayat üzerinde düşünme ve yapısal sorunlarımız karşısında
yeni bir anlayışı ortaya koyma çabamızın belirginleştiği bir zaman dilimi olması dileğiyle.
Umran

     Türkiye’de son yıllarda hem dış politika hem de iç politika bakımından ciddi değişimler ve kırılmalar yaşanıyor. Gerçeklik boyutu olan gelişmeler kadar sanal boyutu olan gelişmeler de bir biçimde konuşuluyor. İnsanlar bu gelişmeler içinde konumlarını tahkim ediyorlar. Aslında bunda şaşılacak bir şey yok. Zaten bir çelişkiler ülkesinde yaşıyoruz. Bu nedenle ülkede çelişkiler ürüyor ve bunlar sürüyor. AKP iktidarı olmasaydı da çelişkiler ve değişim farklı şekillerde var olabilirdi.

     Son birkaç yıldır siyasi anlamda sıcak bir yaz daha geçiriyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin kısmi iptaline rağmen engelli koşusuna devam eden anayasa değişiklik paketi, 12 Eylül’ün otuzuncu yılında yine bir 12 Eylül günü, 26 maddelik değişiklik paketi halkın önüne gidiyor. Paket, geçerli oyların çoğunu alırsa yürürlüğe girecek. Pakete ilişkin, bir tarafta ‘hayır’, diğer tarafta ‘evet’ cephesi şimdiden oluştu. ‘Hayır’ cephesinde CHP, MHP ve BDP’nin yanına yüksek yargı da eklendi. AKP’nin başını çektiği ‘evet’ cephesinde ise SP, BBP gibi partiler yer alıyor. ‘Evet’ ve ‘hayır’ cephesini oluşturan partiler, teşkilatlarına yönelik salon toplantılarıyla başlama vuruşunu yaptı. Medyada da evet ve hayır eksenleri oluştu. Mitinglerle ve yazılarla herkes kendi haklılığını anlatmaya çalışıyor..

     Referandumda ‘Evet’ çıkarsa genel olarak şu değişiklikler yaşanacak: Anayasa Mahkemesi, 11 kişiden oluşuyordu, yeni yapıya göre bu 17’ye çıkartılıyor. Paketteki değişikliğe göre artık TBMM de mahkemeye Batı’da olduğu gibi üye gönderecek. 14 üyeyi ise Cumhurbaşkanı, gösterilen adaylar arasından seçecek. Anayasa’nın 145. maddesindeki değişikliğe göre askeri mahkemelerin görev alanı, asker kişiler tarafından işlenen suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine işledikleri suçlarla sınırlandırılıyor. Devletin güvenliğine, anayasal düzene karşı işlenen suçlar ise adliye mahkemelerinde görülecek. Yani Ergenekon davasıya da buna benzer bir soruşturma askeri mahkemeye taşınamayacak, dava sivil mahkemede görülecek. Anayasa’nın 125. maddesine göre idarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine tabi; ancak bu maddede iki tane istisna öngörülmüş: Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askeri Şura kararları... Yıllardır ordudan çeşitli nedenler ileri sürülerek ihraç edilen hiçbir askeri personel, ‘hak arama hürriyeti ve savunma hakkını’ kullanamadı. 27 Mayıs darbesinden sonra 230’dan fazlası general olmak üzere binlerce subay, 12 Eylül’den sonra ise binlerce subay ve astsubay ordudan ihraç edildi. Paketi le YAŞ kararlarına yargı denetimi getiriliyor. Anayasa’nın geçici 15. maddesi 12 Eylül darbecilerini, onların tercihi ile oluşan Danışma Meclisi üyelerini ve Milli Güvenlik Konseyi’nin iş başına getirdiği hükümetleri yargılanamaz ve hesap sorulamaz hâle getirdi. Paketteki değişiklikle artık darbeciler de yargılanabilecek. HSYK’nın yapısı daha geniş bir temsil kabiliyetine sahip olacak, yargı camiasının tümü sürece dâhil edilecek vs..

     Türkiye’yi tartışırken, genelde anayasa değişikliklerine kilitlenen ve referandum sürecine tümüyle angaje olan bir dil gün geçtikçe yaygınlaşmakta. Bu nedenle referanduma giden değişikliklerin ne getirdiği veya ne götürdüğünü tam anlamıyla, bütün boyutlarıyla konuşamıyoruz. Tanzimat’tan bugüne süren Batı’yı referans alma durumunu aşikar kılan maddelere ilişkin olarak -örneğin pozitif ayrımcılık ve çocukların devletleştirilmesi gibi konularda- hakkaniyetli değerlendirmelerin yapılamayışı bu bağlamda anılabilir.

     Öte yandan anayasa değişiklik paketi yanında Türkiye’de yapısal sorunları da tartışabilmek gerekiyor. Örneğin yoksulluk ve işsizlikle mücadelede çaresizlik hissediliyor. Liberal ve neoliberal ideoloji ekseninde yaşanan bu gelişmeleri anlamlandırabilecek ve çözebilecek bir ufka sahip olmak çok önemli. Türkiye’nin dış politika açılımları üzerinde dururken Kürt sorununda açılımın tıkandığı gözleniyor. PKK ile mücadelede sık sık yöntem değişiklikleri gündeme geliyor. Doksanlı yılların askeri çözümleri ısıtılarak tekrar uygulatılmak isteniyor. Yapısal sorunlarla yüzleşmek ve bunları çözmek için daha esaslı bir anlayışla hareket etmek gerekiyor.

     Rahmet ve bereket ayı Ramazan’ın yaşadığımız hayat üzerinde düşünme ve yapısal sorunlarımız karşısında yeni bir anlayışı ortaya koyma çabamızın belirginleştiği bir zaman dilimi olması dileğiyle.

                                                                                                             Umran

 

 


  • Sayı: 364
  • Sayı: 363
  • Sayı: 362
  • Sayı: 361
  • Sayı: 360
  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353