Editör Mart 2011, Sayı: 199, Sayfa: 1
İslam’ın ve Müslümanların aşağılandığı, horlandığı tarihsel ve siyasal sürecin adı olan 28 Şubat darbesinin on dördüncü yılında darbenin birinci muhatabı olan dönemin Refah Partisi genel başkanı ve 54. hükümetin başbakanı Necmettin Erbakan 28 Şubat’tan bir gün önce vefat etti. Kendisine Allah’tan rahmet diliyoruz.
Erbakan aynı zamanda Amerikan emperyalizmine ve Siyonizm’e karşı tavır geliştirme konusunda da büyük katkıları olmuş, bu yüzden de sadece yerli zalimlerin değil, uluslararası emperyalist çevrelerin de nefretini kazanmıştır. Ümmet coğrafyasının farklı bölgelerinde faaliyet yürüten İslami hareketlerle de yakın ilişkiler geliştirmeyi önemseyen bir lider olarak Erbakan, Ortadoğu’da yeni gelişmelerin yaşandığı bir tarihte vefat etti. Bugünlerde dünyanın gündeminde Ortadoğu’daki gelişmeler var. Gelişmeleri yorumlarken çeşitli bakış açılarının öne çıktığı görülmekte. Müslümanların yoğun olarak yaşadığı ülkelerde yaşanan gelişmelerin ardında şu ya da bu biçimde ABD’nin dolayısıyla da Batılı güçlerin bulunduğu; bu gelişmelerin sonunda kimi yerlerde diktatörlerin gideceği kimi yerler de ise bunun bir biçimde yumuşatılacağı ilk elde ifade edilenler. Bunun akabinde ise Müslüman halkların küresel kapitalizmin bayraklaştırdığı liberal değerlerle toplumların Batılı değerlere daha çabuk adapte edileceği öne çıkan yorumlardan biri.
Bunca yaşanan tecrübeden sonra kolayca haksızlık olarak nitelenemeyecek olan bu konular üzerinde sağlıklı düşünsel tartışmalar yapmak önemli. Muhtemel geleceğe ilişkin endişelerimizi dile getirirken, önce İslam coğrafyalarındaki halkların ortaya koyduğu iradenin sebeplerini hakkı teslim etmek açısından konuşmak gerekir. Aslında bunu yaptığımızda, bizim kadar modernize olmamış, İslam kültürüyle irtibatı yoğun bu coğrafyaların sözü geçen liberal kavramlarıda bu bağlamda tartışacakları da akıldan çıkarılmamalı.
Müslümanların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde özellikle yakın dönemde elde edilen neticelerin küresel kapitalizmin lütfu mu, yoksa bilinçli kesimlerin mücadelesini verdikleri hususların Müslüman halklar nezdinde kabulü, onların değişim/dönüşüm noktasındaki iradelerine yönelik etkinin neticeleri mi olduğunun tartışması yapılırken bölgede bir biçimde isyan eden toplumların kazanımlarını abartma tehlikesi kadar bu kazanımları hafife alma tehlikesine karşıda uyanık olmak gerekmektedir. Şu süreçte “demokratik ortamların” geliştirilmesi diktatörlük gibi insanların hiçbir biçimde konuşamadığı toplumlara nazaran tercih edilebilir bir durum olarak öne çıkmaktadır.
Yaşadığımız çağ ve Ortadoğu yepyeni gelişmelere gebedir. Bu ay, Ortadoğu’daki gelişmeleri merkeze alan bir sayı ile karşınızdayız. Cevat Özkaya, Ömer Buçukçu, Reza Aslan, James Traub ve Ömer Behram Özdemir yazılarıyla yaşananları analiz ettiler. El-Cezire televizyonunun Doha’daki merkezinde gazetecilik ve medya stajını tamamlayan Sabah gazetesi bünyesinde yayın yapan www.usasabah.com adresinde Ortadoğu ve İslam dünyası merkezli yazılar yazan Taha Kılınç’la yaşanmakta olan gelişmeleri irdeleyen önemli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Umran’ın bu sayısında yer alan bir diğer söyleşi de 28 Şubat sürecinde yaşananların medyaya düşen kısmına ilişkin ortaya çıkarılması gereken çok fazla şeyden biri olarak öne çıkan Arena programı özelinde Nuraydın Arıkan’la yapılmış olan söyleşi, gücün medyasının gerçekleri nasıl çarpıttığını bütün boyutlarıyla ortaya koymakta.
Yeni sayımızda buluşmak temennisiyle...
Umran