Umran'dan

 

OsmanlI’dan günümüze değin, halk hiçbir zaman gerçek anlamda
“İktidarın ortağı” olmadı. 75. yıldönümü tantana ve
şa’şa’a içinde kutlanan Cumhuriyet’in ilanına, seçimlerin belli
aralıklarla yapılmasma, siyasal partilerin, derneklerin... varhğına
rağmen, "İktidar” (hükümet ve siyasi mekanizma değil)
hep malum seçkin azınlığın elinde kaldı.
OsmanlI döneminde padişahların giderek zayıflayan mutlalt
otoriteleri ile Seyfiye-Kalemiye-İlmiye triosu arasmdaki hassas
dengelerin şekillendirdiği iktidar denidemi, Cumhuriyet döneminde
de pek değişmemiştir. Seyfiye’nin Osmanh’dan tevarüs
eden hem askeri hem de idari fonksiyonu, ihtilaller ve postmodern
darbeler süreci ile ayan-beyan ortadadır. Bürokratik
mekanizmaların (atanmışların) halkın oylarıyla işbaşına gelenleri
(seçilmişleri) nasıl etkisiz ve yetkisiz hale getirdiklerini
hep birlikte gördük. Cumhuriyet aydınlan ise halkın iradesini
dışlayan, hatta iptal eden gelişmeleri onaylayıp meşrulaştırma
(fetvâ mal^amlığı) görevini doğrusu başarıyla(!) ifa ettiler
Cumhuriyet döneminde devlet gücünü ellerinde tutan “iktidar
seçkinleri”ne bir yenisi daha eklendi: devlet eliyle oluşturulup
güçlendirilen ticaret ve Sanayi burjuvazisi... Şimdilerin
moda deyimiyle kartelci sermaye, medya’dan siyasete, bürokrasiden
mafya’ya kadar en vahşi iktidar ayağı haline gelmiş
gözüküyor.
Ülkenin kaderine kimsejâ ortak etmeden hükmetme mücadelesini
en fütursuz ve iğrenç yöntemlerle sürdüren iktidar
baronlan toplumu kuşatan topyekün bir kirliliğin de yegane
müsebbibi bulunuyorlar.
Ümran bu sayısında, “İktidar seçkinleri”nin “kirli” egemenlilderinin
sosyolojik ve tarihsel temellerini sorguluyor.
Bu bağlamda M. Emin GÖKSU, “Seçkinler Kuramı”ndan
yola çıkarak Türkiye’deki siyasal yapıyı tahlil ediyor. Yıldırım
CANOĞLU ise “Kirlenme”nin yukarıdan aşağıya zihinlerden
başlayarak tüm alanları kuşattığına dikkat çekiyor Abdullah
YILDIZ ise, iktidar seçkinlerinin, her muhalefeti “hainlik”le
damgalayıp susturmak suretiyle egemenliklerini süi'dürdüklerini
tarihsel seyir içinde ele alıyor.
Nurettin ÖZCAN’m Türk aydırıma ilişkin araştırması ile Selahaddin
AYAZ’ın Tarih ve Sosyal Kontrol adlı yazısı, konuya
daha geniş ufuklardan bakmak isteyenler için farklı perspektifler
sunuyor.
Ümran, Haluk BURHAN’ın “Ahlak”a ilişidn seri yazısı, M.
Said ÇEKMEGİL, Sedat ŞENERMAN ve A. Y. ÖZÜTOPRAK’m
Kur’an eksenli incelemeleri ve alışık olduğunuz imzalarla devam
ediyor.

 

EDİTÖR                                                                     Aralık 1998, Sayı:52, Sayfa:1

Osmanlı’dan günümüze değin, halk hiçbir zaman gerçek anlamda “İktidarın ortağı” olmadı. 75. yıldönümü tantana ve şa’şa’a içinde kutlanan Cumhuriyet’in ilanına, seçimlerin belli aralıklarla yapılmasma, siyasal partilerin, derneklerin... varlığına rağmen, "İktidar” (hükümet ve siyasi mekanizma değil) hep malum seçkin azınlığın elinde kaldı. Osmanlı döneminde padişahların giderek zayıflayan mutlak otoriteleri ile Seyfiye-Kalemiye-İlmiye triosu arasındaki hassas dengelerin şekillendirdiği iktidar denklemi, Cumhuriyet dönemindede pek değişmemiştir. Seyfiye’nin Osmanlı’dan tevarüseden hem askeri hem de idari fonksiyonu, ihtilaller ve postmodern darbeler süreci ile ayan-beyan ortadadır. Bürokratik mekanizmaların (atanmışların) halkın oylarıyla işbaşına gelenleri (seçilmişleri) nasıl etkisiz ve yetkisiz hale getirdiklerini hep birlikte gördük. Cumhuriyet aydınları ise halkın iradesini dışlayan, hatta iptal eden gelişmeleri onaylayıp meşrulaştırma(fetvâ makamlığı) görevini doğrusu başarıyla(!) ifa ettiler Cumhuriyet döneminde devlet gücünü ellerinde tutan “iktidar seçkinleri”ne bir yenisi daha eklendi: devlet eliyle oluşturulup güçlendirilen ticaret ve Sanayi burjuvazisi... Şimdilerin moda deyimiyle kartelci sermaye, medya’dan siyasete, bürokrasiden mafya’ya kadar en vahşi iktidar ayağı haline gelmiş gözüküyor. Ülkenin kaderine kimseyi ortak etmeden hükmetme mücadelesinien fütursuz ve iğrenç yöntemlerle sürdüren iktidar baronları toplumu kuşatan topyekün bir kirliliğin de yegane müsebbibi bulunuyorlar. Umran bu sayısında, “İktidar seçkinleri”nin “kirli” egemenliklerinin sosyolojik ve tarihsel temellerini sorguluyor. Bu bağlamda M. Emin GÖKSU, “Seçkinler Kuramı”ndan yola çıkarak Türkiye’deki siyasal yapıyı tahlil ediyor. Yıldırım CANOĞLU ise “Kirlenme”nin yukarıdan aşağıya zihinlerden başlayarak tüm alanları kuşattığına dikkat çekiyor Abdullah YILDIZ ise, iktidar seçkinlerinin, her muhalefeti “hainlik”le damgalayıp susturmak suretiyle egemenliklerini sürdürdüklerini tarihsel seyir içinde ele alıyor. Nurettin ÖZCAN’ın Türk aydınına ilişkin araştırması ile Selahaddin AYAZ’ın Tarih ve Sosyal Kontrol adlı yazısı, konuya daha geniş ufuklardan bakmak isteyenler için farklı perspektifler sunuyor.Ümran, Haluk BURHAN’ın “Ahlak”a ilişkin seri yazısı, M.Said ÇEKMEGİL, Sedat ŞENERMAN ve A. Y. ÖZÜTOPRAK’ın Kur’an eksenli incelemeleri ve alışık olduğunuz imzalarla devam ediyor.

 


  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353
  • Sayı: 352
  • Sayı: 351
  • Sayı: 350
  • Sayı: 349
  • Sayı: 348