EDİTÖR Haziran 1998, Sayı:46, Sayfa:1
İngiliz tarihçi R.G. Collingwood, Bir Özyaşamöyküsü adlı eserinde (1996-YKY) Britanya’nın geçmişte bir “Romalılaştırma” evresi yaşadığım; kozmopolit Roma kültürünün yerli Kelt uygarlığını silindir gibi ezip bölgeyi, imparatorluğun herhangi bir yerleşim birimine çevirdiğini, ama aradan üç yüzyıl geçtikten sonra, şaşırtıcı biçimde “Keltliğin" yeniden doğduğunu anlatır (s. 100). Bu örnek bize, toplumların gelenekleşmiş kültürlerini “tepeden inme” yöntemlerle değiştirmenin en nihayet mümkün olmadığım bir kez daha hatırlatıyor. Bir yabancı kültür, yerli değerleri silindir gibi silip süpürse de, herşeyin bittiğinin sanıldığı bir dönemde, adeta milletlerin genlerinde saldı kalan geleneksel kültür yenidendirilmekte ve bu "öze dönüş süreci", yabancı uygarlığın bütün izlerini söküp atmaktadır. Şu topraklarda yaklaşık iki yüzyıldan beri, adeta silah zoruyla yukarıdan aşağı benimsetilmeye çalışılan Batılılaştırma/modernleştirme çabaları tutmamış, milletimiz öz kültürü olan İslami İsimliğine yeniden sahip çıkmaya başlamıştır, Bu sürecin, yukarıdan dayatılan ‘‘toplumsal mühendislik”, daha doğrusu “toplumsal marangozluk” projeleriyle engellenmesi mümkün değildir. Başörtüsüne, imam hatip okulu ve Kur’an kurslarına savaş açarak, ezana, camiye müdahaleye kalkışarak, yani hallan sağını, solunu yontarak toplum marangozluğuna heveslenmek, suları tersine akıtmak gibi beyhude bir çabadır. Derginiz Umran, bu sayısında, bir kısmını Ek bölümünde belge olarak aktardığımız “irtica yasaları" ve benzeri projelerle yapılmak istenen "toplum mühendisliği" çabalarını ele alıyor. Yazarımız Cevat Özkaya, irtica yasa tasarılarına atıflarda bulunarak konuyu iktidar felsefesi açısından değerlendirirken Burhaneddin Can, sistemin başörtüsüne karşı yürüttüğü mücadelenin bir anlamda “fıtratla savaşmak” olduğunu vurgulayarak, örtünmenin fıtri temellerini araştırıyor. Mesut Karaşahan ve Celaleddin Vatandaş, totaliter sistemlerde ve Türlüye’de Tek Parti döneminde uygulanmak istenen toplum mühendisliği projelerinin çelişki ve çıkmazlarını araştırıyorlar. Yazarlarımız Mustafa Aydın ve Haluk Burhan ise, dillerden düşürülmeyen “Siyasal İslam” kavramını farklı açılardan sorguluyorlar. Abdullah Yıldız'ın “İrtica’ın Serüveni” dizisi, darbe geleneğinin oluşum seyri ve irtica’ın bir darbe gerekçesi olarak istismarını incelediği “Darbeler ve İrtica” bölümüyle sona eriyor. Kıymetli bilim adamımız M. Said Hatiboğlu’nun İslam’ı hayata tatbikte amaçlara (makasıdu’ş-şeri’a) dikkat çeken sohbetini ilgiyle okuyacağınızı umarız. Aynca, Muhsin Özalp’in “ceviz gölgesinde, demli çay eşliğinde” Voltaire’le gerçekleştirdiği koyu sohbete konuk olmanızı bekliyoruz. Umran, Ahmet Mercan’ın, başörtülerini kuşanmaktan başka suçları olmayan kızlarımızın okul kapılarındaki çilesini dile getiren duygu yüklü denemesi, Gannuşi’nin Tunus’taki paranoyak İslam düşmanlığını anlatan analizi, Mustafa Özcan'ın İslam dünyasından haberleri ve alışık olduğunuz sayfalarıyla sürüyor. Daha dolu, daha güçlü ve doyurucu Umran’larda buluşmak dileğiyle...