Arsız Bir Çağda Hayâyı Kuşanmak!

 

“Arsız” bir çağda yaşıyoruz; ar, nâmûs, iffet, edep, hayâ, ittikâ..
kavramlarının umursanmadığı, ‘para etmediği’O) bir çağda...
Buna karşılık hayâsızlık ve iffetsizliğin, fahşâ ve münkerin,
günah ve haramın., kol gezdiği, terviç edildiği bir çağda
yaşıyoruz.
insanoğlunun yeryüzü macerası başlayalı beri şeytanın görevi,
insanlara “fahşâyı emretmeic”(2/169,268), “günahları
süslemek”(15/39), “vesvese vermek”( 114/4)-• sûretiyle onları
“ayartmak”(11/64) ve doğru yoldan “saptırmak”(4/60,
25/29, 27/24, vd.)... Fakat bugün, şeytanın her zamankinden
daha donanımlı, daha etkili olduğu bir Ahir Zaman’dayız.
Şeytanın tüm medyatik unsurları, iletişim araçlarını, eğlence
ve reklam sektörünü, eğitim imkanlarını, psikolojik harp tekniklerini...
kullanarak insanları “sağlarından, sollarından, önlerinden,
arkalarından”(7/17) çepeçevre kuşatıp “atlıları ve yayaları
ile” saldırıya geçtiği ve nihayet “onlara mallarında ve
evlatlarında ortak olduğu”(17/64) bir topyekün savaşa tanık
oluyoruz bugün...
Bu çok yönlü‘hayâsız saldırı karşısında “insan” olarak,
“mümin” olarak ayakta kalabilmek, yeryüzü sınavını başarıyla
sonuçlandırabilmek için kesinlikle “Hüdâ”ya muhtacız:
“Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer Benden size bir hidayet/
rehber(hüdâ) gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için
herhangi bir korku yoktur ve onlar üzülmezler. İnkâr edip âyetlerimizi
yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar orada ebedî
kalırlar. ”(2/38-39)
insanlara düşen, işte bu Hüdâ’ya(Kur’ân’a, Peygamber’e)
tabi olmaktır.
Kur’ân, şeytanın çok yönlü ayartma teknikleri karşısında
insanlığa eşsiz bir imkân sunar: “Takvâ elbisesi”!(7/26) Takvanın
ilk adımı ise hayâdır. Hayâyı kuşanmadan takvâ elbisesi
giyilmez. Hayâyı kuşanmayan Allah’tan ittikâ etmez, sakınmaz/
korkmaz. Allah’a karşı sorumluluklarının bilincine ermenin
ilk basamağı hayâdır; Allah’tan hayâ etmek, insanlardan
hayâ etmek, kendi nefsinden hayâ etmek...
Ve Peygamberimiz(s.) buyuruyor:
“Hayâ, îmanın nizâmıdır. Bir şeyin nizâmı bozulunca
parçaları darma dağın olur. Her dinin bir ahlâkı vardır, Islâm’ın
ahlâkı da hayâ’dır” (İbn Mâce, Zühd, 17).
Ümran, bu bilinçle, ipini leoparmış arsız bir çağda “Hayâyı
Kuşanma Vakti” diyor. Ve sizlere kapsamlı bir dosya sunuyor.
Abdullah Yıldız’m yönettiği ve Ali Bulaç’la Münib Engin
Noyan’m katıldığı açıkoturuma ilaveten; yazarlarımız Yıldırım
Canoğlu, Mustafa Aydın, Serdar Demirel, Dilaver
Demirağ, Ahmet Dağ, Mehmet Ozay, Mustafa Aldı, Naci
Cepe ve Selim Şevkioğlu, yazıları ile konuya farklı pencereler
açıyorlar.
Ümran’ın bu sayısında ayrıca; Ahmed Yüksel Ozemre hocamızın
“Radyasyon Paranoyası” başlıklı derinlikli incelemesini,
“ek" sayfalarımızda ilgililerin dikkatine sunuyoruz.
Yeni Umran’larda buluşmak duâsıyla...

 

EDİTÖR                                           Eylül 2005, Sayı:133, Sayfa:1

“Arsız” bir çağda yaşıyoruz; ar, nâmûs, iffet, edep, hayâ, ittikâ.. kavramlarının umursanmadığı, ‘para etmediği’(!) bir çağda... Buna karşılık hayâsızlık ve iffetsizliğin, fahşâ ve münkerin, günah ve haramın., kol gezdiği, terviç edildiği bir çağdayaşıyoruz. insanoğlunun yeryüzü macerası başlayalı beri şeytanın görevi, insanlara “fahşâyı emretmek”(2/169,268), “günahları süslemek”(15/39), “vesvese vermek”( 114/4) sûretiyle onları “ayartmak”(11/64) ve doğru yoldan “saptırmak”(4/60, 25/29, 27/24, vd.)... Fakat bugün, şeytanın her zamankinden daha donanımlı, daha etkili olduğu bir Ahir Zaman’dayız. Şeytanın tüm medyatik unsurları, iletişim araçlarını, eğlence ve reklam sektörünü, eğitim imkanlarını, psikolojik harp tekniklerini... kullanarak insanları “sağlarından, sollarından, önlerinden, arkalarından”(7/17) çepeçevre kuşatıp “atlıları ve yayaları ile” saldırıya geçtiği ve nihayet “onlara mallarında ve evlatlarında ortak olduğu”(17/64) bir topyekün savaşa tanık oluyoruz bugün... Bu çok yönlü ‘hayâsız saldırı karşısında “insan” olarak,“mümin” olarak ayakta kalabilmek, yeryüzü sınavını başarıyla sonuçlandırabilmek için kesinlikle “Hüdâ”ya muhtacız: “Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer Benden size bir hidayet/rehber(hüdâ) gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzülmezler. İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar orada ebedî kalırlar. ”(2/38-39) insanlara düşen, işte bu Hüdâ’ya (Kur’ân’a, Peygamber’e)tabi olmaktır. Kur’ân, şeytanın çok yönlü ayartma teknikleri karşısında insanlığa eşsiz bir imkân sunar: “Takvâ elbisesi”!(7/26) Takvanın ilk adımı ise hayâdır. Hayâyı kuşanmadan takvâ elbisesi giyilmez. Hayâyı kuşanmayan Allah’tan ittikâ etmez, sakınmaz/korkmaz. Allah’a karşı sorumluluklarının bilincine ermenin ilk basamağı hayâdır; Allah’tan hayâ etmek, insanlardan hayâ etmek, kendi nefsinden hayâ etmek... Ve Peygamberimiz(s.) buyuruyor: “Hayâ, îmanın nizâmıdır. Bir şeyin nizâmı bozulunca parçaları darma dağın olur. Her dinin bir ahlâkı vardır, İslâm’ın ahlâkı da hayâ’dır” (İbn Mâce, Zühd, 17). Umran, bu bilinçle, ipini leoparmış arsız bir çağda “Hayâyı Kuşanma Vakti” diyor. Ve sizlere kapsamlı bir dosya sunuyor. Abdullah Yıldız’ın yönettiği ve Ali Bulaç’la Münib Engin Noyan’ın katıldığı açıkoturuma ilaveten; yazarlarımız Yıldırım Canoğlu, Mustafa Aydın, Serdar Demirel, Dilaver Demirağ, Ahmet Dağ, Mehmet Ozay, Mustafa Aldı, Naci Cepe ve Selim Şevkioğlu, yazıları ile konuya farklı pencereler açıyorlar. Umran’ın bu sayısında ayrıca; Ahmed Yüksel Özemre hocamızın “Radyasyon Paranoyası” başlıklı derinlikli incelemesini, “ek" sayfalarımızda ilgililerin dikkatine sunuyoruz. Yeni Umran’larda buluşmak duâsıyla...

 


  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353
  • Sayı: 352
  • Sayı: 351
  • Sayı: 350
  • Sayı: 349
  • Sayı: 348