İslamcılar Muhafazakarlaştı Mı?
Y aklaşan yerel seçimler siyasi, sosyal ve iktisadî manipülasyonları günden güne arttırıyor, görünen o ki artıracak
da. Geçen sayımızda “hercümerç ve intikal” olarak tasvir ettiğimiz yargı darbe girişimiyle başlayan
“operasyon süreci” farklı bir yöne doğru evrilirken ortaya çıkan dinleme listeleri akışkan gözetim zamanlarının
basit bir göstergesiydi aslında. Hakikat ne olursa olsun dindarların güvenilirliği ve masumiyetine ilişkin kabuller
son aylarda olağanüstü ölçüde sarsıldı maalesef. Yolsuzluk iddiaları sadece bir sebep olmuş olabilir, başka “habis
niyetler” için kullanışlı bulunan bir araç olarak işlevsel görülmüş olabilir. Fakat bu tür iddialar şayiaya dönüştüğünde
eminlik vasfının ciddi ölçüde yara alacağı da unutulmamalı. Bu yüzden adil şahitler olmayı her şeyden
daha çok önemsemek gerekiyor.
Teşhir/dikizleme kültürünün günden güne yaygınlaştığı bir vasatta muhafazakârlık ve İslâmcılık ekseninde
aktüel meseleleri ele almanın faydalı olacağını düşündük. Geçtiğimiz aylarda bir üniversite tarafından her yıl
gerçekleştirilen, “Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması” 2013 yılı sonuçları Türkiye’deki değişen kamuoyu
nabzını ortaya koyması bakımından dikkat çekiciydi. Araştırmaya göre Türkiye’de muhafazakârlık artıyor. “Hangi
kamuoyu?” sorusunu ihmal etmeden bu araştırmanın ortaya koyduğu sonuçları hatırlamakta yarar var. Ankete
katılanların yüzde 39,2’si (2011’de yüzde 33,2; 2012’de yüzde 37,3) “Kendinizi siyasi açıdan nasıl tanımlarsınız?”
sorusuna ‘muhafazakâr’ olarak yanıt verirken, yüzde 19,2’si ‘cumhuriyetçi-Kemalist’ olduğunu açıklamış.
Soruya yanıt verenlerin yüzde 17,8’i ise kendisini ‘milliyetçi’ olarak tanımlaması önemli.
Bilindiği üzere muhafazakârlık kavramı geç modern kültüre sahip ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de, yaygın
olarak AK Parti’nin iktidara geldiği günlerden başlayarak hem sağ hem de sol ve hem de İslâmcı çizgi açısından
paradoksal problemler ortaya çıkarmaya başladı. AK Parti, muhafazakâr demokrasi adını verdiği bir
anlayışın içini doldurmaya çalışmış, kendini muhafazakâr bir ideolojik zemin üzerine oturtmak istemiştir. Ancak
muhafazakârlığın popüler bir siyasi söylem olmaktan çıkarılıp, bir ideoloji haline getirilmek istendiği bu dönem
aynı zamanda tüm dünyada ideolojilerin bittiğinin söylendiği bir zamana denk gelmiştir. Belki de AK Parti, kendisini
siyasal merkezle açık kavga etmeden sürdürülebileceği pozisyon alışı “muhafazakârlık” olarak görmüştür ki,
din ve gelenekle pozitif bir bağ kurabilme imkânını ona verebilmektedir.
Öte yandan düşünce dünyasında da birtakım sorunlar vardı. Sözgelimi conservatism kelimesinin
muhafazakârlık olarak çevrilmesine bazıları karşı çıkmışlar ve bunun yerine tutuculuk hatta gericilik kelimesini
teklif etmişlerdir. Oysa tutuculuk başka bir şeydir, muhafazakârlık çok başka bir şey. Sözünü ettiğimiz
muhafazakârlık kavramı ne Müslüman’ı ne onun tarihsel tecrübesini ne de yaşadığı hayatın anlamını açıklamaya
yetmez. Unutmamak lazım ki İslâm başkalarının değil yalnız kendi kalıplarına sığar ve kendinin kalıplarına dökülerek
ancak hakkıyla anlaşılabilir. İslâm’ın mahiyeti itibariyle modernliğin değişim kavramından çok farklı olan
başka bir değişim telakkisine sahip olduğunu unutmamalıyız. Bu yüzden batıdaki gibi bir muhafazakârlık tanımı
yapılması pek mümkün gözükmemektedir.
Buna karşın modernleşme sürecimizin pejoratif kavramlarından gericiliğin miadını doldurmasının akabinde
bu bağlamda söylenmek istenen her şeyin yükünün muhafazakârlığa ihale edildiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Tabii en çetrefil meselelerden biri de şu noktada karşımıza çıkmakta: Bilindiği üzere AK Parti kurucuları,
İslâmcılığın temsilcisi olmadıklarını net olarak söylüyorlardı. Fakat aynı zamanda tüm bölgeye egemen olan
İslâmî kodlarla yola çıktıklarını, dindar olduklarını, ama insan hakları ve demokrasi başta olmak üzere pek çok
evrensel değerin İslâm’la zaten zıtlaşmadı ğını ifade ediyorlardı.
Son yıllarda öncelikle liberal sol aydınların daha sonrada değişik muhalefet odaklarının gündeme getirdikleri
konulardan biri de şu oldu: Kemalizm’le ilişkisi anlamında AK Parti’nin Kemalizm’in sağı olduğu şeklindeki söylenti.
Kabul edilmelidir ki böylesi bir ilişkilendirme öyle çokta içi doldurulan bir söylem değil. “Muasır medeniyetler
seviyesi” hedefi nedir, bunu amaç edinmek nedir, üzerine çıkmak nedir? bu basit bir kalıp sadece. Sadece bu
hedef AK Parti’yi Kemalist yapmaz. AK Parti’nin, Kemalizm’den olumsuz etkilendiğini belirten pek çok söylem,
ifade ya da bariz eylemleriyle karşılaşıyoruz. Ama bu onu sağ Kemalist yapmadığı gibi bu yapıya Kemalist demek
ona haksızlık olur.
İçinde bulunduğumuz dönemde AK Parti’nin durumu, giderek İslâmcı dile yaklaştığı ve belki ideolojik çizgilerini
biraz daha belirginleştirdiği bir hal almaktadır. Başbakan’ın bazı taleplerini muhafazakâr refleksler olarak
açıklayabilmek mümkün, “dindar nesil yetiştireceğiz” mottosu bu durumu daha belirgin kılmaktadır. Buna yurtiçi
ve yurtdışı ilişkilerin mahiyetine dair bir çok doneyi de ekleyebiliriz. Özellikle Arap uyanışı, Mısır ve Ortadoğu’da
yaşanan gelişmeler, AK Parti’de İslâmcılık olarak anabileceğimiz vurgunun giderek arttığının işareti olarak değerlendirilebilir.
Bu gelgitler başka bir dilin inşası için imkan olarak görülmeli, müzmin muhalif pozisyonundan
ziyade ne/nasıl yapmalı, üzerine konuşmak daha çok önemsenmeli.
Yeni sayımızda buluşmak dileğiyle...

 

EDİTÖR                                              Mart 2014, Sayı:235, Sayfa:1

Yaklaşan yerel seçimler siyasi, sosyal ve iktisadî manipülasyonları günden güne arttırıyor, görünen o ki artıracakda. Geçen sayımızda “hercümerç ve intikal” olarak tasvir ettiğimiz yargı darbe girişimiyle başlayan “operasyon süreci” farklı bir yöne doğru evrilirken ortaya çıkan dinleme listeleri akışkan gözetim zamanlarının basit bir göstergesiydi aslında. Hakikat ne olursa olsun dindarların güvenilirliği ve masumiyetine ilişkin kabullerson aylarda olağanüstü ölçüde sarsıldı maalesef. Yolsuzluk iddiaları sadece bir sebep olmuş olabilir, başka “habisniyetler” için kullanışlı bulunan bir araç olarak işlevsel görülmüş olabilir. Fakat bu tür iddialar şayiaya dönüştüğünde eminlik vasfının ciddi ölçüde yara alacağı da unutulmamalı. Bu yüzden adil şahitler olmayı her şeydendaha çok önemsemek gerekiyor. Teşhir/dikizleme kültürünün günden güne yaygınlaştığı bir vasatta muhafazakârlık ve İslâmcılık ekseninde aktüel meseleleri ele almanın faydalı olacağını düşündük. Geçtiğimiz aylarda bir üniversite tarafından her yıl gerçekleştirilen, “Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması” 2013 yılı sonuçları Türkiye’deki değişen kamuoyu nabzını ortaya koyması bakımından dikkat çekiciydi. Araştırmaya göre Türkiye’de muhafazakârlık artıyor. “Hangi kamuoyu?” sorusunu ihmal etmeden bu araştırmanın ortaya koyduğu sonuçları hatırlamakta yarar var. Ankete katılanların yüzde 39,2’si (2011’de yüzde 33,2; 2012’de yüzde 37,3) “Kendinizi siyasi açıdan nasıl tanımlarsınız?” sorusuna ‘muhafazakâr’ olarak yanıt verirken, yüzde 19,2’si ‘cumhuriyetçi-Kemalist’ olduğunu açıklamış. Soruya yanıt verenlerin yüzde 17,8’i ise kendisini ‘milliyetçi’ olarak tanımlaması önemli. Bilindiği üzere muhafazakârlık kavramı geç modern kültüre sahip ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de, yaygın olarak AK Parti’nin iktidara geldiği günlerden başlayarak hem sağ hem de sol ve hem de İslâmcı çizgi açısından paradoksal problemler ortaya çıkarmaya başladı. AK Parti, muhafazakâr demokrasi adını verdiği biranlayışın içini doldurmaya çalışmış, kendini muhafazakâr bir ideolojik zemin üzerine oturtmak istemiştir. Ancak muhafazakârlığın popüler bir siyasi söylem olmaktan çıkarılıp, bir ideoloji haline getirilmek istendiği bu dönemaynı zamanda tüm dünyada ideolojilerin bittiğinin söylendiği bir zamana denk gelmiştir. Belki de AK Parti, kendisinisiyasal merkezle açık kavga etmeden sürdürülebileceği pozisyon alışı “muhafazakârlık” olarak görmüştür ki, din ve gelenekle pozitif bir bağ kurabilme imkânını ona verebilmektedir. Öte yandan düşünce dünyasında da birtakım sorunlar vardı. Sözgelimi conservatism kelimesinin muhafazakârlık olarak çevrilmesine bazıları karşı çıkmışlar ve bunun yerine tutuculuk hatta gericilik kelimesini teklif etmişlerdir. Oysa tutuculuk başka bir şeydir, muhafazakârlık çok başka bir şey. Sözünü ettiğimiz muhafazakârlık kavramı ne Müslüman’ı ne onun tarihsel tecrübesini ne de yaşadığı hayatın anlamını açıklamaya yetmez. Unutmamak lazım ki İslâm başkalarının değil yalnız kendi kalıplarına sığar ve kendinin kalıplarına dökülerek ancak hakkıyla anlaşılabilir. İslâm’ın mahiyeti itibariyle modernliğin değişim kavramından çok farklı olan başka bir değişim telakkisine sahip olduğunu unutmamalıyız. Bu yüzden batıdaki gibi bir muhafazakârlık tanımı yapılması pek mümkün gözükmemektedir. Buna karşın modernleşme sürecimizin pejoratif kavramlarından gericiliğin miadını doldurmasının akabinde bu bağlamda söylenmek istenen her şeyin yükünün muhafazakârlığa ihale edildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Tabii en çetrefil meselelerden biri de şu noktada karşımıza çıkmakta: Bilindiği üzere AK Parti kurucuları, İslâmcılığın temsilcisi olmadıklarını net olarak söylüyorlardı. Fakat aynı zamanda tüm bölgeye egemen olan İslâmî kodlarla yola çıktıklarını, dindar olduklarını, ama insan hakları ve demokrasi başta olmak üzere pek çok evrensel değerin İslâm’la zaten zıtlaşmadığını ifade ediyorlardı. Son yıllarda öncelikle liberal sol aydınların daha sonrada değişik muhalefet odaklarının gündeme getirdikleri konulardan biri de şu oldu: Kemalizm’le ilişkisi anlamında AK Parti’nin Kemalizm’in sağı olduğu şeklindeki söylenti. Kabul edilmelidir ki böylesi bir ilişkilendirme öyle çokta içi doldurulan bir söylem değil. “Muasır medeniyetler seviyesi” hedefi nedir, bunu amaç edinmek nedir, üzerine çıkmak nedir? bu basit bir kalıp sadece. Sadece bu hedef AK Parti’yi Kemalist yapmaz. AK Parti’nin, Kemalizm’den olumsuz etkilendiğini belirten pek çok söylem, ifade ya da bariz eylemleriyle karşılaşıyoruz. Ama bu onu sağ Kemalist yapmadığı gibi bu yapıya Kemalist demek ona haksızlık olur. İçinde bulunduğumuz dönemde AK Parti’nin durumu, giderek İslâmcı dile yaklaştığı ve belki ideolojik çizgilerini biraz daha belirginleştirdiği bir hal almaktadır. Başbakan’ın bazı taleplerini muhafazakâr refleksler olarak açıklayabilmek mümkün, “dindar nesil yetiştireceğiz” mottosu bu durumu daha belirgin kılmaktadır. Buna yurtiçi ve yurtdışı ilişkilerin mahiyetine dair bir çok doneyi de ekleyebiliriz. Özellikle Arap uyanışı, Mısır ve Ortadoğu’dayaşanan gelişmeler, AK Parti’de İslâmcılık olarak anabileceğimiz vurgunun giderek arttığının işareti olarak değerlendirilebilir. Bu gelgitler başka bir dilin inşası için imkan olarak görülmeli, müzmin muhalif pozisyonundan ziyade ne/nasıl yapmalı, üzerine konuşmak daha çok önemsenmeli. Yeni sayımızda buluşmak dileğiyle...


  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353
  • Sayı: 352
  • Sayı: 351
  • Sayı: 350
  • Sayı: 349
  • Sayı: 348