Bir Hayat Tarzı Olarak Ramazan

 

“Hevâsını ilâh edinen kimseyi gördün mü? Onun üstüne
sen mi bekçi olacaksın? Yoksa sen onların çoğunun işittiklerini
veya aklettiklerini mi sanıyorsun? Onlar hayvanlar
gibidirler, hatta gidişçe daha sa p kınd ırla r(25/43-44)
“Hevâ”yı (nefsin hayvanî arzu, istek ve tutkuları) merkeze
alan Batı tipi seküler yaşam biçiminin, yerküre üzerinde
kurduğu şeytanî/tâğûtî egemenlik, giderek azgınlaşıyor. Modem
fitne ve fesat, haz ve hız ekseninde giderek yaygınlaşıyor.
Hazlarım en hızlı ve en kestirme yoldan tatmin etmeyi temel
amaç edinen bir insan/toplum tipi terviç ediliyor. İlahî mesaja
kulakları tıkalı, aklını kullanmayan, hudûdullahı çiğnemekten
pervâ etmeyen iki ayaklılar; adeta hayvanlaşıyor Ve
hatta ‘hayvandan daha aşağı’ yaratıklar haline geliyor.
Peygamber Efendimizin(s.), “dinarlann kulu... gösterişli elbiselerin
kulu... midesinin kulu yüzüstü sürünsün ve helak olsun”
buyurduğu (İbn Teymiyye, Kulluk, s. 73 - Buhârî ve İbn Mâce’den.) üzre;
mideyi doldurma, şehveti tatmin etme, gösteriş yapma ve
bunlara ulaşmak için paraya sahip olma esasına dayalı seküler
hayatın hızlı koşusu, bu amaçlara daha çabuk ulaşma, daha
çok üretip-tüketme, daha fazla haz alma yönünde ilerliyor.
İşte Ramazan, alternatif bir hayat tarzı olarak tam da bu
iki noktada frenliyor insanı; daha çok değil, yeterli; daha hızlı
değil, dengeli. Bütün bir zamana ve mekana hükmeden İslâmî
hayat tarzının bir aya yoğunlaştırılmış biçimi olarak “nefs-i
emmâre”yi gemlemeyi öğretiyor insana: Sahurdan iftar vaktine
kadar aç kalmayı; böylece mideye, ağza, dile, göze, kulağa,
şehvete... hasılı tüm bedene ve haz merkezlerine hükmetmeyi,
zamanın, mekanın, varlığın farkına varmayı, haz ve hızı
kesmeyi öğretiyor!.. İnsanı nefsinin, midesinin, şehvetinin
esiri olma, paranın, malın, mülkün kulu olma zilletinden bir
tek ilâhın kulu olma şeref ve özgürlüne yükseltiyor; onu teksîr/
tekasür batağından kurtarıp tevhîd asaletiyle onurlandırıyor.
Yalnız Allah’la doldurulması gereken hayatın merkezini
işgal ederek insan hayatını biçimleme noktasında belirleyici
hale gelen ortakların egemenliği Ramazan’la sarsılıp yıkılmaya
yüz tutuyor. Ramazan, Allah’ın mutlak egemenliğini her
alanda hissettirerek, parçalanan hayatı tevhîd ederek, insanı
Rabbi ile bütünleştirerek bir huzûr iklimi getiriyor. Tutulan
oruçla birlikte kuşanılan takvâ elbisesi, bütün şerleri/kötülük-
Leri def ediyor, bütün hayırların/güzelliklerin kapısını açıyor.
Müminler, sonımluluklarının daha bir farkına varıyor; merhameti,
yardımlaşması, infakı, ikramı., ile İslâmî hayat tarzı daha
bir tebellür ediyor.
Derginiz JJmran, bu sayısında, Ramazan’la birlikte kuşandığımız
İslâmî hayat tarzını, bütün aylara, zamanlara, mekanlara
hakim kılınması gereken bir fıtrî model olarak insanlığa
sunmanın imkanlarını araştırdı. Kerim Buladı, Naci Cepe,
Yaşar Düzenli, Ahmet Cemil Ertunç, Asım Öz, Şemseddin
Özdemir, Abdullah Yıldız, Necip Yolcu yazılarıyla dosyaya
katkıda bulundular.
Yine bu sayıda, Tevfik Emin’in Katrina kasırgasından yola
çıkarak “Öteki Amerika’yı irdelediği yazısı, Dilaver Demirağ’ın
AB sürecinde nükseden milliyetçilikleri tahlil eden yazısı
ve “Geçmişten Geleceğe Konuşanlar” dizisinde Şule Yüksel
Şenler’in röportajı kaçırılmamalı.
Ümrandan hayırlı Ramazanlar duâsıyla...

 

EDİTÖR                                                 Ekim 2005, Sayı:134, Sayfa:1

“Hevâsını ilâh edinen kimseyi gördün mü? Onun üstüne sen mi bekçi olacaksın? Yoksa sen onların çoğunun işittiklerini veya aklettiklerini mi sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, hatta gidişçe daha sapkındırlar(25/43-44) “Hevâ”yı (nefsin hayvanî arzu, istek ve tutkuları) merkeze alan Batı tipi seküler yaşam biçiminin, yerküre üzerinde kurduğu şeytanî/tâğûtî egemenlik, giderek azgınlaşıyor. Modern fitne ve fesat, haz ve hız ekseninde giderek yaygınlaşıyor. Hazlarını en hızlı ve en kestirme yoldan tatmin etmeyi temel amaç edinen bir insan/toplum tipi terviç ediliyor. İlahî mesaja kulakları tıkalı, aklını kullanmayan, hudûdullahı çiğnemekten pervâ etmeyen iki ayaklılar; adeta hayvanlaşıyor Ve hatta ‘hayvandan daha aşağı’ yaratıklar haline geliyor. Peygamber Efendimizin(s.), “dinarların kulu... gösterişli elbiselerin kulu... midesinin kulu yüzüstü sürünsün ve helak olsun” buyurduğu (İbn Teymiyye, Kulluk, s. 73 - Buhârî ve İbn Mâce’den.) üzre; mideyi doldurma, şehveti tatmin etme, gösteriş yapma ve bunlara ulaşmak için paraya sahip olma esasına dayalı seküler hayatın hızlı koşusu, bu amaçlara daha çabuk ulaşma, daha çok üretip-tüketme, daha fazla haz alma yönünde ilerliyor. İşte Ramazan, alternatif bir hayat tarzı olarak tam da buiki noktada frenliyor insanı; daha çok değil, yeterli; daha hızlı değil, dengeli. Bütün bir zamana ve mekana hükmeden İslâmî hayat tarzının bir aya yoğunlaştırılmış biçimi olarak “nefs-iemmâre”yi gemlemeyi öğretiyor insana: Sahurdan iftar vaktine kadar aç kalmayı; böylece mideye, ağza, dile, göze, kulağa, şehvete... hasılı tüm bedene ve haz merkezlerine hükmetmeyi, zamanın, mekanın, varlığın farkına varmayı, haz ve hızı kesmeyi öğretiyor!.. İnsanı nefsinin, midesinin, şehvetinin esiri olma, paranın, malın, mülkün kulu olma zilletinden birtek ilâhın kulu olma şeref ve özgürlüne yükseltiyor; onu teksîr/tekasür batağından kurtarıp tevhîd asaletiyle onurlandırıyor. Yalnız Allah’la doldurulması gereken hayatın merkezini işgal ederek insan hayatını biçimleme noktasında belirleyici hale gelen ortakların egemenliği Ramazan’la sarsılıp yıkılmaya yüz tutuyor. Ramazan, Allah’ın mutlak egemenliğini her alanda hissettirerek, parçalanan hayatı tevhîd ederek, insanı Rabbi ile bütünleştirerek bir huzûr iklimi getiriyor. Tutulan oruçla birlikte kuşanılan takvâ elbisesi, bütün şerleri/kötülükleri def ediyor, bütün hayırların/güzelliklerin kapısını açıyor. Müminler, sonımluluklarının daha bir farkına varıyor; merhameti, yardımlaşması, infakı, ikramı., ile İslâmî hayat tarzı daha bir tebellür ediyor. Derginiz Umran, bu sayısında, Ramazan’la birlikte kuşandığımız İslâmî hayat tarzını, bütün aylara, zamanlara, mekanlara hakim kılınması gereken bir fıtrî model olarak insanlığa sunmanın imkanlarını araştırdı. Kerim Buladı, Naci Cepe,Yaşar Düzenli, Ahmet Cemil Ertunç, Asım Öz, Şemseddin Özdemir, Abdullah Yıldız, Necip Yolcu yazılarıyla dosyaya katkıda bulundular. Yine bu sayıda, Tevfik Emin’in Katrina kasırgasından yola çıkarak “Öteki Amerika’yı irdelediği yazısı, Dilaver Demirağ’ın AB sürecinde nükseden milliyetçilikleri tahlil eden yazısı ve “Geçmişten Geleceğe Konuşanlar” dizisinde Şule Yüksel Şenler’in röportajı kaçırılmamalı. Umrandan hayırlı Ramazanlar duâsıyla...

 


  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353
  • Sayı: 352
  • Sayı: 351
  • Sayı: 350
  • Sayı: 349
  • Sayı: 348