Umran'dan

 

“İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın.”
Osmanlı Devletinin manevi mimarı Şeyh Edebâli’nin damadı Osman
Gaziye tavsiyeleri içinde yer alan bu özlü söz, bir devleti altıyüz yıl ayakta
tutan “yönetim felsefesi” nin en temel prensibini ifade ediyor. Osmanlı bu
anlayışa sadık kaldığı sürece başarıdan başarıya koşmuş; bu ilkeden uzaklaşmaya
başlayınca da felaketten felakete sürüklenmiştir. Günümüzde “devlet
halk içindir” şeklinde özetlenen sosyal devlet anlayışı aynı hedefi vurguluyor
olmalıdır.
Ümran bu ifadeyi kapak sloganı seçmekle; Kıyım Kararnamesi olarak
bilinen KHK ile “halk devlet içindir" şeklindeki zihniyetleri iyiden iyiye su
yüzüne çıkan totaliter ve otoriter yönetici azınlığa sesleniyor ve akılcı, gerçekçi
tek çıkış yolunu işaret ediyor: İnsanı yaşatmak; halka hizmet. Bilinmelidir
ki, kendi insanını ve halkını “eksenine” oturtmayan hiç bir kurum,
yönetim ve devlet ayakta kalamaz.
Yıldırım Canoğlu, başlığını kapağa taşıdığımız yazısında; K IiK aymazlığı
ile kendi bindikleri dalı kesmeye kalkışan yönetici eliti, bu uygulamanın
doğurabileceği muhtemel siyasi, sosyal, ekonomik ve psikolojik tehlikeler
konusunda uyarıyor ve halkı bu konuda “sesini yükseltmeye” çağırıyor.
Umran’ın Ankara temsilcisi Hikmet Erdeniin gerçekleştirdiği röportajlarda
görüşlerini açıklayan Sayın Haşan Celal Güzel, Sayın Salim Uslu ve
Sayın Mustafa Başoğlu’nun kanaatleri aynı noktada birleşiyoı*: KHK uygulaması
Türkiye’de sosyal barışı dinamitler, ihbar ve jurnal furyasını başlatır,
devleti ve bürokrasiyi tıkar.
Değerli Anayasa Profesörü Mustafa Erdoğan ise, KHK’nm totaliter,
özellikle de faşist sistemlerde görülen hukuki uygulamalar için tipik bir örneklik
oluşturduğunu, bunu demokrasi ve insan haklarıyla telif etmenin
mümkün olmadığını belirtiyor. Hukukçular Derneği de KHK’nm hiçbir
hukuk ilkesiyle bağdaşmadığı kanaatinde. O halde bu uygulama, M. Emin
Göksu’nun işaret ettiği gibi halkından korkan, “memuru tarafından mağdur
edildiğine” inanan bir devlet anlayışının ürünü olabilir.
İttihatçı tasfiye geleneğinden yola çıkarak Osmanlı tarihinin ibret verici
dramatik olaylarına “ kıssadan hisse” kabilinden dildeat çeken Abdullah Yıldız,
İttihatçıların yolundan yürüyerek ülkede muhalif hiç bir kişi ya da kurum
bırakmayacak şekilde rakiplerini tasfiye etmeye kalkışanların, aslında
kendileriyle birlikte ülkenin geleceğini de tehlikeye attıkları uyarısında bulunuyor
ve elitlerimizi akl-ı selime çağırıyor.
Araştırmacı Haşan Nuri Yaşar ise, KHK krizi bağlamında “İDevleti yeniden
üretme gereği” üzerinde kafa yoruyor.
Umıan, alışık olduğunuz araştırma, inceleme, düşünce ve deneme yazılarına
ilaveten mutad ekonomi çarkı, Türkiye ve dünya gündemi, yansımalar
ve kitap sayfalarıyla devam ediyor.
Umran’dan selam ve sevgiler.

 

EDİTÖR                                            Eylül 2000, Sayı:73, Sayfa:1

“İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın.” Osmanlı Devletinin manevi mimarı Şeyh Edebâli’nin damadı Osman Gaziye tavsiyeleri içinde yer alan bu özlü söz, bir devleti altıyüz yıl ayakta tutan “yönetim felsefesi” nin en temel prensibini ifade ediyor. Osmanlı bu anlayışa sadık kaldığı sürece başarıdan başarıya koşmuş; bu ilkeden uzaklaşmaya başlayınca da felaketten felakete sürüklenmiştir. Günümüzde “devlet halk içindir” şeklinde özetlenen sosyal devlet anlayışı aynı hedefi vurguluyor olmalıdır. Umran bu ifadeyi kapak sloganı seçmekle; Kıyım Kararnamesi olarak bilinen KHK ile “halk devlet içindir" şeklindeki zihniyetleri iyiden iyiye su yüzüne çıkan totaliter ve otoriter yönetici azınlığa sesleniyor ve akılcı, gerçekçi tek çıkış yolunu işaret ediyor: İnsanı yaşatmak; halka hizmet. Bilinmelidirki, kendi insanını ve halkını “eksenine” oturtmayan hiç bir kurum, yönetim ve devlet ayakta kalamaz. Yıldırım Canoğlu, başlığını kapağa taşıdığımız yazısında; KHK aymazlığı ile kendi bindikleri dalı kesmeye kalkışan yönetici eliti, bu uygulamanın doğurabileceği muhtemel siyasi, sosyal, ekonomik ve psikolojik tehlikeler konusunda uyarıyor ve halkı bu konuda “sesini yükseltmeye” çağırıyor. Umran’ın Ankara temsilcisi Hikmet Erdem'in gerçekleştirdiği röportajlarda görüşlerini açıklayan Sayın Haşan Celal Güzel, Sayın Salim Uslu ve Sayın Mustafa Başoğlu’nun kanaatleri aynı noktada birleşiyor: KHK uygulaması Türkiye’de sosyal barışı dinamitler, ihbar ve jurnal furyasını başlatır, devleti ve bürokrasiyi tıkar. Değerli Anayasa Profesörü Mustafa Erdoğan ise, KHK’nın totaliter,özellikle de faşist sistemlerde görülen hukuki uygulamalar için tipik bir örneklik oluşturduğunu, bunu demokrasi ve insan haklarıyla telif etmenin mümkün olmadığını belirtiyor. Hukukçular Derneği de KHK’nın hiçbir hukuk ilkesiyle bağdaşmadığı kanaatinde. O halde bu uygulama, M. Emin Göksu’nun işaret ettiği gibi halkından korkan, “memuru tarafından mağdur edildiğine” inanan bir devlet anlayışının ürünü olabilir. İttihatçı tasfiye geleneğinden yola çıkarak Osmanlı tarihinin ibret verici dramatik olaylarına “ kıssadan hisse” kabilinden dikkat çeken Abdullah Yıldız, İttihatçıların yolundan yürüyerek ülkede muhalif hiç bir kişi ya da kurum bırakmayacak şekilde rakiplerini tasfiye etmeye kalkışanların, aslında kendileriyle birlikte ülkenin geleceğini de tehlikeye attıkları uyarısında bulunuyor ve elitlerimizi akl-ı selime çağırıyor. Araştırmacı Hasan Nuri Yaşar ise, KHK krizi bağlamında “Devleti yeniden üretme gereği” üzerinde kafa yoruyor. Umıan, alışık olduğunuz araştırma, inceleme, düşünce ve deneme yazılarına ilaveten mutad ekonomi çarkı, Türkiye ve dünya gündemi, yansımalar ve kitap sayfalarıyla devam ediyor. Umran’dan selam ve sevgiler.

 


  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353
  • Sayı: 352
  • Sayı: 351
  • Sayı: 350
  • Sayı: 349
  • Sayı: 348