Editör Mayıs 2011, Sayı: 201, Sayfa: 1
Yeryüzünde sadece uluslar ve ticaret alanında değil bizzat kendimiz ve başkalarıyla olan ilişkimizde önemli bir dönüşüm yaşanıyor. Meydana gelen tüm bu değişiklikler, kişisel yaşamlarımızda (cinsellik, evlilik ve ailede) görülenlerden daha önemli değildir. Aile, toplumun devamını sağlayan; bireylerin kimlik ve kişiliklerinin oluşmasında, toplumsallaşıp topluma uygun üyeler haline gelmelerinde alternatifi olmayan önemli bir kurumdur. Bireyin toplumla teması, doğuşuyla katıldığı ailesi aracılığıyla ve ailesinde başlamaktadır. Çocukile ailesi arasında başlayan etkileşim çocuğun o topluma uygun bir üye oluşuna imkân sağladığı gibi, bireyin ailesi tarafından eğitilip-öğretilmesi de toplumun sürekliliğine katkı sağlamaktadır. Dolayısıyla ve yaygın olarak bilindiği üzere aile, bireyin kişiliğinin inşa olunduğu yerdir ve toplumun yapıtaşıdır. Bu nedenle, eğer bir toplumda aile kurumu kendisinden beklenen işlevleri yerine getirememeye başlamışsa, orada bireysel ve toplumsal ciddi problemlerin görülmesi kaçınılmaz olmaktadır.
SEKAM (Sosyal Ekonomik Araştırmalar Merkezi) tarafından yapılan araştırma aile yapısının profilini çıkartıyor. Çarpıcı sonuçlar ortaya koyan araştırma sonucuna göre aile değerlerinde bir erozyonun başladığı ortaya çıkmış durumda. SEKAM’ın yaptığı aile araştırmasının verilerinin değerlendirildiği sempozyumda; modernitenin aile yapısını bozduğunu, insanı yalnızlaştırdığı ve Türkiye’de aile konusunda problemler olduğunu, Batı’nın sorunları kendi çerçevesinde çözdürmek istediği üzerinde duruldu. Sempozyumda sunulan bildirilerden bir kısmından hareketle ailenin hallerine odaklanan bir dosya hazırladık. Dosyanın ilk yazısında Burhanettin Can, insanın fıtratına uygunluğun aileyi ayakta tuttuğunu ve İslam’ın kadın ve erkeği birbirinin eksiklerini tamamlayan varlıklar olarak tanımladığını dile getiriyor. Kadın ve erkeğin fıtrat olarak farklı olduğunu hatırlatan Can, sekülerizmin fıtratı değişmeye zorladığı, bunun sonucu olarak da ailenin olumsuz etkilendiği tespitinde bulunuyor. Mustafa Aydın, Kemal Sayar-Feyza Bağlan, Celalettin Vatandaş, Osman Çıtlak ve Ahmet Cemil Ertunç dosyamızın diğer yazarları. Kadir Canatan ve Debra Umberson’la aile sosyolojisinin farklı başlıkları etrafında yapılan söyleşiler konunun farklı toplumlarda ele alınma biçimlerini de göstermesi bakımından önemli.
Yaşayan İslam bölümünde ise 1111 yılında vefat eden ilim ve fikir adamı Ebu Hamid Muhammed el-Gazâlî hakkında Metin Önal Mengüşoğlu’nun kaleme aldığı bir kritik yazısı yer alıyor. “Kur’an’ın anlaşılmasında ‘lafız’-‘mana’-‘maksat’ bütünlüğünün gözetilmesi ve bu mefhumların doğru konumlandırılmasının çok önemli olduğunu belirten Şükrü Hüseyinoğlu yeni nesil Kur’an mealleri hakkında giriş mahiyetinde bir yazı ile yer alıyor.
Kültür-sanat sayfalarımızda ise Moriskolar üzerine derinlikli bir söyleşi var. Morisko, Gırnata düştükten sonra, Hıristiyan yönetiminde yaşamak durumunda kalan “gizli Müslümanlar”a verilen isim. Akif Emre konuyu hem yazı düzleminde hem de belgesel düzleminde gündemine alan bir yazar. Konuyu bütün boyutlarıyla ortaya koyan söyleşi bugünlerde de gündemde olan “uygarlık hıncı” nı daha da anlaşılır kılıyor.
Yeni sayımızda buluşmak üzere.
Umran