EDİTÖR Nisan 2016, Sayı:260, Sayfa:1
Türkiye’deki canlı bomba, silahlı terör eylemleri ile Fransa ve Brüksel’deki canlı bomba, silahlı terör eylemleri arasında -Irak-Suriye-Türkiye denkleminde yürütülen savaş bağlamında- bir ilişki vardır. Muhtemelen Irak-Suriye düzlemindeki paylaşım kavgası çok sertleşti. Terörün canlı bombalar, bombalı araçlar vasıtasıyla halkın arasında gerçekleştirdiği katliamlardan, bilhassa Ankara Kızılay’daki patlamadan sonra sokaklar tenhalaştı, büyükşehirlerin büyük caddelerinden, büyük meydanlarından, gezi alanlarından, alışveriş sahalarından yani çarşı pazarınana akslarından insanlar çekilmeye başladı. Hayat durmadı ama hayat ruhen, aklen iflas etti! Şurası gayet açık ki Türkiye bir postmodern şiddet ve savaş dalgasının ölümcül çarpmaları ile karşı karşıya. Yine görünen o ki bu terör dalgası son bulmayacak. Bunu yaratan sosyolojik ve siyasi zemine odaklanan çok katmanlı bir güvenlik algısı ve terör eylemcisi gibi düşünebilen güvenlik uzmanları ile bu kanlı dalganın zararı azaltılabilir. Daha da önemlisi imtihan içinde bir imtihan edildiğimiz zor günlerde şer ittifakına karşı bu ülkeyi, bu milleti seven yerli olan herkesle, her kesimle, her yapıyla, toplumun genelini kuşatacak, seviyeli, istikrarlı bir birlikteliğin kurulması için çaba sarf edilmesi gerekmektedir. Gerçek şu ki, başkalarının hileli düzenleri ancak basiretli bir yaklaşımla işlevsiz kılınabilir. Hz. Muhammed (s.), biz Müslümanlar için tartışılmaz bir şekilde en kapsamlı ve en üst düzeyde rol modelimizdir. İlahi Kelam’ı insanlığa bildiren, duyuran ve O’nun öngördüğü hayatın ilk modelini bizzat insanlar arasındayaşayarak uygulayan Allah Resûlü’nden kendimizi asla müstağni sayamayız. O, elbette yalnızca getirdiklerini kapılara bırakarak çekip giden bir postacı değildi. Yeni tabirle ilk ve tek rol modeldi. Bu sebeple de her Müslümanen üst düzeyde O’nu sever, beğenir, O’nun gibi olmaya çalışır. Bununla birlikte sünnet-hadis kültürümüzün ilme/kitaba değil de genellikle kulaktan duyma bilgilere ya da ehil olmayan kimselerce yazılıp, ilmi değeri düşük olan eserlere, son zamanlarda ise sözlü kültürün başka bir şekli olan “temaşa kültürü”ne, yani TV programlarındaki magazinleşmiş dini programlara dayanması sorunlarımızdan biridir. Zira bu kanallardan elde edilen malumatın büyük bir kısmının asılsız, temelsiz, yanlış ve çarpıtılmış bir bilgi yığını olduğu, bunun da korkunç bir bilgi kirlenmesine yol açtığı açıktır. Çünkü bütün bu bilgi kirliliğinin yaşandığı bir ortamda, insanların doğrudan İslâm’ın her konuda ilk ve temel başvuru kitabı olan Kur’ân’ı okuyarak, Hz. Peygamber ve O’nun yolu, öğretisi ve bizlere sunduğu model, yani Sünnet konusunda sağlıklı bilgiler edinmesi çok zordur. Şüphesiz Hz. Muhammed (s.) risalet görevi ile görevlendirilmeden önce, yani insanlara hakikati bildirmenin elçisi ve tüm insanlık için rahmeti elde etmenin rol modeli olarak tayin edilmeden önce, üstelik ilahi göreviyle ilgili herhangi bir bilgisi ve beklentisi olmamasına rağmen, yaşadığı toplumda kişilik ve karakteriyle, ahlak ve davranışlarıyla en çok itibar edilen, en çok güvenilen bir şahsiyetti. Bu sebeple de kendisini yakından tanıyan herkes tarafından “el-emîn” olarak sıfatlandırılmıştı; yani “benzeri olmayacak derecede güvenilen” şahsiyet olarak. Kur’ân O’nu hem eğitip öğretti ve hem de O’nun üzerinden çevresindeki diğer şahsiyetleri eğitip öğretti. O, Kur’ân karşısında herhangi bir kul gibiydi; bir ayrıcalığı yoktu. O da vahiy karşısından herkes gibi sorumlu bir kuldu. O hem kendisine vahyolunanların insanlar arasındaki ilk muhatabı oldu hem de kendisine vahyolunanın inşa etmek istediği insanın en mükemmel, benzeri olmayacak kadar muhteşem ve ikincisi olmayacak kadar özel model şahsiyeti kılındı. Günden güne çopurlaşan yer yuvarlağında, dünyaya ve dünya değerlerine hızlı bir yöneliş vardır. Bu teveccühün, ahiret inancını hayatın merkezine almayanlar tarafından yapılması kolayca anlaşılabilir. Fakat ahiret inancını maddi ve manevî bütün faaliyetlerinin temel öğretisi olarak telakki eden müminlerin, aşırı bir şekilde dünyevileşmesini anlamak oldukça zordur. Bu durumun, Kur’ân’ın müminler hakkında, “ahirete yakînen inanırlar” açıklaması ile çeliştiğine dikkat çekmek gerekir.O (s.), muttaki bir mümin olmak ve hem dünyasını hem de ahiretini esenlik kılmak isteyen için en hakiki ve ebedi bir rol modelidir. O (s.), adil, mazlumlar ve mağdurlar için müşfik, zalim ve zorbalar için sert, liyakat sahibi…bir lider olmak isteyen için en hakiki ve ebedi bir rol modelidir. O (s.), evini sıcak bir yuva, zorluklar karşısında eşine güçlü bir yardımcı ve dayanak, sadık bir eş, sevgi dolu bir hayat arkadaşı… olmak isteyenler için en hakiki ve ebedi bir rol modelidir. O (s.), müşfik ve liyakatli bir ebeveyn, dürüst bir tüccar, iyi bir komşu, güzel ve doğru işlerde yardımsever bir şahsiyet… olmak isteyenler için en hakiki ve ebedi bir rol modelidir. Ne mutlu onu örnek alabilenlere! Yeni sayımızda buluşmak üzere.