‘İslâmî Sol’ Eleştirel Yaklaşımlar

 

ilk insandan bu yana insanlık tarihinde devamlı bir şekilde varolan İslam, insana saf tevhid inancını tebliğ eden fıtrat dininin
adıdır. Din olarak İslam, yol göstericidir. Bu dinin son peygamberi, içinde bulunduğumuz ayda “kutlu doğum” vesilesiyle
daha çok hatırladığımız Hz. Muhammed (s)’dir. Dergimizin bu sayısında Hz. Peygamber’i daha iyi anlamak noktasında
katkı sunacağını düşündüğümüz Abdullah Yıldız’ın “Hz. Peygamber (s.) ve Kur’ân Ahlâkı” yazısı yer alıyor.
Gündem sayfamızda ise ağırlıklı olarak eşcinsellik tartışmalarına değindik. Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla bir gazeteye röportaj
veren Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf diğer bazı konularla beraber eşcinsellik meselesine dair de
görüşlerini beyan etmişti. Bakan Kavaf’ın konuşmasında eşcinselliği tedavi edilmesi gereken “bir hastalık, bir bozukluk” olarak
tanımlaması anlaşıldığı kadarıyla (AB süreci ile birlikte) giderek güçlendirilen homoseksüellik lobileri tarafından kendilerine
meşruiyet alanı açmak üzere yeni bir imkân olarak değerlendiriliyor. Burhanettin Can konuyu enine boyuna değerlendirdi. Cevat
Özkaya ise iç ve dış siyasetteki tartışmalara ağırlıklı olarak da Türk dış politikasına ilişkin bir değerlendirmede bulunuyor.
Hz. Peygamber’in vefatından sonra çeşitli dönemlerde İslam’ın katıksız bir din olarak insana yol göstericiliğiyle yetinmeyen bazı
anlayış biçimleri, onu farklı düşünce akımlarıyla birleştirerek ona farklı misyonlar verme arayışındadırlar.
Günümüzde ise İslam ve kapitalizmin birlikteliğinden, daha üretici bir dünyanın yaratılacağını umanlar yanında İslam ve liberalizmin
birlikteliğinin insanların liberal özgürlük taleplerini küre ölçeğinde daha anlaşılır kılacağını savunan beklenti sahipleri de
yok değil. Öte yandan çoğu şeyin metalaştığı ve ekonomik aklın belirleyici olduğu bir ortamda İslam ve solun birlikteliğinden,
daha adil ve hakkaniyetli bir dünyanın yaratılacağını umanlar da “İslami sol” anlayışını gündeme getirmektedirler. Oysa İslam
nazarından bakıldığında bütün bu eklektik yaklaşımların bir kurgu olmak yanında tehlikeli bir yanılsamanın da ifadesi olduğunun
farkında olunmalıdır. Sorun; modern dünyaya dair sorularını ve bu dünya ile sorunlarını, başkalarının oluşturduğu atıf kaynağına
başvurmadan kendisi olarak yapabilmektir. Tabi bunu söylerken “İslami sol” söz konusu olduğunda “vahşi kapitalizm
edebiyatını tekrarlamaktan ve kapitalizm karşıtlığı üzerinden kendilerini tanımlamaktan başka muhtevasında hiçbir şeyi barındırmamak”
gibisinden klişe söylemlerden hareket etmenin yanlışlığı kadar, İslam’ın bir din, diğer dünya görüşlerinin ise birer ideoloji
olduklarını ifade eden ve içinde sağcılık barındıran yaklaşımların da yanlış olduğunu da belirtmeliyiz. Önemli olan herkesin
bağlı olduğu dine/öğretiye her halükârda bağlı kalarak ilkesel duruşlarını sergilemeye devam etmeyi sürdürmesidir.
Farklı dünya görüşleri ile İslam’ın birlikteliğini icat etmek isteyenler, hem bu dünya görüşlerini hem de İslam’ı dejenere etmektedirler.
Her şeyden önce çağdaş İslam düşüncesinde üzerinde çokça durulan din tanımını yeniden hatırlamak ve her daim farkında
olmak gerekir. İslam bir din yani dünya görüşü olduğu gibi diğer anlam yapıları da birer dünya görüşü olmaları hasebiyle İslam
nazarında farklı dinlerdir. Bu çerçevede gündeme gelen “İslami Sol” tartışmalarının mahiyetini ele alan bir sayıyla karşınızdayız.
Konu çerçevesinde Mustafa Aydın, Metin Önal Mengüşoğlu, Mustafa Tekin ve Dilaver Demirağ’ın yazıları tartışmayı çeşitli
boyutlarıyla ele alıyorlar. Abdurrahman Arslan’la yapılan söyleşi meselelere yaklaşırken ve bir yandan İslam düşüncesinin referans
çerçevesini çizerken, bir yandan da giderek atıf kaynağı haline gelen kimi isimlere dair eleştirel yaklaşımları nedeniyle içinde
bulunduğumuz ortamda “İslami sol’a dair tartışmalara nasıl bakılması gerektiği noktasında oldukça önemli açılımlar sunuyor.
Düşünce sayfamızda ise Mehmet Babacan, İslam dünyasındaki orta sınıflaşma tartışmalarını ele alıyor. Çünkü son yıllarda
Müslüman dünyada bir orta sınıfın belli belirsiz ortaya çıkışı ve bunun Batı tarafından desteklendiği takdirde bu kapitalist eğilimin,
dünya çapında radikal İslamcılık`la mücadele için tek ve en uygun proje olduğu dillendiriliyor Batı dünyasında.
Romanları, Batılaşma sürecine dair yaklaşımları, edebiyat hakkındaki düşünceleri, tarih tezleri, siyasi kimliği ile, yarattığı tartışmalarla,
sevenleri ve nefret edenleriyle düşünce dünyamızda derin izler bırakan Kemal Tahir’i doğumunun (13 Mart 1910)
Yüzüncü Yılında derinlikli bir soruşturma ile hatırlıyoruz. Soruşturmaya Kurtuluş Kayalı, D. Mehmet Doğan, Alaaddin Karaca,
Ümit Aktaş, Hakan Arslanbenzer ve Ertan Örgen katkıda bulundular.
Yeni sayılarda buluşmak üzere...

     Editör                                                              Nisan 2010, Sayı: 188, Sayfa: 1

     İlk insandan bu yana insanlık tarihinde devamlı bir şekilde varolan İslam, insana saf tevhid inancını tebliğ eden fıtrat dininin adıdır. Din olarak İslam, yol göstericidir. Bu dinin son peygamberi, içinde bulunduğumuz ayda “kutlu doğum” vesilesiyle daha çok hatırladığımız Hz. Muhammed (s)’dir. Dergimizin bu sayısında Hz. Peygamber’i daha iyi anlamak noktasında katkı sunacağını düşündüğümüz Abdullah Yıldız’ın “Hz. Peygamber (s.) ve Kur’ân Ahlâkı” yazısı yer alıyor.

     Gündem sayfamızda ise ağırlıklı olarak eşcinsellik tartışmalarına değindik. Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla bir gazeteye röportaj veren Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf diğer bazı konularla beraber eşcinsellik meselesine dair degörüşlerini beyan etmişti. Bakan Kavaf’ın konuşmasında eşcinselliği tedavi edilmesi gereken “bir hastalık, bir bozukluk” olarak tanımlaması anlaşıldığı kadarıyla (AB süreci ile birlikte) giderek güçlendirilen homoseksüellik lobileri tarafından kendilerine meşruiyet alanı açmak üzere yeni bir imkân olarak değerlendiriliyor. Burhanettin Can konuyu enine boyuna değerlendirdi. Cevat Özkaya ise iç ve dış siyasetteki tartışmalara ağırlıklı olarak da Türk dış politikasına ilişkin bir değerlendirmede bulunuyor. Hz. Peygamber’in vefatından sonra çeşitli dönemlerde İslam’ın katıksız bir din olarak insana yol göstericiliğiyle yetinmeyen bazı anlayış biçimleri, onu farklı düşünce akımlarıyla birleştirerek ona farklı misyonlar verme arayışındadırlar.

     Günümüzde ise İslam ve kapitalizmin birlikteliğinden, daha üretici bir dünyanın yaratılacağını umanlar yanında İslam ve liberalizmin birlikteliğinin insanların liberal özgürlük taleplerini küre ölçeğinde daha anlaşılır kılacağını savunan beklenti sahipleri de yok değil. Öte yandan çoğu şeyin metalaştığı ve ekonomik aklın belirleyici olduğu bir ortamda İslam ve solun birlikteliğinden, daha adil ve hakkaniyetli bir dünyanın yaratılacağını umanlar da “İslami sol” anlayışını gündeme getirmektedirler. Oysa İslam nazarından bakıldığında bütün bu eklektik yaklaşımların bir kurgu olmak yanında tehlikeli bir yanılsamanın da ifadesi olduğunun farkında olunmalıdır. Sorun; modern dünyaya dair sorularını ve bu dünya ile sorunlarını, başkalarının oluşturduğu atıf kaynağına başvurmadan kendisi olarak yapabilmektir. Tabi bunu söylerken “İslami sol” söz konusu olduğunda “vahşi kapitalizm edebiyatını tekrarlamaktan ve kapitalizm karşıtlığı üzerinden kendilerini tanımlamaktan başka muhtevasında hiçbir şeyi barındırmamak” gibisinden klişe söylemlerden hareket etmenin yanlışlığı kadar, İslam’ın bir din, diğer dünya görüşlerinin ise birer ideoloji olduklarını ifade eden ve içinde sağcılık barındıran yaklaşımların da yanlış olduğunu da belirtmeliyiz. Önemli olan herkesin bağlı olduğu dine/öğretiye her halükârda bağlı kalarak ilkesel duruşlarını sergilemeye devam etmeyi sürdürmesidir.

     Farklı dünya görüşleri ile İslam’ın birlikteliğini icat etmek isteyenler, hem bu dünya görüşlerini hem de İslam’ı dejenere etmektedirler. Her şeyden önce çağdaş İslam düşüncesinde üzerinde çokça durulan din tanımını yeniden hatırlamak ve her daim farkında olmak gerekir. İslam bir din yani dünya görüşü olduğu gibi diğer anlam yapıları da birer dünya görüşü olmaları hasebiyle İslam nazarında farklı dinlerdir. Bu çerçevede gündeme gelen “İslami Sol” tartışmalarının mahiyetini ele alan bir sayıyla karşınızdayız. Konu çerçevesinde Mustafa Aydın, Metin Önal Mengüşoğlu, Mustafa Tekin ve Dilaver Demirağ’ın yazıları tartışmayı çeşitli boyutlarıyla ele alıyorlar. Abdurrahman Arslan’la yapılan söyleşi meselelere yaklaşırken ve bir yandan İslam düşüncesinin referans çerçevesini çizerken, bir yandan da giderek atıf kaynağı haline gelen kimi isimlere dair eleştirel yaklaşımları nedeniyle içinde bulunduğumuz ortamda “İslami sol’a dair tartışmalara nasıl bakılması gerektiği noktasında oldukça önemli açılımlar sunuyor.

     Düşünce sayfamızda ise Mehmet Babacan, İslam dünyasındaki orta sınıflaşma tartışmalarını ele alıyor. Çünkü son yıllarda Müslüman dünyada bir orta sınıfın belli belirsiz ortaya çıkışı ve bunun Batı tarafından desteklendiği takdirde bu kapitalist eğilimin, dünya çapında radikal İslamcılık`la mücadele için tek ve en uygun proje olduğu dillendiriliyor Batı dünyasında. Romanları, Batılaşma sürecine dair yaklaşımları, edebiyat hakkındaki düşünceleri, tarih tezleri, siyasi kimliği ile, yarattığı tartışmalarla, sevenleri ve nefret edenleriyle düşünce dünyamızda derin izler bırakan Kemal Tahir’i doğumunun (13 Mart 1910) Yüzüncü Yılında derinlikli bir soruşturma ile hatırlıyoruz. Soruşturmaya Kurtuluş Kayalı, D. Mehmet Doğan, Alaaddin Karaca, Ümit Aktaş, Hakan Arslanbenzer ve Ertan Örgen katkıda bulundular.

     Yeni sayılarda buluşmak üzere...

                                                                                                              Umran

 


  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353
  • Sayı: 352
  • Sayı: 351
  • Sayı: 350
  • Sayı: 349
  • Sayı: 348