Bir Medeniyet Masalı: Avrupa Birliği

 

 

EDİTÖR                                               Aralık 2004, Sayı:124, Sayfa:1

Türkiye gündemi, son aylarda 17 Aralık 2004 tarihine kilitlenmiş görünüyor. Siyasîler, yazar-çizerler, ekonomistler kadar sokaktaki vatandaş da 17 Aralık’ta adeta bir mucize bekler hale gelmiştir. Sanki bu tarihte, İskender’in efsanevi kılıcının bir hamlede Gordion düğümünü çözmesi gibi, AB’den Türkiye’ye uzanacak bir sihirli değnek mucizevî bir dokunuşla her şeyi bir anda değiştirecek ve bütün sorunlar ânında hall ü fasl edilecektir: Türkiye ekonomik olarak uçuşa geçecek, piyasaya oluk gibi para akacak, her şey bollaşıp ucuzlayacak, rejimimiz militer cumhuriyetten liberal demokrasiye evrilecek, düşünce ve din özgürlüğü üzerindeki baskılar kalkacak, başörtüsü yasağı son bulacak, dindarlara ve imam-hatiplilere ‘vebalı’ muamelesi yapılmayacak, otobüse ya da trene binen soluğu Berlin’de, Paris’te alacak, hatta“Havuç” Furkan’ın cep telefonu krizine bile çözüm bulunacaktır!..Ne güzel bir rüya, ne tatlı bir masal!...İşin şakası bir yana, 17 Aralık’ta Türkiye’nin artık ma’kûs talihini yeneceğine ilişkin abartılı bir hava söz konusudur. 28 şubat Postmodern darbe sürecinin ağır ve bunaltıcı ortamını bilinçli olarak tezgahlayan dış ve iç mihrakların, hemen ardından AB’yi tek kurtuluş kapısı gibi lanse ederek “süreç” mağduru insanımızı onun “özgür atmosferi”ne(!) çağırmaları, basîretleri bağlanmış kimi İslâmî kesim tarafından bile görülmüyor. Dahası, AB’ye girmek “bir medeniyet projesi” olarak takdim edilip yegane amaç haline getiriliyor. İşte böylesine büyülü bir ortamda derginiz Umran, Türkiye’nin Avrupa Birliği macerasını “medeniyet” kavramı perspektifinden değerlendiren bir dosya sunuyor. Yazarlarımız Mustafa Aydın, Hikmet Demir ve Ahmet Dağ’ın “Medeniyet”in ‘ne’liğinden yola çıkarak Türkiye’nin Batılılaşma serüvenini irdeleyen yazılarını; A.Cemil Ertunç’un, AB’yi Batının “özgürlük” ve “çok kültürlülük” söylemleri çerçevesinde değerlendiren incelemesi tamamlıyor. Metin Alpaslan, AB kapısında adalet arama miyopluğunu eleştirirken, Muammer Yalçın, “şayet AB’ye girersek neler olabilir”i tartışıyor. Bu bağlamda Yıldırım Canoğlu’nun “medeniyetle rçatışması”nı analiz eden yazısı, Müslümanlar için geleceğe ilişkin bir yol haritası niteliği taşıyor. Öte yandan, Çağdaş Haçlıların Felluce katliamının tarihsel ve zihinsel arka plânını sorgulayan Abdullah Yıldız, Ali Bulaç, Dilaver Demirağ ve Ferhat Kentel’in metinleri, aynı zamanda Batının masalsı ‘medeniyet’ kavramını anlamamızı da kolaylaştırıyor. Ayrıca Umran’ın bu sayısında yer alan Serdar Demirel’in Modern Zamanlarda Bereket, Turan Kışlakçı’nın Eminel-Hüseynî’den Yaser Arafat’a Filistin Davası ve Mustafa Aldı’nın Nobel: Emperyal Kanonun Vasiyetli Nirvanası yazılarını kaçırmamanızı öneririz. Yeni Umran’larda buluşmak duâsıyla.


  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353
  • Sayı: 352
  • Sayı: 351
  • Sayı: 350
  • Sayı: 349
  • Sayı: 348