27 Mayıs Gölgesinde: Siyasetsiz Siyaset

 

Türk siyasal tarihinin birçok yönden çokça incelenmiş bir konusu olan askerî müdahalelerin
“ilki”ni yani 27 Mayıs 1960 askeri darbesini bugünlerde özellikle vesayetçilik
tartışmaları bağlamında sıkça konuşuyoruz.
İçinde bulunduğumuz yıl aynı zamanda 27 Mayıs 1960 darbesinin 50. yıldönümüdür. Ve bu
darbenin en önemli ürünü 1961 Anayasası’dır.
27 Mayıs darbesi, Türkiye’deki siyasal sistemi belirleyen genel oya dönük olumsuz
yaklaşımı nedeniyle vesayetçiliği kurumsallaştıran bir anayasayı kazandırmıştır. Bu yönüyle
kimilerine göre 27 Mayıs; ilerici, hak ve özgürlükleri güvence altın alan, sürekli yüceltilmesi
gereken bir askeri darbedir. Kuşkusuz bu yargılara varanlar askerî müdahaleleri, bununla
birlikte müdahalelerin öncesi ve sonrasındaki girişimleri, arayışları, tartışmaları yok sayarak
ordu içindeki cunta yapılanmalarını görmezden geliyorlar. 27 Mayıs emir komuta zinciri
çerçevesinde değil, genç subaylar ya da cuntacılar tarafından gerçekleştirildi. Hatta bu genç
subaylar Genelkurmay Başkanı’nı tutukladılar. Bu darbeyi sonraki darbelerden farklı hatta
aydınlığa çıkış olarak görenler subay ideolojisine, kurumsal geleneklere, ordunun meslekî ve
kurumsal-örgütsel saiklerinin askerî müdahale süreçlerine nasıl yansıdığına ilişkin ilginç verileri
iyi anlayamayan ve özümseyemeyen kişilerdir. Bunlar için önemli olan ahali olarak gördükleri
Meclis’teki sayısal çoğunluğun karar verme hakkına ve olgunluğuna güvenmemeleridir.
Öte yandan hükümetlerin ve sivil siyasi otoritenin cuntalaşmayı önlemeye dönük çabası ise
aradan geçen yıllar içinde ordunun siyasetteki ağırlığının yerleşikleşmesini, kurumlaşmasını
beraberinde getirdiğini görüyoruz. Bu paradoksal durum 60 sonrası siyasal yaşamın en önemli
yanlarından birini oluşturuyor.
Bunlar, bu kişiler için pek önemli değildir. Varsa yoksa sayısal çoğunluk karşısında esas
iktidarın tarafında yer alan kurumlar ve kurullardır. Oysa bu kurumların vesayetçi özü, şu ya
da bu biçimde genel oyla belirginleşen iradeye karar alma hakkı tanımamaktadır.
27 Mayıs hareketi aynı zamanda gençliğinde yoğun olarak harekete geçtiği ve ordunun genç
subaylarıyla bir biçimde etkileşime girdikleri bir darbedir. 27 Mayıs 1960 darbesinin önemi,
Türk toplumunda vesayetçilik ve cuntacılık yönünde büyük bir değişim ve dönüşüm yapmış
olmasıdır. İşte birkaç örnek..
Çift Meclis sistemini getirmiştir (Meclis ve Senato). Hukukun üstünlüğü ilkesini araçsallaştıran
siyasal ve toplumsal yaşamımı ipotek altına alan, “yasaların yargısal denetimini sağlayan
Anayasa Mahkemesi’ni kurmuştur.” Unutulmasın ki Anayasa Mahkemesi vesayet düzeninin
güvencesidir. Aslında en önemli işlevi parlamentoda siyasal çoğunluğun aldığı kimi kararları
tarihsel blok çıkarları doğrultusunda siyasal partilerden korur. Rejimi, anayasanın kabul ettiği
Cumhuriyetin temel felsefesinden ve çağdaşlaşma yolundan koparıp terse götürmek isteyen
siyasal oluşumlardan korur. 27 Mayıs 1960 darbesi, işte bu hukuksal ve toplumsal çerçeve
içerisinde değerlendirilmelidir.
Geçmişin bugüne düşen gölgesi konusunu da konuşabileceğimiz bir bakışla hazırlanan
dosyamızda Cevat Özkaya, Mustafa Tekin, Serkan Yorgancılar, Nevzat Çiçek konuyu
siyasetten kültüre, dış politikadan iş dünyasına kadar pek çok alanı kapsayacak değişik
boyutlarıyla ele aldılar. Konunun güncelliğine binaen önümüzdeki sayılarda da bu konudaki
yazılara yer vermeye devam edeceğimizi de belirtelim.
“İslami Sol” sayımızla ilgili tartışmaları da iki yazıyla sürdürüyoruz.
Kültür-Sanat sayfalarımızda ise geçtiğimiz günlerde yayın hayatına başlayan Roman
Kahramanları dergisi üzerinden roman kahramanlarını merkeze alan bir soruşturma hazırladık.
Fatma K. Barbarosoğlu, Cihan Aktaş, Ayşe Kara, Sadık Yalsızuçanlar ve Işık Yanar okur,
yazar ve romancı olarak katkıda bulundular.
Yeni sayımızda buluşmak temennisi ile....
Umran

     Editör                                                              Mayıs 2010, Sayı: 189, Sayfa: 1

     Türk siyasal tarihinin birçok yönden çokça incelenmiş bir konusu olan askerî müdahalelerin “ilki” ni yani 27 Mayıs 1960 askeri darbesini bugünlerde özellikle vesayetçilik tartışmaları bağlamında sıkça konuşuyoruz. İçinde bulunduğumuz yıl aynı zamanda 27 Mayıs 1960 darbesinin 50. yıl dönümüdür. Ve bu darbenin en önemli ürünü 1961 Anayasası’dır.

     27 Mayıs darbesi, Türkiye’deki siyasal sistemi belirleyen genel oya dönük olumsuz yaklaşımı nedeniyle vesayetçiliği kurumsallaştıran bir anayasayı kazandırmıştır. Bu yönüyle kimilerine göre 27 Mayıs; ilerici, hak ve özgürlükleri güvence altın alan, sürekli yüceltilmesi gereken bir askeri darbedir. Kuşkusuz bu yargılara varanlar askerî müdahaleleri, bununla birlikte müdahalelerin öncesi ve sonrasındaki girişimleri, arayışları, tartışmaları yok sayarak ordu içindeki cunta yapılanmalarını görmezden geliyorlar. 27 Mayıs emir komuta zinciri çerçevesinde değil, genç subaylar ya da cuntacılar tarafından gerçekleştirildi. Hatta bu genç subaylar Genelkurmay Başkanı’nı tutukladılar. Bu darbeyi sonraki darbelerden farklı hatta aydınlığa çıkış olarak görenler subay ideolojisine, kurumsal geleneklere, ordunun meslekî ve kurumsal-örgütsel saiklerinin askerî müdahale süreçlerine nasıl yansıdığına ilişkin ilginç verileriiyi anlayamayan ve özümseyemeyen kişilerdir. Bunlar için önemli olan ahali olarak gördükleri Meclis’teki sayısal çoğunluğun karar verme hakkına ve olgunluğuna güvenmemeleridir.

     Öte yandan hükümetlerin ve sivil siyasi otoritenin cuntalaşmayı önlemeye dönük çabası ise aradan geçen yıllar içinde ordunun siyasetteki ağırlığının yerleşikleşmesini, kurumlaşmasını beraberinde getirdiğini görüyoruz. Bu paradoksal durum 60 sonrası siyasal yaşamın en önemli yanlarından birini oluşturuyor.

     Bunlar, bu kişiler için pek önemli değildir. Varsa yoksa sayısal çoğunluk karşısında esas iktidarın tarafında yer alan kurumlar ve kurullardır. Oysa bu kurumların vesayetçi özü, şu yada bu biçimde genel oyla belirginleşen iradeye karar alma hakkı tanımamaktadır.

     27 Mayıs hareketi aynı zamanda gençliğinde yoğun olarak harekete geçtiği ve ordunun genç subaylarıyla bir biçimde etkileşime girdikleri bir darbedir. 27 Mayıs 1960 darbesinin önemi, Türk toplumunda vesayetçilik ve cuntacılık yönünde büyük bir değişim ve dönüşüm yapmış olmasıdır. İşte birkaç örnek..

     Çift Meclis sistemini getirmiştir (Meclis ve Senato). Hukukun üstünlüğü ilkesini araçsallaştıran siyasal ve toplumsal yaşamımı ipotek altına alan, “yasaların yargısal denetimini sağlayan Anayasa Mahkemesi’ni kurmuştur.” Unutulmasın ki Anayasa Mahkemesi vesayet düzeninin güvencesidir. Aslında en önemli işlevi parlamentoda siyasal çoğunluğun aldığı kimi kararları tarihsel blok çıkarları doğrultusunda siyasal partilerden korur. Rejimi, anayasanın kabul ettiği Cumhuriyetin temel felsefesinden ve çağdaşlaşma yolundan koparıp terse götürmek isteyen siyasal oluşumlardan korur. 27 Mayıs 1960 darbesi, işte bu hukuksal ve toplumsal çerçeve içerisinde değerlendirilmelidir.

     Geçmişin bugüne düşen gölgesi konusunu da konuşabileceğimiz bir bakışla hazırlanan dosyamızda Cevat Özkaya, Mustafa Tekin, Serkan Yorgancılar, Nevzat Çiçek konuyu siyasetten kültüre, dış politikadan iş dünyasına kadar pek çok alanı kapsayacak değişik boyutlarıyla ele aldılar. Konunun güncelliğine binaen önümüzdeki sayılarda da bu konudaki yazılara yer vermeye devam edeceğimizi de belirtelim.

     “İslami Sol” sayımızla ilgili tartışmaları da iki yazıyla sürdürüyoruz.

     Kültür-Sanat sayfalarımızda ise geçtiğimiz günlerde yayın hayatına başlayan Roman Kahramanları dergisi üzerinden roman kahramanlarını merkeze alan bir soruşturma hazırladık. Fatma K. Barbarosoğlu, Cihan Aktaş, Ayşe Kara, Sadık Yalsızuçanlar ve Işık Yanar okur, yazar ve romancı olarak katkıda bulundular.

     Yeni sayımızda buluşmak temennisi ile....

                                                                                                              Umran

 


  • Sayı: 351
  • Sayı: 350
  • Sayı: 349
  • Sayı: 348
  • Sayı: 347
  • Sayı: 346
  • Sayı: 345
  • Sayı: 344
  • Sayı: 343
  • Sayı: 342
  • Sayı: 341
  • Sayı: 340