Sanallık, Parçalanmışlık Ve Ruhun Krizi Karşısında “Müslüman Saatimiz” Ramazan

      Editör                                                               Eylül 2009, Sayı: 181, Sayfa: 1

 

“Ramazan ayında hayatın yavaşlaması, şehirlerin adeta daha manevi, daha ruhanî bir
havaya bürünmesi bana hep modern kapitalist medeniyete büyük bir meydan okuyuş gibi
gelir.” diyor ve ekliyor Sayın Kemal Sayar, kendisiyle yaptığımız röportajda, “Biz burada
kendi bildiğimiz gibi yaşamaya devam ediyoruz. En modern kıyafetimizden en geleneksel
kıyafetimize, en zenginimizden en yoksulumuza kadar bizim “bize ait” bir zamanımız
var. Ahmed Haşim’in çok sevdiğim bir tabiriyle bizim ‘müslüman saatimiz’* var.”
Haşim’in kastı zamanı ölçen bir alet değil saat derken, bizzat zamanın kendisi. Bu
saat, “yaşayışımız, düşünüşümüz, giyinişimiz, zevkimiz”di; o, “yaşama üslubumuz”u yansıtıyordu.
Modernleştiğimiz, ilerlediğimiz, küreselleştiğimiz söylenirken aslında gerçekleşen şey,
bu saatin yitirilmesiymiş. Müslüman insanların hayatı yaşama üsluplarının ellerinden alınması;
parçalanan kimliklerin, sanal kişiliklerin, kaybolmuş benliklerin de beslenmesiymiş.
Bugün anlıyoruz ki cinnet ve cinayetlerin sebebiymiş. Yaşayış, düşünüş tarzımızın elimizden
alınmasıyla aslında vicdanlarımız köreltilmiş hepsi bu! Cahilliye döneminde evladını
diri diri toprağa gömen anne ve babayı insanlık haritasında nasıl bir yere koyamıyorsak
bugün Mardin Bilge Köyü katliamı, Münevver cinayeti ve diğerlerini gerçekleştirenleri de
bir yere yerleştiremiyoruz.
Modern cahiliyyenin topraklarında cinayetler, cinnetler, sanal ilişkiler, yalnızlıklar,
parçalanmışlıklar ve ruha çektirilen acılar yetişiyor. Ramazan ikliminde Müslüman
Saatimiz’i aramaktan başka çaremiz yok. İnsanların giderek ıssızlaşması, narsisleşmesi,
herkesin kendi benliğini öne çıkarması, hiç kimsenin başkasına hizmet etmek için, güzellik
sunmak için yaşamaya yanaşmaması, bencilliğin ve bireyciliğin had safhaya tırmanması
karşısında durup düşünecek bir limana ihtiyacı var hepimizin.
Müslüman Saatimiz Ramazan dosyamızı oluştururken özetlemeye çalıştığımız bu çerçeveyi,
kaybolan değerler ve Ramazan’ın eğlence kültürüne dönüştürülmesi çabalarının
da eleştirisini yapmayı atlamadan ve yine çizilen pembe tablolara rağmen daha sağlıklı bir
toplum olamayışımızın da nedenlerini sorgulayarak tamamlaya çalıştık.
Bu arada Ramazan ayının gelişiyle birlikte siyasetin de yeni gündemleri vardı; özellikle
son dönemde Kürt Açılımı konusundaki tartışmalar gündemde ilk sırayı aldı. Önümüzdeki
aylarda da bu konuyu tartışacağız görünüyor. Cevat Özkaya, konuyla ilgili kaleme aldığı
yazısında süreci farklı boyutlarıyla değerlendiriyor.
Umran’ın Yaşayan İslam sayfalarında ise vefatının 30. yılında merhum Mevdudi’nin
düşünceleri, mücadelesi çerçevesinde derinlikli yazılar yer alıyor. Abdullah Yıldız ve
Kürşat Atalar, son asırda İslam dünyasında etkisi en fazla hissedilen simalardan biri olan
Mevdudi’nin eserleri ve algılanma biçimlerini analiz ediyorlar.
Kültür- Sanat sayfalarımızın yoğunluğunu ise bu sefer “hikâye” oluşturdu. Habil
Sağlam, Mustafa Kutlu’nun yeni çıkan hikâye kitabını değerlendirirken, Ekrem Dumanlı
da hikayeleri üzerine yapılan söyleşimiz çerçevesinde sorularımızı cevaplandırdı.
Arşiv bölümümüzde ise Finlandiya Dışişleri Enstitüsü tarafından hazırlanan ve medyada
çok fazla yer bulamayan “Türkiye Yeni Bir Güç mü Oluyor?” başlıklı çok önemli bir
rapora yer veriyoruz.
Ramazan ayının, İslam alemi ve insanlığa huzur, rahmet ve bereket getirmesini niyaz
ederek Ramazan Bayramı’nızı tebrik ediyoruz…

     “Ramazan ayında hayatın yavaşlaması, şehirlerin adeta daha manevi, daha ruhanî bir havaya bürünmesi bana hep modern kapitalist medeniyete büyük bir meydan okuyuş gibi gelir.” diyor ve ekliyor Sayın Kemal Sayar, kendisiyle yaptığımız röportajda, “Biz burada kendi bildiğimiz gibi yaşamaya devam ediyoruz. En modern kıyafetimizden en geleneksel kıyafetimize, en zenginimizden en yoksulumuza kadar bizim “bize ait” bir zamanımız var. Ahmed Haşim’in çok sevdiğim bir tabiriyle bizim ‘müslüman saatimiz’ var.”

     Haşim’in kastı zamanı ölçen bir alet değil saat derken, bizzat zamanın kendisi. Bu saat, “yaşayışımız, düşünüşümüz, giyinişimiz, zevkimiz” di; o, “yaşama üslubumuz”u yansıtıyordu.

     Modernleştiğimiz, ilerlediğimiz, küreselleştiğimiz söylenirken aslında gerçekleşen şey, bu saatin yitirilmesiymiş. Müslüman insanların hayatı yaşama üsluplarının ellerinden alınması; parçalanan kimliklerin, sanal kişiliklerin, kaybolmuş benliklerin de beslenmesiymiş. Bugün anlıyoruz ki cinnet ve cinayetlerin sebebiymiş. Yaşayış, düşünüş tarzımızın elimizden alınmasıyla aslında vicdanlarımız köreltilmiş hepsi bu! Cahilliye döneminde evladını diri diri toprağa gömen anne ve babayı insanlık haritasında nasıl bir yere koyamıyorsak bugün Mardin Bilge Köyü katliamı, Münevver cinayeti ve diğerlerini gerçekleştirenleri de bir yere yerleştiremiyoruz.

      Modern cahiliyyenin topraklarında cinayetler, cinnetler, sanal ilişkiler, yalnızlıklar, parçalanmışlıklar ve ruha çektirilen acılar yetişiyor. Ramazan ikliminde Müslüman Saatimiz’i aramaktan başka çaremiz yok. İnsanların giderek ıssızlaşması, narsisleşmesi, herkesin kendi benliğini öne çıkarması, hiç kimsenin başkasına hizmet etmek için, güzellik sunmak için yaşamaya yanaşmaması, bencilliğin ve bireyciliğin had safhaya tırmanması karşısında durup düşünecek bir limana ihtiyacı var hepimizin.

     Müslüman Saatimiz Ramazan dosyamızı oluştururken özetlemeye çalıştığımız bu çerçeveyi, kaybolan değerler ve Ramazan’ın eğlence kültürüne dönüştürülmesi çabalarınında eleştirisini yapmayı atlamadan ve yine çizilen pembe tablolara rağmen daha sağlıklı bir toplum olamayışımızın da nedenlerini sorgulayarak tamamlaya çalıştık.

     Bu arada Ramazan ayının gelişiyle birlikte siyasetin de yeni gündemleri vardı; özellikle son dönemde Kürt Açılımı konusundaki tartışmalar gündemde ilk sırayı aldı. Önümüzdeki aylarda da bu konuyu tartışacağız görünüyor. Cevat Özkaya, konuyla ilgili kaleme aldığı yazısında süreci farklı boyutlarıyla değerlendiriyor.,

     Umran’ın Yaşayan İslam sayfalarında ise vefatının 30. yılında merhum Mevdudi’nin düşünceleri, mücadelesi çerçevesinde derinlikli yazılar yer alıyor. Abdullah Yıldız ve Kürşat Atalar, son asırda İslam dünyasında etkisi en fazla hissedilen simalardan biri olan Mevdudi’nin eserleri ve algılanma biçimlerini analiz ediyorlar.

     Kültür- Sanat sayfalarımızın yoğunluğunu ise bu sefer “hikâye” oluşturdu. Habil Sağlam, Mustafa Kutlu’nun yeni çıkan hikâye kitabını değerlendirirken, Ekrem Dumanlıda hikayeleri üzerine yapılan söyleşimiz çerçevesinde sorularımızı cevaplandırdı.

     Arşiv bölümümüzde ise Finlandiya Dışişleri Enstitüsü tarafından hazırlanan ve medyada çok fazla yer bulamayan “Türkiye Yeni Bir Güç mü Oluyor?” başlıklı çok önemli bir rapora yer veriyoruz.

     Ramazan ayının, İslam alemi ve insanlığa huzur, rahmet ve bereket getirmesini niyaz ederek Ramazan Bayramı’nızı tebrik ediyoruz…

 


  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353
  • Sayı: 352
  • Sayı: 351
  • Sayı: 350
  • Sayı: 349
  • Sayı: 348