Editör Haziran 2010, Sayı: 190, Sayfa: 1
Klişelerin orijinal anlamları kaybolup, sadece boş bir biçime dönüşmekte oluşunun en manidar örneklerinden birini 90’lı yıllardan bu yana CHP ile ilgili tartışmalarda görmek mümkündür. Her kurultay öncesinde ve sonrasında ‘değişim’ ve ‘solda birlik’ klişelerinin ne kadar büyük iş yaptığını kısa bir basın taramasından sonra anlamak mümkündür. Çünkü herkes düşünmeksizin onları adeta papağan gibi tekrarlamaktadır. Yada anayasa tartışmaları üzerinden süren en nihayetinde itaate ve boyun eğişe davet olarak algılanabilecek bütün söylemlerde bir bakıma klişenin statükosunu korumak için yapılan otoriter ama aynı zamanda demagojik bir davettir. Her durumda siyasetin de kötülenmesi bir başka klişedir. Huzur seslenişinin çok uzağındaki “Hazır ol!” komutuna dikkat kesilenler yapar bunu çoğu zaman. O yüzden, siyasetin itibarı için de klişelerin ötelenmesi gerekir.
Klişeler farkında olunsun ya da olunmasın çoğu insanlar tarafından kullanılmakta ve zamanla yıpranmış olsalar da yerleşiklik kazanmaktadırlar. Türkçede Soyut Toplum kitabıyla tanınan Anton Zijderveld yeni yayımlanan Klişelerin Diktatörlüğü kitabında, “Klişeler ve onların toplumsal ve siyasal yaşamda kullanımı, her zaman benim ilgi ve merakımı çekmiştir. Gerçekte bu konudaki teorimi ancak eleştirel bir kültür çözümlemesini ‘klasik’ kültür sosyolojisinin uzantısında telakki etmeye ve özellikle klişeleri, sadece dilbilimsel bir olgu olarak görmemeye başladığımda formüle ettim. Klişeler, çoğunlukla zoraki olarak güncel dilimize giren sadece konuşma biçimleri değildir. Onlar aynı zamanda düşünüş, duyuş ve yapış biçimleridir ve bu noktada kurumlara çok benzemektedirler. Bu nokta ayrıntılı olarak ele alınacaktır, ama burada hemen ifade edilmelidir. Çünkü kültür sosyolojisi, ilk etapta kurumların sosyolojisidir ve bu yönüyle klişe araştırmaları için ideal bir yorum çerçevesi olarak işlev görmektedir” diyordu.
Klişeler entelektüel dünya için de oldukça kullanışlıdır, çünkü eleştirel düşünceyi ortadan kaldırmaktadır. Örneğin dünyevileşme konusuna ilişkin olarak üretilen çoğu yaklaşım, dünyevileşme olgusunu yeni bir durum olarak algılamakta ve bunu yaygınlaştırmaktadır. Oysa bu olgu insanın tarihiyle yaşıt bir konudur. Klişeleri kırmak için çaba sarf etme sürecinde peygamberler yoluyla beliren ve klişeleri altüst eden Vahyin ışığında klişelerin ayartmalarını etkisiz kılmak için Peygamberler tarihinin de bu gözle okunması gerekir. Bu okuma, klişelerin ayartıcı statükosunu sorgulamak için iyi bir başlangıç da olacaktır.
Hem düşünsel anlamda hem de sosyolojik anlamda klişelerin diktatörlüğü hakkında çok şey söylemek mümkün. Umran bu sayısında klişelerin düşünce dünyamızda tuttuğu yeri bir dosya konusu ile aralamaya çalışıyor. Bu aralama çabası eleştirel düşüncenin de bir gereğidir. Anton Zijderveld’in Klişelerin Diktatörlüğü’nün Türkçe basımı için yazdığı önsözde de belirttiği üzere: “Küreselleşen ve hızlı elektronik iletişimin yaygınlaştığı dünyamızda, şüpheye yer vermez bir biçimde klişeler bombardımanı altındayız. Her zamankinden daha fazla eleştirel bir tefekküre ve klişeler karşısında mesafeli bir duruşa ihtiyacımız bulunmaktadır.
”Yeni sayımızda buluşmak ümidiyle.
Umran