Editör Eylül 2006, Sayı: 145, Sayfa: 1
“İsrail’in kayda değer bir askeri hedef gözetmeksizin Lübnan’a barbarca saldırmaya başlamasından bu yana uzun ve kanlı altı gün geçti. Altı gün, 1967 Haziran’ında İsrail’in Mısır, Suriye ve Ürdün’ün çok kötü durumdaki ordularını ezici ve aşağılayıcı bir yenilgiye uğratıp, akabinde Filistin’de Gazze Şeridi’ni ve Batı Şeria’yı, Doğu Kudüs’ü, Suriye’nin Golan Tepeleri’ni ve Mısır’ın Sina Yarımadası’nı işgal ettiği savaşın toplam süresidir. Son kırk yılda “Ortadoğu” ne kadar değişti! Doğrusu, Lübnan direnişine ve bir ölçüde de onun Filistinli muadiline teşekkür etmeli; ki bu barut fıçısı, Arap rejimlerinin -ve aşağı yukarı toplumlarının- yenilgiyi ve ABD-İsrail hegemonyasını büyük ölçüde kader olarak kabul ettiği bir coğrafyadan; geleceğe dair güvenini ve sömürgeci-ırkçı baskının olmadığı, barış ve adaletin hüküm sürdüğü bir çağa yönelik umutlarını hissedilir biçimde yeniden inşa ettiği bir başkasına doğru radikal bir dönüşüm geçirmektedir.”
Filistin intifadasının öncü isimlerinden Mervan Barguti, İsrail’in Hizbullah’ı yok etmek üzere Güney Lübnan’a yaptığı vahşi saldırının altıncı gününde, düşüncelerini böyle ifade ediyordu. Evet, Hizbullah’ın 3 devletin yapamadığını 33 günlük şanlı bir direnişle yaparak, İsrail’i önemli kayıplara uğratıp geri püskürtmesi, Ortadoğu’da ve İslâm dünyasında hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını gösteren köklü bir değişimi işaret etmektedir. Aslında, HAMAS’ın 2006 başlarındaki seçim zaferi, aynı köklü değişimin bir başka göstergesiydi. Genellersek; İslâm dünyasında son yıllarda hızlı tırmanışlarına ve farklı alanlardaki başarılarına tanık olduğumuz siyasî, fikrî ve fiilî direniş hareketleri, topyekün bir İslâmî dirilişin ayak sesleri olarak okunmalıdır. Denilebilir ki; Müslümanlar, egemen küresel sömürü düzenine ve bu düzenin ağababalarının yaldızlayarak insanlığa dayattıkları hevâ uygarlığına direnerek dirileceklerinin ve hem kendilerinin hem de tüm insanlığın kurtuluşunu da ancak böyle sağlayabileceklerinin bilincindedirler artık. Müslümanların direniş bilincini besleyen ve uzun soluklu kılan da İslâm’ın diriltici rûhudur. Kısaca, diriliş direnişle mümkündür, yani direniş dirilişe zemin hazırlayan bir mekteptir; bir başka ifade ile direniş diriltir, dirilticidir, dirilişin hem kaynağı hem de göstergesidir.
Derginiz Umran, bir yandan Siyonist saldırganlığın sadece Müslümanları değil tüm insanlığı hedef aldığı gerçeğini temellendiren; öbür yandan da Hizbullah’ın umut vaad edici başarısını tahlil eden yazılara yer veriyor bu sayısında. Yıldırım Canoğlu’nun kapsamlı analizinin ikinci bölümü, Siyonizmin bir terör hareketi olduğunu, İlhan Akkurt’un incelemesi ise Armagedon (Kıyamet Savaşı) hedefini deşifre ederken; U.Cumhur Uzun’un yazısı Siyonist sapkınlığın Haçlı dünyasının maşası olduğunu ortaya koyuyor. Ali Bulaç, Sefer Turan ve Cevat Özkaya ile yaptığımız açıkoturumla, Abdullah Yıldız, Dilaver Demirağ, İsmail Yaşa’nın yazıları, Hizbullah’ın başarısını farklı yönleri ile yorumluyorlar. Umran/ek’te de Hizbullah hareketini çeşitli yönleri ile tanıtan bir belgesel yer alıyor.
Bu sayımızdaki Metin Alpaslan’ın “Müslümanın 6. Görevi: Zulme Karşı Mücadele” ve Vedat Özcan’ın “Kültürünü Satan Bilge Toplum” yazısı ile Mustafa Aldı’nın “Cumhuriyet Dönemi Çocuk Edebiyatının Sürgünleri” yazısını da kaçırmamalısınız.
Yaklaşan Ramazan-ı Şerifimiz mübarek olsun.
Yeni Umran’larda buluşmak duasıyla...