Ahir Zamanlarda Hoşgörü Müslümanlar, Liberal Demokrasi Ve Melezleşmesi

 

Günümüzde, çok çeşitli kültürlerin belli bir coğrafyada ötekilerin “farklılıklarını” kabul ederek yan
yana yaşamasından söz edildiğinde mutlaka dile getirilen söylemlerden biri hoşgörü olmaktadır.
İçinde yer aldığı kültüre, tarihe ve coğrafyaya göre değişen biçimlerde olsa da gittikçe yaygınlaşan bu
sözcüğün ifade ettiği anlam evreni bir zorunluluğun dayatılmasına dönüşmektedir. Dergimizin bu sayısında
Müslüman zihni melezleştirmeye dönük olarak oluşturulan hoşgörü söylemini eleştirel bir açıdan
irdelemeyi uygun bulduk.
Atasoy Müftüoğlu kendisiyle yapılan son söyleşilerden birinde: “Kime karşı hoşgörü? Sizin bütün bir
İslâmi varlığınıza karşı küresel çapta sistematik anlamda bir proje yürütülüyor. Sizi temin ederim şu anda
yüzlerce düşünce kuruluşu Türkiye’de faaliyet halindeler. Hoşgörülü bir İslâm tanımı için uyarıyorlar
Müslümanları. “Mevlana okuyun, Yunus okuyun. Dövene elsiz gerek, sövene dilsiz gerek” diye. Hâlbuki
bugün döveni dövmek gerek, sövene sövmek gerek. Biz her gün dövülüyoruz” diyordu.
Günümüzde hayat tarzlarının tümünü eşitleyen aralarındaki farkları neredeyse iptal eden bir nitelik
vardır; işte bu nitelik hoşgörüdür. Oryantalizmin uzun tarihinde Batılı yazarlar tarafından Müslümanlara
yöneltilen en yaygın suçlamalardan birini, İslâm’ın tarih sahnesine çıktığı tarihten bu yana hoşgörüsüz bir
din olduğu yönündeki söylem oluşturur. Bugün Batının liberal demokrasisinin ayrılmaz parçası olarak
takdis edilen hoşgörü meselesi Hayreddin Karaman’ın Yeni Şafak gazetesinde hoşgörü ve tahammül üzerine
yazdığı yazıyla tepki almıştı. Çoğu kişi onu eleştirmişti. Oysa ‘Sınırsız’ hoşgörü olmaz. Olur diyenler,
ya cehaletlerinden böyle bir şey söylüyordur ya da manipülasyon yapıyorlardır. Dolayısıyla önemli olan
‘sınır’ın ne olduğudur. Modern-demokratik toplumlar, çok-kültürlülük ve farklılıklara saygı kavramlarını
tartışırken, bu hususlardan asla feragat etmemektedirler. Hatta İslâm dünyasına karşı ‘düşmanca’ tutumlarını
sürdürdükleri rahatlıkla söylenebilir; zira küresel anlamda kendi egemenliklerine karşı tek ciddi
(potansiyel) tehdidin İslâm dünyasından geldiğini bilmektedirler! Bu nedenle de, ‘hoşgörü’ söylemi ile,
tehdidin geldiği İslâm dünyasına şu mesajı göndermektedirler: “sizleri de hak ve özgürlükleri olan eşit
bireyler olarak kabul edebiliriz; ancak tek bir şartla: bizim hakimiyetimizi kabul etmelisiniz!”
Modern kültür, hoşgörüyü insanlığa çok kültürlülük söylemi üzerinden empoze etmeye çalıştı. Ne
var ki Batının, benzerlikleri esas alan bir homojenleştirme projesi olan bu çok kültürlülük söyleminin
fiyaskoyla bittiği bile söylenebilir. Kanada’dan Amerika’ya herkes kendine özgülüklerde bir deneyimle
meşguldür. Bu süreçlerin en temel özellikleri de farklılıkları doğrudan veya dolaylı kapatma çabasıdır.
Dolaylı bile olsa farklılıkları gidermeye çalışan bu yaklaşımlar bir tek kültürcülük için uğraşıyor demektir.
Farklılık karşısında tahammül göstermekten başlayarak, umursamamak, metanetle karşılamak, merak
etmek, şevkle onaylamak gibi biçimler gösterebilen hoşgörüyü geniş bir çerçevede İslâm cihetinden sorgulamanın
gerekliliği ortada. Çokuluslu imparatorluklar, toplumlararası birlikler, ulus devletler, modern
ve postmodern zamanlar gibi farklı hoşgörü rejimlerinin Müslümanlar açısından ne ifade ettiğini Mustafa
Aydın, M. Kürşad Atalar, Abdurrahman Arslan ve Dilaver Demirağ değişik açılardan irdelediler.
Dergimizde ayrıca İslâmcılık akımının önemli isimlerinden Said Halim Paşa’yı ölümünün doksanıncı
yılında değerlendiren bir bölüm de yer alıyor. Mehmet Yaşar Soyalan’ın çeviri meallerin imkanına odaklanan
yazısı da oldukça önemli.
OKURLARIMIZIN DİKKATİNE: Son zamanlarda dağıtımcıdan kaynaklanan sorunlar nedeniyle
dergimizin ulaşımında birtakım aksaklıklar oldu. Sorunları gidermek amacıyla dergi dağıtımlarımıza yeni
bir firma ile devam etme kararı aldık. Yaşanan aksaklıklardan dolayı okurlarımızdan özür dileriz. Dergi
içerisindeki Abone Formu’nu eksiksiz doldurup tarafımıza fax veya e-mail olarak göndermeniz hem
dergininin size ulaşması hem de aynı zamanda bizim sizlere gerektiği zaman ulaşmamız açısından çok
önemlidir. İlginize teşekkür ederiz.
Yeni sayımızda buluşmak dileğiyle.
Umran

     Editör                                                               Ekim 2011, Sayı: 206, Sayfa: 1

     Günümüzde, çok çeşitli kültürlerin belli bir coğrafyada ötekilerin “farklılıklarını” kabul ederek yanyana yaşamasından söz edildiğinde mutlaka dile getirilen söylemlerden biri hoşgörü olmaktadır. İçinde yer aldığı kültüre, tarihe ve coğrafyaya göre değişen biçimlerde olsa da gittikçe yaygınlaşan bu sözcüğün ifade ettiği anlam evreni bir zorunluluğun dayatılmasına dönüşmektedir. Dergimizin bu sayısında Müslüman zihni melezleştirmeye dönük olarak oluşturulan hoşgörü söylemini eleştirel bir açıdan irdelemeyi uygun bulduk.

     Atasoy Müftüoğlu kendisiyle yapılan son söyleşilerden birinde: “Kime karşı hoşgörü? Sizin bütün bir İslâmi varlığınıza karşı küresel çapta sistematik anlamda bir proje yürütülüyor. Sizi temin ederim şu anda yüzlerce düşünce kuruluşu Türkiye’de faaliyet halindeler. Hoşgörülü bir İslâm tanımı için uyarıyorlar Müslümanları. “Mevlana okuyun, Yunus okuyun. Dövene elsiz gerek, sövene dilsiz gerek” diye. Hâlbuki bugün döveni dövmek gerek, sövene sövmek gerek. Biz her gün dövülüyoruz” diyordu.

     Günümüzde hayat tarzlarının tümünü eşitleyen aralarındaki farkları neredeyse iptal eden bir nitelik vardır; işte bu nitelik hoşgörüdür. Oryantalizmin uzun tarihinde Batılı yazarlar tarafından Müslümanlara yöneltilen en yaygın suçlamalardan birini, İslâm’ın tarih sahnesine çıktığı tarihten bu yana hoşgörüsüz bir din olduğu yönündeki söylem oluşturur. Bugün Batının liberal demokrasisinin ayrılmaz parçası olarak takdis edilen hoşgörü meselesi Hayreddin Karaman’ın Yeni Şafak gazetesinde hoşgörü ve tahammül üzerine yazdığı yazıyla tepki almıştı. Çoğu kişi onu eleştirmişti. Oysa ‘Sınırsız’ hoşgörü olmaz. Olur diyenler, ya cehaletlerinden böyle bir şey söylüyordur ya da manipülasyon yapıyorlardır. Dolayısıyla önemli olan ‘sınır’ın ne olduğudur. Modern-demokratik toplumlar, çok-kültürlülük ve farklılıklara saygı kavramlarını tartışırken, bu hususlardan asla feragat etmemektedirler. Hatta İslâm dünyasına karşı ‘düşmanca’ tutumlarını sürdürdükleri rahatlıkla söylenebilir; zira küresel anlamda kendi egemenliklerine karşı tek ciddi (potansiyel) tehdidin İslâm dünyasından geldiğini bilmektedirler! Bu nedenle de, ‘hoşgörü’ söylemi ile, tehdidin geldiği İslâm dünyasına şu mesajı göndermektedirler: “sizleri de hak ve özgürlükleri olan eşit bireyler olarak kabul edebiliriz; ancak tek bir şartla: bizim hakimiyetimizi kabul etmelisiniz!”

     Modern kültür, hoşgörüyü insanlığa çok kültürlülük söylemi üzerinden empoze etmeye çalıştı. Ne var ki Batının, benzerlikleri esas alan bir homojenleştirme projesi olan bu çok kültürlülük söyleminin fiyaskoyla bittiği bile söylenebilir. Kanada’dan Amerika’ya herkes kendine özgülüklerde bir deneyimle meşguldür. Bu süreçlerin en temel özellikleri de farklılıkları doğrudan veya dolaylı kapatma çabasıdır. Dolaylı bile olsa farklılıkları gidermeye çalışan bu yaklaşımlar bir tek kültürcülük için uğraşıyor demektir. Farklılık karşısında tahammül göstermekten başlayarak, umursamamak, metanetle karşılamak, merak etmek, şevkle onaylamak gibi biçimler gösterebilen hoşgörüyü geniş bir çerçevede İslâm cihetinden sorgulamanın gerekliliği ortada. Çok uluslu imparatorluklar, toplumlar arası birlikler, ulus devletler, modern ve postmodern zamanlar gibi farklı hoşgörü rejimlerinin Müslümanlar açısından ne ifade ettiğini Mustafa Aydın, M. Kürşad Atalar, Abdurrahman Arslan ve Dilaver Demirağ değişik açılardan irdelediler.

     Dergimizde ayrıca İslâmcılık akımının önemli isimlerinden Said Halim Paşa’yı ölümünün doksanıncı yılında değerlendiren bir bölüm de yer alıyor. Mehmet Yaşar Soyalan’ın çeviri meallerin imkanına odaklanan yazısı da oldukça önemli.

     OKURLARIMIZIN DİKKATİNE: Son zamanlarda dağıtımcıdan kaynaklanan sorunlar nedeniyle dergimizin ulaşımında bir takım aksaklıklar oldu. Sorunları gidermek amacıyla dergi dağıtımlarımıza yeni bir firma ile devam etme kararı aldık. Yaşanan aksaklıklardan dolayı okurlarımızdan özür dileriz. Dergi içerisindeki Abone Formu’nu eksiksiz doldurup tarafımıza fax veya e-mail olarak göndermeniz hem dergininin size ulaşması hem de aynı zamanda bizim sizlere gerektiği zaman ulaşmamız açısından çok önemlidir. İlginize teşekkür ederiz.

     Yeni sayımızda buluşmak dileğiyle.

                                                                                                              Umran

 


  • Sayı: 368
  • Sayı: 367
  • Sayı: 366
  • Sayı: 365
  • Sayı: 364
  • Sayı: 363
  • Sayı: 362
  • Sayı: 361
  • Sayı: 360
  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357