UMRAN Ağustos 2000, Sayı:72, Sayfa:1
“Küreselleşme” (nam-ı diğer globalleşme) son yılların moda kavramlarmdan biri. “Küresel değerler”e ya da “globalleşen dünyaya atıfta bulunarak söze başlamak neredeyse kural haline geldi. Ancak çoğu kavram gibi bu yeni kavram konusunda da ciddi bir karmaşa yaşanıyor; herkes küreselleşme’den farklı şeyler anlıyor. Yazarlarımız Umran’ın bu sayısında “küreselleşme”yi ve buna bağlı sorunları tartışıyorlar. Küreselleşme’yi “zihin ve ufuk daralmasrna yol açan bir “ölçek büyütülmesi” olarak tanımlayan Yusuf Kaplan; meselenin özüne inerek Kissinger’e atıfla “küreselleşme Amerikan hegamonyasının diğer adıdır.” diyor. Kaplan ABD hegemonyasının beş önemli yöntemine dikkat çekiyor: Teknoloji kontrolü, global-küresel fınans akışı, gezegenlerin doğal kaynaklarının kullanılabilmesi, medya-iletişim’e hakim olma çabası, kitle-imha silahlarının kontrol edilmesi çabası. M. Emin Göksu, küreselleşmeyi “üretim sürecine dayalı bir yapılanmanın, rahat bir dönüşümünü sağlamak için oluşturmak istediği ortam” olarak tanımlayıp; Küreselleşme’nin getiri ve götürülerini sorguladıktan sonra, bu süreçte islamın imkanlarına vurgu yapıyor. Ali Bulaç’a göre küreselleşme; “modernleşmenin yeryüzü ölçeğinde kendini yeniden üretmesi.” Ancak, bu yeni modernleşme biçimi genel anlamda bir belirsizlik ifade ediyorsa da kendi felsefi varsayımlarının bir kısmından vazgeçiyor; buna karşılık yeni toplumsal ve kültürel kaynakları harekete geçiriyor. Küreselleşmeyi, Avrupa merkezci tarih anlayışının derin yara almasıyla, Batı’nın aradığı çıkış yolu minvalinde değerlendiren Murat Güzel; “Batı ile İslam Medeniyetleri arasındaki tarihsel fay kırıkğı kimilerinin zannettiği gibi ölü değil, her an dinamik ve gerilim yüklü” diyor. Yasin Aktay ise Küreselleşmenin insanlığa ve müslümanlara sunduğu yeni imkanlar üzerine değerlendirmeler yapıyor. Yazarlarımız küreselleşme ve beraberinde getirdiği sorunlar karşısında müslümanların durumunu değerlendirirken umut dolu bir tablo çiziyorlar. Zira “küresel değerler” olarak sunulan batılı değerlere meydan okuyan tek alternatif uygarlık İslam. Bir başka ifade ile İslam, “küresel fesad” karşısında insanlığın son şansı. Ne ki müslümanların “reaksiyoner” olmaktan çıkıp “aksiyoner”; “tanımlanan” olmaktan çıkıp “tanımlayan” konumuna gelmeleri gerekiyor. Umran bu noktada “İbrahimî duruşu” vurgulamayı görev biliyor. Bu çerçevede A. Cemil Ertunç’un yazısı daha bir anlamlı hale geliyor. Dergimiz gündemin arka planını anlamamızı kolaylaştıran “belge”leri, ekonomi, Türkiye ve Dünya gündemi ve diğer sayfalarla devam ediyor. Selam ve hürmetlerle...