Editör Ekim 2010, Sayı: 194, Sayfa: 1
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 12 Eylül’de ki anayasa referandumu öncesi siyasetteki gerilimi ‘tehdit’ olarak gördüğünü belirterek, “Maalesef siyasette sorunları çözme yerine kullanma eğilimi var. Oturup konuşma ortamı bile kalmadı” değerlendirmesinde bulundu. Gül, Bosna Hersek’i ziyareti sırasında referandum öncesi oluşan ortama dair mesajlar verdi. Siyasetteki kavgacı üslup için, “Bu, Türkiye için tehdittir. Tehdit olarak görüyorum” diyen Cumhurbaşkanı şöyle konuştu: “Acı olan şey şu, Türk siyasi geleneğinde sorunları çözme yerine sorunları kullanma eğilimi var. Bu biraz acı bir şey doğrusu. Ortada bir mesele var. Bazıları büyük meseleler. Türkiye’nin büyük meseleleri var. Bunları sorun olmaktan çıkartma, tehdit olmaktan çıkartma yönünde gayret yerine doğrusu bunlar kullanılıyor. Bu bakımdan belki, kampanyalar ortam hazırlamış oluyorlar. Onun için şu referandumu beklemek lazım. Referandum sonrası herhalde Türkiye’nin büyük meselelerle ilgili herkes daha sakin kafa yoracaktır.
”Murat Birsel ise NTV’de sordu: “Siyasetteki üslup için ne düşünüyorsunuz?” Programa konu kolanlar da farklı yaklaşımlarını ortaya koydular. Siyasetçi, tahammülsüz, eleştiriye gelmiyor, çok çabuk coşkuya kapılıyor ve aklından çok duygularını, ön yargılarını kullanıyor, kendi politika ve projelerini anlatmak yerine ötekini “sözle döverek” tabanına mesaj göndermekle yetiniyor. Hedef basite indirgenince, üslup da sertleşiyor, nezaket ve insaniyet boyutu kayboluyor.
Siyasette de, tartışmada da üslup zaman zaman sertleşebilir, tansiyon kısmen yükselebilir. Elbette yapıcı ve verimli olması açısından serin kanlı bir üslubun daha isabetli olacağı kuşku götürmez. Ne varki özellikle seçim arefelerinde sertleşmek bir yana ağır hakaretlere varan bir dil kullanılıyor. Kişilik haklarını zedeleyecek denli sınır tanımaksızın tırmanan bu dil ne yazık ki kişilik haklarını ihlal etmekle kalmıyor fakat aynı zamanda bir öfke ve nefret diline dönüşüyor. Son olarak referandum öncesi yürütülen siyasi kampanyalar bu anlamda maalesef tavan yapmıştır. Öyle bir noktaya varmıştı ki bu durum bir tür seviyesizlik yarışına dönmüştü. Zira televizyonlarda gençlerin ruhsal ve psikolojik gelişimi olumsuz yönde etkileniyor denilen zararlı programlardan kat be kat daha tehlikeli bir hal almıştı.
Tabii kişisel hesaplaşmaların merkeze alındığı, her bir demeç ve söylevin intikam aracına dönüştürüldüğü böylesi bir ortamda şüphesiz ki bu anlayışın toplumu kamplara bölüp kutuplaşmalar yaratmasından başka bir getirisi bulunmuyor. Dahası bu sorumsuz davranış, var olan toplumsal gerginlikleri daha da tırmandırarak yeni düşmanlıklar yaratıyor. Türkiye’nin siyasetini yöneten kişilerin üslup sorunu; miting meydanlarında, basın toplantılarında, medyada içlerini dökerken kullandıkları saldırgan, öfkeli, komik, şiddet dolu bir ifade şeklidir. Bu büyük bir saygısızlıktır. İnsanların doğru cümleyi bulamadıkları (hatta yalan söyledikleri), karşısındakini ikna edecek doğru girişimleri olmadığı zamanlarda kullandıkları uygulamadan başka bir şey değildir üslubu sertleştirmek.
İşte, siyasilerimizin sırf duygusal tatmin amaçlı bu bencil ve hırslı yaklaşımlarının bizlere kazandırdıkları bunlardan ibaret. Siyasilerin sırf kendilerini rahatlatmak adına bu çirkin söz düellosundan vazgeçmeleri oldukça önemlidir. Zira topluma kötü örnek oluyorlar. Oysa siyasi liderlerin görevi, kaprisleri uğruna topluma kötü örnek olmak değildir. Siyasi liderler siyaset üretmek yerine birbirleri için üslupsuzluk üretiyorlar. Hakkaniyet ve denge kaygısı hiç yok. Üslup ki, sahibinin kişiliğini, derinliğini, sığlığını verir. Siyasette bariz bir üslup problemi var ve bununla siyasette irtifa kaybı var, öteki değerleri de aşındırıyor. Öte yandan “Türkiye’de politika tarzı ve üslubu değişiyor. Bu durum demokrasinin kökleşmesi, sağlamlaşması adına bir ilerlemeyi yansıtıyor” biçimindeki yaklaşımlar da çok fazla iyimser. Siyasetteki üslup sorunu, yaş ve yetişilen döneme bağlama 130 gibi bir indirgemeciliğe sahip. Bu açıklamaları öne sürenler umarız bunu idrak ederler.
Artık siyaset mevsimindeyiz. Bundan sonrası 2014’e kadar böyle gider. O yüzden siyasetin dili ve üslubu üzerinde düşünülmesi kaçınılmazdır.
Yeni sayımızda buluşmak üzere.
Umran