Umran Dergisi Eylül 2023/349. Sayı Çıktı!

 

VEFATININ 50. YILI VESİLESİYLE

MALİK BİN NEBİ’Yİ OKUMAK

Ölü/Öldürücü Fikirler, İdeolojik Savaş Ajanları ve İmkânlar

 İnsanlığın ve İslâm âleminin çok boyutlu sömürüye maruz kalmasının sebeplerini irdeleyen ve mevcut vaziyetten çıkış için yol arayan düşünürleri tanımak, durumu dirayetle değerlendirip teklifler sunabilmemiz açısından büyük önem arz etmektedir. Bu yüzden Müslümanların durumunu ve Batı medeniyetinin/kültürünün başarısını çözmeye odaklanan Cezayirli düşünür ve büyük Müslüman entelektüel Malik Bin Nebi’nin (1905-1973) fikirlerini vefatından yarım asır sonra tekrar okumak gerekiyor.

Malik Bin Nebi, Müslüman toplumların kültürel ve entelektüel açıdan yeniden canlandırılması konusundaki fikirleriyle tanınıyor. Aynı zamanda Kur’ân Mucizesi adlı eserinin Arapçaya tercümesi süreci ve diğer tecrübeleri ışığında İslâm ülkelerinde kültürel hayatla ilgili aksaklıklara dikkat çekiyor ve bazı temel şartların teşekkülünü lüzumlu görüyordu. Mesela ona göre bu ülkeler arasında ölü ve öldürücü fikirleri aşan, hayat veren fikirlerin yaşayabilmesi için gerekli kültürel ilişkiler ağı mevcut değildi. Mutluluğun, huzurun tüketime değil, kültürel alışverişin yoğunluğuna bağlı olduğunu; serbest zamanların yaratıcılığa, birlikte yaşama kültürünün geliştirilmesine imkân verdiğini de anlatır dolaylı olarak. Tüm bunların elan bundan yarım asır öncesinden çok farklı bir manzara arz ettiği söylenemez. Peki, Bin Nebi, kötümser biri mi? Elbette hayır. Raşid Bin İsa’nın deyimiyle “Kötümserlik imanla bağdaşmaz ve iman ise Allah’tan ümidi hiç kesmemektir.” Bu, aynı zamanda, nasıl bir toplumda yaşamak istediğimizi ve hayata verdiğimiz anlamın niteliğini gösterir.

Malik Bin Nebi, İslâm âlemi muazzam siyasi, sosyal ve ekonomik zorluklarla boğuşurken aklın sesi ve Müslüman toplumun yeniden doğması için yapılması gerekenlerin savunucusu kimliğiyle ortaya çıktı. Kendisi medeniyetin, insan, toprak ve zaman denklemi çerçevesinde anlam kazandığını belirtmiş, çağına şahitlik etmiş, yaşadığı dönemin düşünce ufkunu genişletmiştir. Ona göre, herhangi bir medenileşme sürecinde merkezî güç insandır ve o olmadan diğer iki unsurun hiçbir değeri yoktur. Eserlerinden ve yazılarından dilimize çevrilenleri okuyan herkes bunu teslim edecektir. Bin Nebi Türkiye’de 1960’ların sonlarından itibaren bilinen bir isim. Son yıllarda ülkemizde ve dünyada düşüncelerine dair incelemelerin artması onun hakkıyla tanınma sürecinin hız kazandığını gösterir. Özlenen uyanışımız ve kültürel dirilmenin ifade edilmesinde inançlı bir aydın olarak tefekkür dünyamıza katkı sunmuştur. Yarım asır evvel aramızdan ayrılmasına rağmen düşünceleri dünyada, İslâm âleminde, Asya ve Afrika’da yaşananları aydınlatacak niteliktedir. Mesela buralarda yaşanacak değişimin Tanca’dan Cakarta’ya kadar insanlık tarihini etkileyecek bir dalga meydana getireceğini yazdı. Medeniyet ve insanlık sorunu gördüğü problemlere köklü ve uzun vadeli çözümler aradığından çabaları da bu yönde gelişti. Söz gelimi ona göre sömürgecilik sorundur fakat buna yol açan sömürüye elverişli olmak da en az sömürü kadar konuşulması gereken bir problemdir.

Malik Bin Nebi düşünürlüğün en önemli özelliklerinden birisi olan tüm insanlık için ortaya koyduğu görüşlerin yanında bağlı bulunduğu kültür dünyasının başka bir ifadeyle İslâm ümmetinin ve daha özelde toplumunun sorunlarına kafa yordu. Gerek dünyanın gerek İslâm dünyasının gerekse Afrika’nın sorunlarının tekrar konuşulmaya başlandığı bir zamanda onun düşüncelerini hatırla(t)mak istedik. Hem zaten ona göre medeniyet, insanlığın ortak üretim hazinelerinin toplandığı merkezin müşterek ismi değil midir? Gelgelelim bu çağda Doğu da Batı da bu perspektifi büyük oranda yitirmiştir. Bin Nebi, tarih okumalarına önem vermiş, medeniyetlerin takip ettiği süreçleri gözlemleyerek değişim yasalarını bulmaya çalışmıştır. Bu bakımdan Cevdet Said’in bireysel ve toplumsal değişime odaklanan kitabına bir takdim yazması hiç şaşırtıcı değildir. Meşhur tarihçi Arnold Toynbee gibi zorlukları yaratıcı tehditler olarak ele alan Bin Nebi, tarihimizdeki zorluk ve sıkıntıların büyük bölümünün fikirler dünyasında ortaya çıkan sorunlardan kaynaklandığı görüşündedir. Öte yandan onun tarihe bakış tarzının, tarihsel değerlendirmelerinin tümüyle isabetli olduğu da söylenemez. Benzeri bir durum eğitim başta olmak üzere modern zamanlarda üzerinde çokça durulan hususlara dair yazdıkları için de geçerlidir. Hâliyle kitaplarıyla düşünce dünyamızda berrak ufuklar açan entelektüel mirasını güçlendirmek ve böylece yaşamaya devam etmesini sağlamak için onunla eleştirel diyalogumuzu sürdürmenin fayda vereceği kanaatindeyiz. Kaldı ki yaşadığımız krizden çıkmamızı sağlayacak usul/yöntem, kriz kadar kriz üzerine düşüncelerin kritiğinden geçmez mi? Nitekim dergimizde daha evvel Malik Bin Nebi üzerine gerek telif gerekse tercüme olarak neşrettiğimiz yazılar da bunun bir kanıtıdır.

Malik Bin Nebi din tahsili yapmış, çoğu yerde kendilerini ‘din adamı’ gibi takdim eden ölü fikirlerin savunucularından daha sahici ve samimi görünmektedir. Bunun sebepleri üzerine ne kadar düşünülse azdır. Onun, ulemanın sömürgeci güçlerin ideolojik savaşta kullandığı araçlar hakkında en ufak deneyimleri olmadığını, karakter yapıları itibarıyla olaylar karşısında tavır koyacak irade keskinliğinden ve olgunluktan yoksunluklarını gündeme taşıdığı hatırlanmalıdır. Denilebilir ki Bin Nebi bütün peşin yargılardan azade bir düşünürdür. Bin Nebi’de dikkat çeken husus sömürgeciliği bir ‘etik’ tartışması yapmaktan ziyade etkenlik ve edilgenlikle ilişkilendirmesi ve merkeze düşünceyi yerleştirmesidir. Sömürgecilik bir çeşit güç ve zayıflıkla ilgilidir. Hatıraları şöyle bir gözden geçirildiğinde hem dedesinin hem de babasının yaşadığı dönemle bağları, on yıllar sonra yaşadığı üç farklı zaman diliminde dedesi, babası ve kendi neslinin ruh hâllerinin nasıl bir değişim geçirdiği insanın zihninde canlanacaktır. Ne yazık ki İslâm dünyasının en önemli sorunlarından birisi hâlâ birer sömürge ülkesi konumunda bulunmalarıdır. Munsif Marzuki’nin deyimiyle “ikinci bağımsızlık” henüz gerçeklik kazanmış değildir. Günümüzde sömürgecilik tabir caizse daha kristalize olmuş hâliyle sürmektedir, bunun temel özelliği zihinlerin ipotek altına alınmasıdır.

Bu çerçevede ideolojik savaş ajanlarının etkisini kavramak için Batılılar İslâm’a nasıl bakıyorlarsa Türkiye’deki sekülerlerin de aynı şekilde baktıklarının farkına varılmalıdır. Onlara göre İslâm gerici, yobaz, ataerkil, gelişime kapalı, otoriter, faşizan, barbar bir din.  Diğer bir deyişle ‘bütün kötülüklerin asıl kaynağı’. Elbette ideolojik savaş ajanlarının cirit attığı bu tür söylemler belli siyasi stratejilerin rızasını, meşruiyet çerçevesini üretiyor. Bu ise uzun zamandır çağdaş fikir savaşları zincirinin önemli halkalarından birini teşkil eden oryantalizmle bağlantılıdır. Bu açıdan Malik Bin Nebi okumaları, Edward Said metinleriyle daha üst bir çerçeveye taşınabilir. Türkiye’de her iki ismin hakkında çokça yazdığı emperyalizm, sömürgecilik ve oryantalizm entelektüel tartışmalardan âdeta kovulmuş durumdadır. “Oryantalist” eleştirisini bir kelime olarak bile uzun zamandır işitmeyişimizin temelinde bu vardır.

İstikamet tayin eden fikirler sunan Malik Bin Nebi “her şeyin sayılabilir ve satılabilir”, “daha fazlanın daha değerli” sayıldığı, hayata dair hemen her şeyin ekonomi zaviyesinden değerlendirildiği zamanlarda, insanın köleleştirilmesine ve yabancılaştırılmasına itiraz etmek için de okunmalı. Bin Nebi, siyaseti toplumsal kapasite, kültürü ise bireysel kapasite çerçevesinde değerlendirir. İki alan arasında bir üstünlük ve öncelik arayışı değil, dayanışma ve iş birliği gören Bin Nebi, sadece bu yönüyle bile aktüel tartışmalara katkı sunabilecektir. Kültürü, bireysel kapasitenin yönlendirilmesi diye tanımlayan mütefekkirin sadece yeni nesillerce değil aynı zamanda müstafi olgunluk çağındakilerce de okunup tartışılmasının bugünümüze ve geleceğimize katkı sunacağı kanaatindeyiz.

Hangi hâl ve şartlar altında olursa olsun, ilgi ve önceliklerimizin eşyalar dünyasından hayat veren fikirler dünyasına yönelmesi temennisiyle.

Umran

 

 

 

 

 


  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353
  • Sayı: 352
  • Sayı: 351
  • Sayı: 350
  • Sayı: 349
  • Sayı: 348