316. Sayı Çıktı

 

                     ULUSLARARASI DÜZEN VE DEĞİŞEN DİNAMİKLER                        -Büyük Sıfırlama, ABD Seçimleri ve Türkiye-

     Türkiye’de ABD seçimlerini değerlendiren yazarların büyük çoğunluğu, sorunu ülkece yaşadığımız süreç ve yeni başkanın Türkiye’ye karşı müdahaleci tutumları da göz önünde bulundurulduğunda, belki de haklı olarak, bize karşı Amerikan politikasının nasıl işleyeceği üzerinde yoğunlaşmışlardır. ABD seçim sonuçlarının, Türkiye’nin içinde bulunduğu iktisadi buhranı daha da derinleştireceği yönünde yoğunlaşan kanaatler ise aslında ülkenin kapitalist değerler sisteminin mahkûmu olduğunu izhar etti.

      Buna karşın ABD’de başkan değişikliğiyle değişmeyen bazı önemli noktalar üzerinde durulması gerekirdi. Bilindiği gibi Amerika’daki iktidar seçkinleri, New York’ta, ekonomi ayağını temsil eden Wall Street’in finans kuruluşları, orduyu temsil eden Pentagon’un askerî yapısı ve siyaseti temsilen Beyaz Saray üçlüsünden oluşan bir üst iktidar yapısıdır. Çok farklı sosyal sınıflardan gelmiş olsalar da yeni ve farklı bir sınıf oluşturan bu yapı kendi sınıflarının ideolojilerinden de bağımsız müşterek çıkarları doğrultusunda Amerika’ya hâkimdirler.

      WASP (White Anglosakson Protestan) ideolojisinin de ana omurgasını oluşturan sermaye, ulus ve devlet teslisi Amerikan müesses nizamının anlaşılması bakımından hayli önemlidir. Adaleti, mülkiyetin ve sermayenin korunmasıyla eşitler. Paranın âdeta kan gibi akışkan özellikte olduğuna inanır. Para akışı ifadesi bu bağlamda dikkat çekicidir. Dolayısıyla Amerikan halkı ABD’de etkin ve egemen olan “iktidar seçkinleri”ne hiçbir şekilde ulaşamaz. Lafı edilen ve hararetle tartışılan seçimler ancak iktidar seçkinlerinin bir ayağını oluşturan “siyaset seçkinleri”ni değiştirebilir ve seçimler bir parodiden ibaret kalır. Donald Trump, Dünya Ticaret Merkezi’nin veya sanayileşmiş-kapitalizmin son temsilci başkan örneğiyken Biden ise Silikon Vadisi’nin veya sibernetik çağın temsilcisi olacak gibi görünüyor. Trump’ın ulusalcı sloganı olan ABD’yi yeniden büyük yapmayı vurgulayan “Make Great Again” sloganı kaybederken Biden’in seçim kampanyasında kullandığı “daha iyiyi inşa etmek” anlamına gelen “Build Back Better” sloganı kazanmıştır.

      Öte yandan günümüzdeki önemli küresel değişiklikler ABD’yi düşündürmektedir. Çin’in yükselişi, toplumların daha bir uyanışı gibi nedenlere bağlı olarak ABD’nin dünyaya müdahalesi zorlaşmaktadır. O bunun farkındadır. Gerek Biden’ın gerek yardımcısı Kamala Harris başta olmak üzere danışmanlarının söylemleri, Trump’ın aksine Biden’ın Rusya’ya karşı “şahin” bir politika izleme ihtimalini güçlendirmektedir. ABD tarih boyunca tüm güçlülerin sonunda geldikleri noktadaki kaygılarını yaşamakta, ne var ki bunu kabullenmekte zorlanmaktadır. Şimdilik hegemoniyle sağladığı bağlılık duygularını harcamakla meşguldür. Ancak bunun uzun sürmeyeceğini görmekte ve hırçınlaşmaktadır, her geçen gün daha saldırgan hâle gelmektedir. Bu ortamda kendine gelmeye çalışan ve hızla güçlenen Türkiye ABD politikasından çok fazla da etkilenmez, yeterki oluşturduğu bağımsız politikayı kararlı bir şekilde geliştirip sürdürsün.

      Önümüzdeki yıl Davos’un gündemini de oluşturacak olan “Büyük Sıfırlama” (Great Reset) projesi, eski dünya düzenini sıfırlayıp yeni bir dünya düzeni kurmak anlamına da geliyor. Büyük bir reset atmayı içeren durum nedir, nasıl yapılır, hangi konularda olacak, bunları şu an için bilmiyoruz. Daha görüşmeler yapılmadı, bunların içerikleri yayınlanmadı fakat görünen o ki çok büyük değişiklikler planlanıyor ve bunlar bütün dünyayı kapsayacak şekilde olacak. Dünya Ekonomik Forumu başkanı Klaus Schwap'ın COVID-19 Great Reset adlı kitabı ve ABD seçim arefesinde The Times dergisinin “Great Reset” kapağıyla yayımlanması oldukça manidardı. Küreselcilerin en önemli destekçilerinden Bill Gates ve Rockefeller’in 2010 yılındaki konuşmaları, COVID-19 ve Büyük Sıfırlama arasında bağlantıları göstermektedir. Doğrusu bugüne dek olmasına hiç ihtimal vermeyeceğimiz birçok olay yaşadık. Şu an için de yukarıda ifade edilenler bize ham hayal görünebilir. Ama bu konular artık kapımızı çalmış durumda. Bununla beraber aşkın değerlere dayanmayan bu tür girişimler bir düzenin değil, yeni bir düzensizliğin ifadesi olabilirler. Bunlar, haksızlık üzerine kurulu mevcut düzeni sürdürebilmek için insanlığı oyalama taktikleridir.

     Dergimizde öteden beri bilhassa 2013’ten bu yana siyasetteki kötü dilin uzun vadede toplumda meydana getireceği hasarlara dikkat çeken yazılara yer verdik. Hatta birkaç dosya hazırladık dil yarası konusunda. Son aylarda olup bitenler bir kere daha gösterdiki iç siyasette yapılması gereken, gerilim stratejisinin sürdürülmesi değil toplumsal kesimler arası farkın derinleşmesini engelleyecek bir dilin kurulmasıdır. Dışlayıcı dilinin acilen terk edilmesi zorunludur. Bu sadece bir kişi, bir parti sorunu olmaktan ziyade memleketin geleceği için elzemdir. Unutmamak gerekir ki bu ülkeyi kuşatıcı bir dil ve siyaset bir arada tutar.

      Yeni sayımızda buluşmak temennisiyle...

                                                                                                        Umran 

 

 



 


 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

 


 

 

  

 

  

 

 

 

 

     

 


 

 

 


  • Sayı: 364
  • Sayı: 363
  • Sayı: 362
  • Sayı: 361
  • Sayı: 360
  • Sayı: 359
  • Sayı: 358
  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353