TÜRKİYE YÖNÜNÜ BELİRLEDİ
SEÇİMLER, İTTİFAKLAR VE TOPLUMSAL HAFIZA
Türkiye yaklaşık bir yıldır, ülke içinde ciddi manada gerilim yaratan, tüm dünyanın gözünün üstünde olduğu, bütün dünyanın ileri geri konuştuğu, Batılı kanaat oluşturucuların safını belirlediği, seküler hıncın bilhassa ikinci tur öncesinde sığınmacılara yönelik nefret söyleminin ayyuka çıktığı bir seçim dönemi yaşadı. Bu süreçte aynı zamanda büyük bir zelzele ile sınandık; binlerce insanımızı kaybettik, on bir şehrimizin bazıları yerle bir oldu. Böylesi bir sürecin dünyada örneği var mı ya da bir daha yaşanır mı bilinmez fakat bilinen bir gerçek var ki, o da bu seçim sadece Türkiye’yi değil dünyayı etkileyecek neticeler doğurdu. Zaten tüm dünyanın gözünü bu seçime dikmesinin ve farklı mecralarda popülizmden siyasi İslâm’a, otoriterlikten diktatörlüğe uzanan iddiaları alenen dillendiren yüzlerce analizle desteklemesinin sebebi buydu.
Bir defa daha belirtmek gerekir ki 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde bir yanda Türkiye’nin ilerleme çizgisini yeniden Brüksel-Washington hattına taşımaya çalışacağını vaat eden bir ittifak vardı. Diğer tarafta ise iki asırlık denge politikasını da devam ettirmek suretiyle fırsat bulduğunda tarihe yeniden dönüşe imkân verecek atılımlar yapabileceğini gösteren bir iktidar müşterekliği öne çıkmıştı. Dünya seçim sonuçları bağlamında hâlâ Türkiye’yi konuşuyor, 2023 seçimlerinin neticelerini ve akabindeki gelişmeleri yakından izliyor. Sosyal medyada paylaşılan anekdotlardan anlaşılıyor ki motivasyonu çok kuvvetli muhalif kesimi heveslendirip sonra onlara saç baş yolduran zincirleme hezimetler ise Millet İttifakı’nın ana gündem maddesi olmaya devam ediyor. Oysa seçimler öncesi, derecesi farklı olmakla beraber İslâm siyaseti çerçevesinde davranan üç partinin yanında milliyetçilerin bir kısmıyla -bilhassa sekülerleriyle- Kürt milliyetçilerinin ve sosyalistlerin dışarıdan desteklediği Millet İttifakı cephesi “Her şey kontrol altında, endişeye mahal yok!” havası estiriyordu.
Şunu da unutmamalı: Seküler hıncı gizlemek için baharlar gelecek, çiçekler açacak söylemlerine sarılan Millet İttifakı bir arada bulunması mümkün olmayan farklı siyasi renklerin çok ilginç melez bir karışımıydı. Bunları bir araya getirip bir iki yıl gibi bir süreçte birlikte tutarak seçime götür(t)mek büyük bir başarıdır. Millet İttifakı’nın bu durumu Recep Tayyip Erdoğan’ı yeni partilerle Cumhur İttifakı’nı genişletmeye sevk etti. Ukrayna’daki savaşla pekişen mali çalkantı ve jeopolitik istikrarsızlık döneminde, muhalefetin muasır istemezükçülükle hemhâl negatif ve nefret yüklü diline rağmen Erdoğan “Türkiye Yüzyılı” kavramıyla özetlenen kendi vizyon, program ve vaatlerini bir bütünlük içinde sunmaya ve seçmene bir gelecek ümidi vermeye çalıştı.
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken, yapılan 2023 seçimlerinde sandığın kaderini belirleyen şey şüphesiz ki korkuydu. Seçimin ilk turunda özelde Millet İttifakı’nın gündeme taşıdığı korku ekonomik krizken, Cumhur İttifakı’nın gündemde tuttuğu korku ise dış güçler, etki alanları, PKK ve Fetullahçılık olmuştur. Muhalefetin en büyük avantajı iktidarın yıpranmışlığıydı. Yıllardır süren kesintisiz bir iktidarın, başardıkları yanında başaramadıkları, eksikleri, çelişkileri ezcümle “metal yorgunluğu” ile birlikte toplumun belli kesimlerinde, bilhassa gençler arasında yükselen taleplerin birikmesi söz konusuydu. Buna geçim derdi ve deprem afetinin yol açtığı sıkıntılar da eklenince muhalefetin işi kolay gibi görünüyordu. Önceki sayımızda “Yol ayrımındaki Türkiye’nin seçimi” olarak gördüğümüz 14 ve 28 Mayıs’ta Erdoğan’ın temsil ettiği toplumun tarihsel misyonu seçimlerden zaferle çıktı. Bu netice iç/dış geniş bir cepheye karşı verilmiş ve bir istikamet/yön mücadelesinin sonucu olması bakımından da ayrıca takdir edilmeye layıktır. Öte yandan katılımın yüksek olduğu seçimler neticesinde beklenenin aksine yerli-millî siyaset baskın bir duruma gelmiştir. Bilhassa ikinci tura doğru hemen herkes yerli-millî siyasi ufku benimsediğini açıklamak zorunda kalmıştır. Günümüzde Türkiye’de siyasi çekişmenin milliyetçilik zemininde değil kimin daha yerli-millî olduğu yarışı tarafından belirlendiği söylenebilir.
Okuyacağınız dosya yazılarında, siyasi ve toplumsal sonuçları, yakın tarihimizdeki yeri, değeri ve önemi üstüne pek çok bilgi ve yorum var. Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki rakibi Kemal Kılıçdaroğlu’nun temsil ettiği görünürde altı muhalefet partisinden oluşan ittifak, seçmenleri daha iyisini yapabileceğine ikna edemedi. Ekonomiyi düzeltme başta olmak üzere vaatleri tarihsel hafızası gelişkin muhafazakâr çevrelerde yankı bulmadı. Kısmen yitirdikleri statükodan beslenen muhalif cephedeki yüzlerce siyasi yorum, iri lakırdılarda kendini avutan Millet İttifakı’nın yaşadığı ağır yenilgiyi inkâra yelteniyor, travmayı atlatmayı hedefliyor ve yitimi kazanım olarak değerlendiriyor. Bir defa daha anlaşıldı ki aslanlar güçlü duruşun, güven veren dirayetin, sağlam iradenin, güçlü liderliğin ve baskın karakterin sembolü; tilkiler ise uyanıklığın, güven vermeyen duruşun, göreceli olarak zayıf liderliğin ve taktiksel manevraların ifadesidir.
Kelimeyi doğru ve yerinde kullanırsak seçim süreci tartışmasız bir şekilde Cumhur İttifakı’nın kazanmasıyla bitmiştir ama üzerinde durulması gerekli önemli noktalar vardır. Siyasi, sosyolojik, ekonomik, kültürel kimlikleri ve dokuları, dinamikleri, aktörleri, ihtiyaçları, talepleri farklı Türkiyeler var karşımızda. Seçim sonrası analizlere bakıldığında dönüşen ilericilik-gericilik eksenli yaklaşımlarla avunanların yazı ve konuşmalarının bir ölçüde bunu yansıttığı görülebilir. Gerçekten hayat tarzları, etnik köken, çalışma durumu, seküler milliyetçilik, sığınmacı karşıtlığı, yeni kimlik kılıflı hareketler konularında gerekli politikalar uygulanmazsa, kimi ihanet hareketleri seçimlerde oluşan psikolojik ortamdan yararlanarak elde ettikleri halk tabanını genişleteceklerdir. Bu durumda gelecekte Şer İttifakı mensupları psikolojik/sosyolojik savaş için kullanabilecekleri çok uygun bir zemin elde etmiş olacaklardır. Önümüzde hiç kıpırdamadan durup duran devasa sorun alanları ise aile, eğitim ve kültür-sanat. Dolayısıyla karşı karşıya olduğumuz tablo yalnızca kimliklere sıkışmanın, kutuplaşmanın ya da farklı ihtiyaçların ürettiği siyasi dağılımın yanı sıra sosyolojik, ekonomik, kültürel, tarihsel bir meseleyle de muhatap olduğumuzu ortaya koymaktadır.
Yeni dönemde iktidarın 15 Temmuz’un olağanüstü şartları da sona erdiğine göre normalleşmeye gitmesi gerekiyor. Kurallı bir toplum ve devlet üretmesi lazım! Dış politikada iki asırlık denge politikası yakın çevre ölçekli inisiyatif almalarla birlikte devam edecektir. Türkiye, bölge gücü olma vasfını güçlendirecek belirleyici hamleler yapmak isteyecektir. Partiler, liderler, bizler dâhil hiç kimse yakan topu başkasına atarak temize çıkamayız. Unutulmasın ki bu çok ciddi bir tehlikedir. Tüm çözümlemelerin, anlamak penceresinden bakarak yapılması gerekiyor ama o yöntem ne yazık ki değerlendirmelerimize hâkim değil. Hatırlamak gerekir ki; “Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.” (8/Enfâl 53). “Gerçekten Allah, kendi özlerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip-bozmaz. Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiçbir (biçimde imkân) yoktur; onlar için Ondan başka bir veli yoktur.” (13/Ra’d 11). Mesuliyetimiz sözü uzatmaya hacet bırakmayacak kadar açık…
Bu vesileyle İslam âleminin Kurban Bayramı’nı can-ı gönülden tebrik ederiz. Hac farizasını yerine getirmek üzere Hicaz’da bulunan kardeşlerimizin ibadetlerinin kabul olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ederiz. Bayramın hepimize hayırlar getirmesi ve kurbanlarımızın kurtuluşa vesile olması niyazıyla;
“Otlar/dikenler dolsun Nemrutların çanına/Kolay gelsin işiniz, bayramlar bayram olsun.” diyoruz.
Yeni sayımızda buluşmak temennisiyle.
Umran