Abdullah YILDIZ Temmuz-Ağustos 1992, Sayı:8, Sayfa:1
Selâmünaleyküm, "Siz Türksünüz, ama biz Osmanlıyız!!!" Yüreği yaralı bir Bosnalı kardeşimiz, aylardır devam eden Sırp katliamı karşısında tüm dünya ile birlikte Türkiye'nin de seyirci kalmasını eleştirirken, muhatabı olan Türk vatandaşının suratına tarihi bir tokat atarcasına yukarıdaki anlamlı cümleyi sarfediyordu. Ve yerden göğe kadar haklıydı. Bosna-Hersek faciasının sebebini ve Türkiye'nin duyarsızlığının temelinde yatan gerçeği olanca çıplalığıyla ortaya koyan bu cümle üzerinde uzun uzun düşünmeliyiz. Evet, "siz Türksünüz, ama biz Osmanlıyız." Düşünmeliyiz ki, 70 yıldır, hatta 170 yıldır içine düştüğümüz gafletin farkına varalım. "Ümmet" anlayışını terkedip "ulus-kavim" anlayışına sarılmanın ağır faturasını hâlâ ödemekte olduğumuzu görebilelim. Belli ki, Bosnalılar her türlü olumsuz gelişmeye rağmen "ümmet" bilincini diri tutarak ayakta kalabildiler. Türkiye Cumhuriyeti ise "Ne mutlu Türküm diyene" safsatasına sarılarak Mîsak-ı Millî sınırları içine hapsoldu. Bu kafayla Misak-ı Millî sınırlarının dahi bütünlüğünü koruyabileceği kuşkulu. Bu durum cumhuriyet aydınlarınca yeni yeni anlaşılıyor olmalı ki, "Cumhuriyet'in duvara dayandığı"ndan, "sistemin tıkandığından, "Osmanlı ruhunu revize edip canlandırmaktan söz ediyorlar. Bir anlamda "laik Osmanlı" diyebileceğimiz "İkinci cumhuriyet"i tartışıyorlar. Zira; tarihsel miras, o yıllar yılı ver-yansın ettikleri "Osmanlı mirası" bir biçimde gelip yakalarına yapışıyor. Sadece Bosna değil. Sancak, Kosova, Arnavutluk, Makedonya, Batı Trakya, Kıbrıs, Nahcivan, Filistin, Hicaz... hepsi "Osmanlılığını", "Osmanlı" kalma ve tekrar "Osmanlı" olmak gerektiğini haykırıyorlar. Kurtuluşlarını "ümmet" şuurunda görüyorlar. "Türkün Türkten başka dostu yoktur," "Yurtta sulh-cihanda sulh" at gözlüğünü takıp bırakın dünyayı gözlerinin önünü bile görmekten aciz hale gelen politikacılarımıza rağmen. İşte 70'lik Osmanlı. Aliya lzzetbegoviç öncülüğündeki yiğit Bosnalılar, 1460'lardan beri varlığını koruyan Osmanlı mirasını ayakta tutmanın, müslüman kalmanın kavgasını veriyorlar. İnsafsız küfür ittifakına rağmen, hissiz dünyaya rağmen, ruhsuz -sözüm ona- İslam devletlerine rağmen, ölüm sessizliği içinde olayları seyreden Türkiye kamuoyuna rağmen!.. İşte bir başa Osmanlı Rauf Denktaş, Kıbrıs'ta 1570'lerden beri süregelen Osmanlı varlığını koruyabilmenin savaşımını yapıyor, siyasal arenada. Hem de "ver-kurtul" anlayışını savunan Türk politikacılara ve yazar-çizer takımına rağmen. Romanyalı bir mühendis; "Osmanlı bizi hiçbir zaman aç bırakmadı, ama bu rejim aç bıraktı" diyor. Arnavutluk müslümanı; "80 yıldır Osmanlı'nın dönmesini bekliyoruz" diyor. Kısaca; "Osmanlı ruhu", inkarcı aydınımıza, batıcı politikacımıza ve duyarsızlaştırılmış insanımıza rağmen yeniden canlanıyor. Uzaklardan kös sesleri geliyor. Kur'an'ı bir kenara bırakıp Ümmet bilincini terkederek bölükpörçük olmanın sonunda yitirdiğimiz gücümüze, satvetimize, rüzgarımıza yeniden kavuşacağımız günlerin özlemi inşaallah sona eriyor.